Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '09

 
Kategori
Anılar
 

Yaşanmış bir hikaye

Yaşanmış bir hikaye
 

Eski ABD Başkanı George ve Laura BUSH


Ne zaman yabancı bir ülke lideri veya bir üst bürokrat Türkiye’yi diplomatik bir ziyaret de bulunsa şehrin trafik düzeninden tutunda erişim şebekelerine kadar tüm dengeleri altüst olur. Bir hafta öncesinden medya dahil saniye saniye organizasyonla ilgili bilgiler son dakika haberi olarak aktarılır. Yoğun güvenlik önlemleri öylesine yoğun tedbirlere dönüşür ki adeta yerel düzen baştan aşağı değişir.

Tarih; 27 Haziran 2004. günlerden Cumartesi…
Canımın bu denli acıdığını, yüreğimde ateşin adeta kor kor yandığını hissettiğim bir gün yaşamama sebebiyet veren benzer ziyaretlerden bi tanesiydi. ABD Başkanı George Bush ile eşi Laura Bush, Türkiye ziyareti için Ankara'ya gelecek. Haber yayılmaya başlamasıyla birlikte bir hafta öncesinden Çankaya Köşkü başta olmak üzere protokolün telaşı başladı.

Bush’un Hilton otelinde misafir edileceğini öğrenince, evim de aynı caddede olduğundan hafta sonu yaşanacak izdihamını düşünerek stresten ve şehrin gürültüsünden uzaklaşmak adına günübirlik Beypazarı programı yapmaya karar verdik. Kızım gelmek istemeyince arkadaşımla organize olup sabah saatlerinde yola koyulduk.

Daha evden çıkdığımda Tahran ve Kennedy cad. trafiğe kapanmıştı. Apartman otoparkından çıkarken akşam tekrar giriş yapabileceğim şüpheliydi. Bush’un Ankara ziyareti öncesi Bush ve beraberindekiler Esenboğa'dan zırhlı limuzinle otele gidinceye kadar yoğun güvenlik önlemleri alındı ve resmen çevrede kuş uçurtulmadı. Çok sayıda çevik kuvvet polisi yol boyunca dizildi. Hatta, sonradan okuduğum habere göre hava limanından Hilton Oteli`ne süren yolculukta Bush’un dublörünün bile bulunduğu iki ayrı limuzinin farklı istikametten otele giriş yaptığı verilen haberler arasındaydı.

Arkadaşla gün boyu Beypazarı'nda gezdik, alışveriş yaptık akşam sekiz sularında artık! Asayiş normale dönmüştür hissiyatı ile çevre yolundan Ankara’ya giriş yaptık. Çankaya Merkezine girdiğimiz anda trafik kilitlendi. Hala, güvenlik tedbirleri son derece yoğun devam etmek de. Neyse, arkadaşı Çankaya Birlik mahallesine bıraktım. Caddeye ara yoldan çıkmaya çalışıyorum. Bu arada otomobillerden uğultu şeklinde yükselen korna sesleri, insanlar bezgin, gergin… alternatif yollar arıyor herkes gideceği yere bir an önce ulaşmak için…

Ne çare tüm yollar tıkalı…

Saat’in geç olduğunu farkedince kızım merak etmesin diye telefonla haber vermek istedim. Aradım, cep telefonuna ulaşılamıyo! Hemen evi aradım. Fakat o da ne!!! Telefonu bi bey açtı, "Yağmurla görüşcem" dedim! Sonra da şaşkın ve tedirgin modda siz kimsiniz beyefendi dedim. “Yağmur yok burada” dedi ve çat diye kapattı suratıma. Yanlış mı aradım acaba dedim. Nasıl olur! Ev numaram hafızada kayıtlı olduğu için imkansız yanlış aramam. Tekrar denedim, yine aynı kişi açtı ve” Yağmur yok diyorum size” dedi. “Beyefendi siz kimsiniz bu benim telefonum evimde ne işiniz var “ derken konuşmam bitmeden suratıma sert bi şekilde kapandı telefon. Öylece donup kaldım.

Aman Allahım! Kızım evde yalnız ve yabancı bir adam telefonlara cevap veriyo! Düşünmek bile istemediğim felaketler şeridi geçiyor gözümün önünden. Şuurum reddediyor yüreğim kaldırmıyor olabilecek ihtimalleri. Bütün bu düşünce zinciri saniyeler içerisinde beynimi kemiren örümcek ağına dönüşüyor.

Tanrım! Delirmek üzereyim diye iç geçiriyorum….

Bu arada bulunduğum yer ile ev arası mesafe 3-4 km dir. Ancak yollar kapalı her yer polis, yol boyunca panzerler. Adeta sıkıyönetim ilan edilmiş gibi! Panik halde arabadan inerek polis arabasına doğru ilerledim. “Memur bey, 14 yaşında kızım evde yalnız ve yanında bir yabancı var telefonlara o cevap veriyo ve suratıma kapatıyo Lütfen bana yardım edin, izin verin evime hemen gideyim” dedim. Polis memuru kaşını yukarı kaldırarak doğrumu söylüyorum yoksa gitmek için numaramı yapıyorum yüz ifademi analiz etmeye çalışıyo, Doğru söylediğimden emin olmayan bir yüz ifadesi ile sakin, hatta duyarsız bir şekilde bana dönerek “bayan lütfen 155’i ararmısınız” dedi. “Memur bey nasıl olur siz polis değimlisiniz bırakın gideyim” derken bu arada elim ayağım dolaştı birbirine gözyaşlarıma hakim olamıyorum, Ağlama krizine girdim resmen! Polis halimi görünce ciddiyetin farkına varıp “peki hanımefendi geçin” diye izin verdi. Bilincim artık devre dışı, kontrolümü sağlamaya çalışıyorum. Arabayı nasıl kullandığımı bilmiyorum. Çankaya köşkünün arkasından Reşit Galip caddesine inmek için 10 metre ötedeki kavşağın bile gözüme uzak göründüğünü hatırlıyorum sadece. Kurallara, sinyalizasyona uyacak takatim yok. Ani bir dönüşle daldım ters yöne. Arkamdan polis düdüğünün sesini duyuyorum ama kim takar. Nene hatun caddesinden yokuş aşağı ışık hızında gidiyorum. Polis düdük çalmış, Karşıdan gelen arabalar selektör yakmış kimseyi dikkate almıyorum. Ağlamaktan yolu göremiyorum ki zaten. 3 km yol bana 50 km. kadar uzak geldi. Nenehatun ve Tahran caddesinin kesiştiği noktayı son anda fark etmem ve ani bir fren sesiyle karışık yaptığım manevraya yola barikat kurmuş çevik kuvvet polisi dikkat kesildi birden. Arabadan hızla inip polislere doğru ilerledim.
Memur bey evimde bir yabancı var kızımın yanında lütfen yardım edin” dedim. Halimi gören 2 adet polis memuru; "Hanımefendi sakin olun ağlamayın tamam gidelim beraber” diye benimle ilerlemeye başladılar. Herşey sanki önceden kurgulanmış gibiydi, apartmana doğru ilerlerken, binanın girişinde şimdiye kadar hiç görmediğim bir insan kalabalığı.
Eyvah!!! O da nesi dedim. Paranoya değil düşündüklerim! Evet bir felaket oldu ki insanlar binanın önünde toplanmışlar diye umudum iyice yok olmaya başladı. Bacaklarım bedenimi taşıyamadı o anda! Allahım kızımı bana bağışla diye hem ağlayıp hem dua etmeye başladım. Biraz sonra karşılaşacağım manzarayı reddediyor benliğim. Bu arada oluşan bu kalabalığın nedeni de caddedeki sükunetten yaralanarak kına gecesini apartmanın bahçesinde tertip etmek istemiş apartman sakinlerinden birileri. Polislerin geldiğini görünce de müziği hemen kapattılar. Kalabalığın şaşkın bakışları arasından geçerek binaya girdik merdivenleri çıkmak için enerjimi zorluyorum. Dairenin önüne geldim hemen anahtarla açmak istedim kapı arkadan sürgülü. “Bakın memur bey! İçerden de sürgülemiş hemen kapıyı kırın n’ooolur” diye kapıyı yumruklamaya başladım.

Bu arada kızım korku ve tedirginlikle karışık yavaşca araladı kapıyı. Karşımda kızım mı gördüğüm hayal mi anlamaya çalışıyorum. Algılarım durdu sanki! O da şaşkın bir vaziyet de vaziyetimi görünce “Annecim ne oldu sana” diye bakakaldı. Yaşadığım trajedinin final sahnesinde kızımı sağ salim görmenin sevinciyle sarıldım ona sımsıkı. Son bir saat dir yaşadığım kabus dolu paradokstan kurtulmanın sevincini yaşarken aynı anda “Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın” diye şükür duaları yaptım içimden. Bu ara da bana refakat eden hatta arabamı otoparka çekmek nezaketini gösteren polis memurlarına da zarif davranışlarından dolayı buradan tekrar teşekkür etmek isterim.

Telefon şebekesinde yaratılan karmaşadan dolayı oluşturduğum bu kaos hayatımda unutamayacağım kötü bir gün yaşamama sebep oldu. Ertesi gün arkadaşlara yaşadığım vukuatı anlatırken öğrendim ki Başkan Bush’un güvenliğini sağlamak amacıyla telefon şebekelerine müdahale edilmiş, telefonlar santralden farklı güzergahlara yönlendirilmiş, dolayısıyla erişim engellenerek hayatımda unutamayacağım facia içerikli paranoya yaşamama sebep olan; Başkan Bush’a gelince; bana ve benim gibi kimbilir daha kaç vatandaşa daha ne vukuatlar yaşattığının farkında bile olmadan dublörler ve eskortlar eşliğinde zırhlı limuzinlerle karısı Laura ile birlikte mesut bahtiyar ülkesinin yolunu tuttu.

 
Toplam blog
: 48
: 1807
Kayıt tarihi
: 17.07.09
 
 

Bir Nisan akşamı kışı uğurlayan, baharla gelmişim dünyaya…  Hobi olarak çeşitli tasarım etkinlikl..