Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '07

 
Kategori
Kitap
 

Sihirli, sırlı, mucize kitaplar…

Sihirli, sırlı, mucize kitaplar…
 

The Secret çok satmaya başlayınca yeni bir tartışma başladı.

Tartışmanın konuları çok ilginç: Kitaplarda sihir olur mu ? The Secret mucizeler kitabı mıdır ? The Secret sırları mı açıklıyor ? Başka sır kitapları ver mıdır ?

The Secret ünlü yazarların köşelerine kadar taşındı. Blog dostlarımız da aynı konu üzerinde defalarca yazdı. Kimisi kitabı okuduktan sonra yaşadıklarını anlatıyor ve adeta sihirli bir dünyanın içine girdiğini söylüyor, kimisi böyle bir sihri olmadığını ve sırlardaki çelişkileri anlatmaya çalışıyor.

Anlatanlar, yaşadıklarını anlattıkları için söylenecek çok şey kalmıyor. Kitabı okumuş, kitaptaki bazı tavsiyeleri hayatına aktarmış ve hayatında değişiklikler olmaya başlamış. Ne denilebilir ki ? Yaşamadıkları bir şeyi böylesine coşkuya anlatacak halleri yok ya...

Bir gurup ise bu kitabı okuyanlar ve etkilenenlerle dalga geçiyor. Hatta bir arkadaşımız kitabı okumadan eleştirmişti. Ben de dayanamayıp “keşke okuduktan sonra bu eleştiriyi getirseydiniz” demiştim. Gerçekten de okunmadan eleştirilen bir kitabı aklım almamıştı.

Bir de o yazıya yapılan bir yorumu aklım almamıştı. “Ben iki sayfasını okudum, sıkıldım, okumaya değmez...” İki sayfada tüm kitabı anlayarak “okumaya değmez” tavsiyesini vermek için tüm içeriğin ilk iki sayfasına sığdırılmış olması gerekmez mi ? Bu ne yaman bir algılamadır ki, ilk iki sayfada tüm şifreyi çözebiliyoruz ? Keşke benim de böyle bir yeteneğim olsaydı. Dünyadaki tüm kitapları okumak isterdim.

Yaptığım yorumda “kitabı ben de okumadım” diye belirtmiştim. Evet ben The Secret okumayan ender kitap severlerden biriyim. Kitabı okumamış bir insanın eleştirisi kadar övgüsü de saçma gibi görülebilir. Evet okumadım, ama kitap yayına çıkmadan önce filmini izlemiştim. Bu yüzden de okuma gereği duymadım. Zaten bu yazıyı yazmaktaki amacım The Secret okuyanların ve beğenenlerin ya da kitabı eleştirenlerin haklılığını anlatmak değil. Benim amacım bambaşka; ben sizlere “hiç bir kitabın sihirli olmadığını” ve “her kitabın sihirli olduğunu” anlatmaya çalışacağım.

Kitap okuyan her insanın hayatında bir ya da bir kaç sihirli kitap vardır.

Bir kitabın bütünü sihirli olmayabilir. Yüzlerce sayfalık kitabın içerisinde bir sayfa, bir paragraf ya da bir satır, insanın yaşamında büyük-küçük değişikliklere yol açabilir.

Kitabın tamamı, bir kısmı, bir paragrafı ya da bir cümlesi yaşama yeni bir pencere açıp, her şeyi farklı bir bakışla değerlendirmenize yol açabilir. Zaman içinde bu pencereyi o kadar kanıksarsınız ki, yeni pencereyi kitaptan bulduğunuzu unutur ve yeni pencerenizden huzurla bakmaya devam edersiniz. Oysa, az önce söylediğimiz gibi, yeni pencere önünüzde ( belki de çok beğenmediğiniz ) bir kitapla açılıvermiştir. Kitap okuyan bir insanla okumayan insanı birbirinden "çok farklı kılan" işte bu küçük sihirlerdir.

Hayatını eğitime adamış, tüm gençliğini doğudaki köylerde geçirmiş ve şimdilerde emekli olmuş bir akrabam vardır. Henüz ondört yaşındayken okuduğu “Çalıkuşu” öğretmen olmasını sağlamış. Ne rastlantıdır ki; öğretmenlikte arkadaşları ve amirleri tarafından “çalıkuşu” olarak adlandırılmış. Akrabam, kitabın içindeki sihri bulmuş ve hayatına geçirmiş insanlardan biridir. Dağ köylerinde geçirdiği gençliği hakkında hiç bir pişmanlığı olmadığı gibi, yaşadıkları övünç kaynağıdır.

Genel seçim sonrasında basın yeni milletvekilleri ile ilgili haberler yapmaya çalışırken, çok kişinin dikkatini çekmeyen kısa bir öyküyü yakaladı. Ben defalarca okudum. Çünkü çok hoşlanmıştım bu kısacık öyküden. Bayan milletvekilimiz lise yıllarında Fakir Baykurt’ un Irazca üçlemelerinden biri olan “Kara Ahmet Destanı’ nı” okuduğunda kaymakam olmaya karar vermiş. Olmuş da... Kara Ahmet Destanı onu milletvekilliğine kadar taşımış. İşte o kişi için kitabın mucizesi buymuş. Aynı kitapta ben farklı bir sihir bulmuştum, yıllar sonra bu sihrin etkisiyle binlerce kitabı köylere taşıdım. Başkaları başka sihirleri bulsun istemişim besbelli...

Eminim, bu yazıyı okuyan herkesin hayatının akışını değiştiren sihirli kitapları vardır. Eğer böyle bir mucize yaşamadım diyorsanız size iyi düşünmenizi salık verebilirim. Hani şu “etkilendiğiniz kitaplar” vardır ya, onların hepsi sizin sihirli kitaplarınızdır. Etkilenmişseniz, içinde bir sihir, bir sır, bir mucize bulmuşsunuz ama fark edememişsinizdir demektir.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum:

Hiç bir kitabın mucize yaratmayacağını herkes bilir, ama her kitabın bir mucize yaratabildiğini herkes bilmez. Bu, kitaptan ne aldığımıza ve hayatımıza nasıl yansıttığımıza bağlıdır. Biz "çok kişilerden" olmayalım...

Mucize diye bir şey zaten yoktur. Hayata yansıttığınız her şey zaten olasılıklar içinde olduğu için gerçekleşmiştir. Yaşadıklarımız bazen mucize gibi gelse de mucize yoktur. Bir mucizeye (!) bazen bir kitapla, bazen bir blog yazısı ile kavuşabiliriz.

Bu yüzden, kitap tavsiye ederken değil, ama “kitabı okumazsan bir şey kaybetmezsin” derken çok dikkatli olmak gerekir. Bırakın insanlar mucizelerini istedikleri yerden bulsunlar. İsteyen The Secret okur bulur, isteyen Irazca’ nın Dirliğini okur bulur, isteyen Mesnevi okur bulur. Herkes bilincine göre bir yerlerden sihirleri, sırları, mucizeleri bulacaktır.

Hiçbir kitabı ben zaten bunları biliyorum diye okumazlık etmeyin. Bu, yaşamdaki en büyük yanılgılardan biri olur. Çünkü hiç birimiz hiçbir şey bilmiyoruz. Sırları sır yapan bizim önyargılarımızdır. Bizi sırları çözmekten alıkoyan ise nefsimizdir. Nefsimiz “ben zaten bilirim” egosunu kullanarak öyle güzel yanıltır ki bizi…

Siz siz olun, kitap tavsiye edin ama kitap kötülemeyin.
Bu kötüleme bir insanın hayatına açılacak yeni bir pencerenin sonsuza kadar kilitlenmesine neden olabilir. Bu yükü taşıya bilir misiniz ? Bence taşımayın…

Tüm sırları çözebilmek ve paylaşabilmek dileğiyle…

 
Toplam blog
: 90
: 2099
Kayıt tarihi
: 27.05.07
 
 

Yaşayacağım yıllar yaşadıklarımdan daha az... Öyleyse "adam gibi yaşamalı" diye düşünüyorum. Kola..