Limanda ağları onaran genç irisi balıkçıdan ve benden başka kimse yok, kasım güneşi tepede, ıslak keskin rüzgar, hafif iyot kokusu, mavi deniz, mavi gökyüzü, yeleğimi alıyorum arabanın arka koltuğu..
Mahallenin sokakları eskiden de dardı, yolun iki yanında tek katlı bahçeli evler vardı şimdi apartmanlar! Cumartesi günü hava güzel olunca ellerim ceplerimde hani biraz kafam dağılır düşünc..
Rüzgârsız, sakin, ılık olmasına rağmen yağmurlu bir pazar günü... Üç basamakla çıkılan sundurmanın altında yer sofrasında oturuyorum...Çürümeye yüz tutmuş, yeşile kesmiş kiremitlerin gıkı dahi çıkm..
Ellerim ceplerimde sahilde yürüyorum, dün gece lodos vardı, ne çok şey vurmuş karaya; kolları,bacakları, yüzü olmayan bir bebek, pembe tek kadın terliği deniz almış götürmüş de sıkılınca geri vermi..
Panjurları mavi, terk edilmiş iki katlı taş evin önüne gelince kalıyorum. Zaman durmuş, paletinde sadece sarı ve mavi renkleri kalmış çılgın bir ressam olan biteni, rüzgârı ve de kokuyu tuv..
Deniz kenarı boş bir masayı gösteriyor garson, adını biliyordum ben bu çocuğun ama dur bakalım, ay var, yakamoz, deniz lacivert, sonbahar demlendi ama bahar niyetine, kalabalık velhasıl, şala sarın..
Hastalıklı, zayıf, çelimsiz bir çocuktu Arif, duvarları nemli, çatıları yosunlu, ısınmak için birbirine sokulmuş, omuz omuza evlerin süslediği eski mahalleden komşumuzdu... Mahalle takımına..
İki parantezin arasına üç nokta olarak sıkıştırıp, ileri sarmak istediğim, gelecek zamanlarda hatırlamak istemediğim günler. Aaa öyle mi olmuştu hakikaten? Aradan zaman geçince unut..
Detay vermek istemediğim belki de unutmak istediğim kötü zamanlarda, kendi kendime gerçek olmasını çok dilediğim fakat bir yerlerde hayal olduğunu bildiğim bir avuntu, bir oyun bulmuştum; " bu yaşa..
Durduk yere muhatap olmamak için fazla detay vermek istemiyor fakat ille de anlatmak istiyorum. İş gereği gitmek zorunda olduğum bir yer, muhatabım ellili yaşların sonlarında bir bayan daha..