Zamlandıkça şu meret daha çabuk bitiyormuş gibi geliyor, dalgınlığa geldi kül tablasında unuttun bir hokus pokus tak izmariti kalmış elinde! Hayat dalgınlığa gelmiyor velhasıl diye biten uz..
Self servis mekanları sevmiyorum, tabildotta (table d’hôte!) yemeyi de sevmiyorum, küçük gözün birine çorba, diğerine meyve veya yoğurt, büyük gözlerden birine pilav veya makarna diğerine günün ana..
Rüzgâra göre değişiyoruz, poyrazda başka bir adam, lodosta başka bir kadın... Ayna değişiyor da aynada gördüğümüz yüz değişmiyor oysa! Saçlar uzuyor, zaman kısalıyor, an; kelebek! K..
Limanda ağları onaran genç irisi balıkçıdan ve benden başka kimse yok, kasım güneşi tepede, ıslak keskin rüzgar, hafif iyot kokusu, mavi deniz, mavi gökyüzü, yeleğimi alıyorum arabanın arka koltuğu..
Bir artı bir diyorlar, toplasan iki etmiyor anlayacağın... Yatak odası, mutfak. Mutfak, misafir odası...Bir tutam ev, bir çay kaşığı hane, krediden ömür, yerinde liman, yerinde eski mahalle, yerind..
Mahallenin sokakları eskiden de dardı, yolun iki yanında tek katlı bahçeli evler vardı şimdi apartmanlar! Cumartesi günü hava güzel olunca ellerim ceplerimde hani biraz kafam dağılır düşünc..
Rüzgârsız, sakin, ılık olmasına rağmen yağmurlu bir pazar günü... Üç basamakla çıkılan sundurmanın altında yer sofrasında oturuyorum...Çürümeye yüz tutmuş, yeşile kesmiş kiremitlerin gıkı dahi çıkm..
Ellerim ceplerimde sahilde yürüyorum, dün gece lodos vardı, ne çok şey vurmuş karaya; kolları,bacakları, yüzü olmayan bir bebek, pembe tek kadın terliği deniz almış götürmüş de sıkılınca geri vermi..
Panjurları mavi, terk edilmiş iki katlı taş evin önüne gelince kalıyorum. Zaman durmuş, paletinde sadece sarı ve mavi renkleri kalmış çılgın bir ressam olan biteni, rüzgârı ve de kokuyu tuv..
Deniz kenarı boş bir masayı gösteriyor garson, adını biliyordum ben bu çocuğun ama dur bakalım, ay var, yakamoz, deniz lacivert, sonbahar demlendi ama bahar niyetine, kalabalık velhasıl, şala sarın..