Saatlerce oturdunuz mu bir yerde Eliniz de demli çay eşliğinde bir cadde üzerinde…Eğer İş’siz Güç’süz-seniz oturur-sun-uz da oturursunuz. İş’sizliğinizin ve Güç’süzlüğünüzün mümessillerini..
kalp taşır ağrısını metrekareye düşen sessizliği ile, kaç adım gittiğini düşünmeden. Ruhuna, çağıra- göndere yorgun düşmüş hayatıyla. Ruh emir eri biyerde. Aşksa paldır küldür, yerlerde..
Pek bakmam sabahlara bayram değilse eğer erken uyansam da … Bayramsa farklıdır ….. Ne zaman bayram olsa, içim sızlar geçen güzel yıllara. Çoktuk bir zamanlar der bir yanım; ek..
Bir çadır düşledim az önce, evim benim olan… Brandadan camı plastik kaplı şeffaf gökyüzü, gölgesi yere vuran bir kumsalda… Ardında bir çeşme kırmızı tulumbadan sabahları yüzümü yıkadığım… Yıldızlar ..
Masa aynıydı tahta bacaklı sıradan basit, Gece aynıydı, gecede yıldızlar aynıydı hepsi yerli yerindeAy’ın yörüngesi bile aynıydıGüneş aynıydı tepedeNe köy, ne kasaba, ne de ilçe far..
Sınırlararası yolculuklar yaptım. Sınırlara gülümseyip geri dönerek. Aklımdaydı bir adım ötesini görmekBelki ait olduğum hayattan kopamamak, belki de gümüş kordon engellere takılarak, geri döndüm..
Saatler süren yollardan sonra, yolları yollara bağladım.Bünyeyi alıp kolumun altına, bir baş ve iki ayak gittim.Her gidişim kendimeydi…Susmayı öğrendim yolculuklardaVe susamayı..
Bir şiir geçti az önce gözlerimden; ağlasam sesimi duyar mısınız? … Ve fonda Sezen vardı. Şiirler yazılmıştı... İnsanlar ağlamasın diye ağlatmak için! İnsanlar ağlamıştı yüzyıllar önce ve yüzy..
Nasılda çıktı “dan, dan, dan ” Bir yürekte, büyük hezimet. Derin, geçmeyen ve yakan. İlk “dan” sesiyle başladı her şey. İlk dan’la sesler öldü, ikincisinde yürek geçti sınırdan, üçüncüsü..
Ne ağlanırmış gündüze ne de geceye, bir limandan… Giden gidermiş, bakmazmış bir daha geriye.Kalanlarsa iki elleri, iki yanda sus olurlarmış. Sıranın kendilerine geleceğinden korkarak. Sırra kad..