15 Nisan 1878 ( 12 Rebiülahir 1295) Göçün On Üçüncü Günü; Kaç tane dağ, kaç tane köy, kaç tane orman geçtik saymadım. İşte bugün de saatlerdir çalı çırpı, ağaç dolu bir ormandan geçiyoruz..
3 Nisan 1878 (30 Rebiülevvel 1295) Göçün Birinci Günü; Fırtınanın topraktan köküyle söktüğü bir ağaç gibiyiz. Havada savrulup duruyoruz. Fırtına bu ağacı bırakacak mı, bırakırsa nerede bı..
Dedem eliyle radyoyu işaret ederek: -Evlat, aç şunu da ajansı dinleyelim, dedi. Radyoyu açtım. Gene önce cızırtı duyuldu, ses gelsin diye bekledik; biraz gecikmiş olmalı ki dedem sabredeme..
Yörük Dede anlatmaya devam ediyor; 93 Harbi sırasında Dobromirka'ya fazla yanaşamayan ve o yüzden de giderek kinleri artan Bulgarlar, savaştan sonra etrafımızdaki Türk köylerine acımasızca sald..
Yörük Dede anlatıyor: Balkanlarda sadece gavurlarla değil, tabiatla da mücadele etmek zorundasın. Buranın karı, soğuğu ve yağmuru boldur. Kışın birçok yer metrelerce karla kaplanır, sık sık sel..
Buradaki gerçek hayat hikâyeleri tam beş kuşakla ilgili. Ben, annem-babam, dedelerim-ninelerim, dedemin babası ve dedemin dedesi. Bunları birbirine karıştırmamak için öncelikle dedemin adını söyle..
“Biz, göçe göçe millet olduk. Bizi biz yapan göçtür. Göç hayat verir, göç bilgi kazandırır, göç tanıtır, göç hem sevincin hem de hüznün kaynağıdır, göç hayvanlarımızın verimini artırır, göç fazlalı..
Tez-Can o gece gizlice dergâhtan ayrıldı. Gittiğini Pir'den başka kimse bilmiyordu. Ta ki bir hafta sonra Pir, dünyasını değiştirince gittiğini herkes anladı. Çünkü cenazede Tez-Can'ı arayan gözler..
Sustu. Bu susuşu kısaydı: -Bir gün buradan ayrılmak isteyebilirsin. İşte o zaman geldiğinde bize haber vermeden git; haber vermeden git ki biz senin yokluğunu hissettiğimizde gittiğini anlayal..
Çekinerek içeriye girdi, burada da horlanmaktan, kovulmaktan korkuyordu. İnsanların kendisine tiksinerek bakacaklarını, yanlarına yaklaştırmayacaklarını sanıyordu. Kendisine doğru güler yüzle bir a..