Yorgun ruhum yorgun bedenim, Ne yapmalı acaba hafifletmek için hayatı?Ne zaman geçmek biliyor ne hayat....Yerinde sayıyor sanki herşey, bir saatin tik tak sesleri gibi zaman tüm durağanlı..
Yorgunluktu masadaki ağırlık...Herkes birşeyler anlatıyordu kimi ilk dostluğunu kimi ilk aşkını, kimi ilk yenilgisini. Herkes bir parça yaşamıştı aynısından. Anlattıkça gülüyorduk hayatın bizden ..
Sabahları işe gitmek çin uyandığımda hava artık çok serin oluyor yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra ne giyeceğime karar veriyorum, makyajımı yapıyorum ve evet güne başlamak için hazırım......
Sensiz bir şehrin akşamındayım… Gökyüzü yeşilimsi bir maviye boyanmış. Güneş kendini bulutların arkasına saklamış limana takılıyor gözlerim, demir atmış bir gemi öylece bekliyor… Belli değil ne zaman..
Zaman zaman hepimiz şehir değiştirmek hatta ülke değiştirmek isteriz... Gerek masleğimizden dolayı gerek yaşam şartlarından dolayı kendimizce hayaller kurarız... Umutlarımız vardır ya da hayattan bekl..
Kelimeleri dinleyecek kadar vaktim yok; çok yorgunum... Kalbim kanıyor.... Yanlızlık hiç bu kadar batmamıştı. Haksızlığa uğramış gibi hissedişim nedendir bilmem.... Sana ait değil hiçbi..
Hiç bu kadar yanlız geçmemişti Eylül...Yaprak dökümü başladı. Sonbahar... Hayatımdaki kaçıncı sonbahar?Biliyorum ki her dökülen yaprak yerine yenisi yeşerecek. Umutlar da böyle; yaprak misali ..