1994 yılının sıcak bir Ağustos ayıydı. Ben ise ikinci kez annelik mertebesine ulaşacak olmanın mutluluğu ve gururu içindeyim. Her hareketime, yediğime ve içtiğime dikkat ediyordum, "aman çocuğum dün..
Duvarsız bir boşluğun kundağıdır, Sıkı sıkı sarıp sarmalayan, Hareketsizdir elin, kolun, Boşunalığa atılan boş bakışlardır, Boşu boşuna kahırlanılan, Kimi zaman boşluğu..
Bir of çektim, Derinden ta içimden, Ne yıkılacak dağlar vardı, Ne çekilecek deniz .... Gördüğüm; Dört yanımı saran duvar, Bana kapalı kapılar, Bir de yakmadığım..
“Cennet anaların ayağı altındadır” gibi güzel ve anlamlı bir sözü maalesef bazı anneler ayaklar altına alıyor. Yazılı ve görsel medyadan “Böyle ana da olur mu hiç?” dedirten öyle haberler işitiyor ..
Kanatlanan bir kuşun özgürlüğe çırpınışına, semalardaki süzülüşüne, bulutlara göz kırpar gibi kanat kırpışına hangimiz özenmeyiz ki.. Eti ne budu ne dediğimiz kuşlar kadar acaba biz de lezzet ala..
Gözünün üstündeki kapak bizzat kendi gözüne aitti ama her nedense gözüne pek bir uyumsuzdu. Bir türlü tam kapanmıyordu. Sanki gözü; "bir damla uykuyu bile kesinlikle içeriye sokmayacaksın" diye büyük..
İpek gibi saçları övgüyle ören sımsıkı şiirlermiş, Kurdele değil bele bağlanan aşkın kemendiymiş, Baştan sona serpilen yürek dolusu sevgiymiş, Altın rengi parlayansa mutluluğun ke..
Buram buram terledi, Yaprak gibi titredi, Kedi misali ürperdi, Mevsim mevsim tenim. Bazen de sırf takvimlerde, Yaşadı canlı bedenim, Hayat postitleri..
*Aynı saz, aynı tel, aynı melodiyi çıkarmaz bazen. Sen yine de çalmaya devam edersin. Hayat belki de budur. *Ansızın gelen mutluluğu ayakta karşılar, kalbimizin baş köşesinde ağırlamak..
Duygularınız bugüne kadar hiç kötü komşu edindi mi? Cevabını düşünüyorsunuz belki ama ben yine de izninizle araya gireceğim. Öyle altınızda, üstünüzde oturan veya aynı katı paylaştığınız komşular..