Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '11

 
Kategori
Deneme
 

Duygu komşuluğu

Duygu komşuluğu
 

Duygularınız bugüne kadar hiç kötü komşu edindi mi?  Cevabını düşünüyorsunuz belki ama ben yine de izninizle araya gireceğim.  Öyle altınızda, üstünüzde oturan veya aynı katı paylaştığınız komşularınız aklınıza gelmesin hemen. Üstü kapalı gibi görünse de aslında sorum  gayet açık.
 
Belki de soru cümleme şöyle bir giriş yapmalıydım: “Tembih etmenize, telkinlerde bulunmanıza rağmen duygularınız tasvip etmediğiniz bir duyguya göz göre göre kaçtı ya da kaçırıldı mı? "
 
Bazı günler, dün akşam ne yemiştik, bugün günlerden neydi, ayın kaçıydı hatta biz hangi aydaydık yahu! gibi utanası sorular soran bizler, nedense iç dünyamızın günlüğünü tutmaya gelince hafıza profesörü kesiliriz. Hele canımızı yakan olayları mumyalamakta üstümüze yok. Öyle arada bir de değil sık sık geçmişe döner bizi rahatsız eden neyse o karede takılır kalırız. Sebep olanı da taşlarız, haşlarız sonra başlarız dövünmeye, sövmeye. Aslında ne çok ihtiyacı vardır ruhumuzun sevmeye ve sevilmeye.
 
Hayatımızın günlük akışını yönlendirmeye yardımcı “Park Etmek Yasaktır”, “Yüksek Gerilim Hattı”  gibi pek çok uyarı levhası varken duygularımızın yönetiminde ne kadar da yalnızız. Üstelik iyi veya kötü diye sınıflandırılan duyguları ayıran herhangi bir işaret, yol ayrımı da mevcut değil maalesef.  Kontrolü kaçırdığımız anda karşı tarafa geçmek an meselesi.
 
İç dünyamızın kapı kolu da  tamamen içeriden. Yani; biz istemezsek  o kapı ne içeriden ne de dışarıdan açılıyor.  Bazen de kilitleyiveriyoruz kendimizi içeriye çık çıkabilirsen.
 
Kin, nefret, şiddet, öfke, kıskançlık, haset gibi duyguların çevresi;  kale surları gibi büyük taşlarla örülü ya da  uçları sivri  demir parmaklıklarla çevrili mi olsaydı acaba ne dersiniz. Hatta mayın döşemek daha etkili bir çözüm olabilirdi.  Kötü duyguların çevreye zarar vermeden imha edilmesi fikri ne kadar da hoş geliyor insana. Belki o zaman medyada izlediğimiz cinnet, cinayet, şiddet, tecavüz, terör, savaşlar vs. hiç olmazdı. Dünya  nasıl da sükunet içinde olurdu.
 
Şimdi asıl zor kısma geldim. Öyle soruyu ortaya atıp kenara kaçmak olmaz. Dürüstçe bir itirafta bulunayım size. Biz dört kız kardeştik ve ben en küçükleriydim. El bebek gül bebek durumları yani. Derken en büyük ablamın dünya tatlısı bir oğlu oldu. Üstelik benden iki yaş küçük. Bendeniz küçücük yaşta teyze oluverdim.  Sonrasını tahmin edersiniz tabi. Rahmetli annem, sevgili babam, diğer ablamlarım bütün ilgi ve alakayı yiğenime çevirince düşünün halimi. İşte ilk kötü duygu komşuluğum kıskançlık oldu. Ama çocukluktu geldi geçti. Gençlik yıllarım hep yiğenimle beraber geçti. Canım kadar da severim kendisini. Hayatımda ilk ve son kıskançlığım bu olmuştur. 
 
Duygularımızın kontrolü tamamen bizim elimizde. Mutluluğun formülü belki de yaptığımız doğru seçimlerde. "Kötü komşu insanı mal sahibi yapar" atasözünü kötü duygulara çevirirsek eğer “Kötü duygular insanı insanlıktan çıkarırmış” diyebilir miyiz acaba ne dersiniz!
 
Sözlerime Montaigne’nin Denemeler Kitabının “Kendimizi Tanımak” başlıklı bölümünden bir alıntı yaparak tamamlamak istiyorum.
 
“Plinius’un dediği gibi, herkes kendisi için bir derstir, elverir ki insan kendini yakından görmesini bilsin. Benim yaptığım, bildiklerimi söylemek değil, kendimi öğrenmektir; başkasına değil kendime ders veriyorum.”
 
Aysel AKSÜMER

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..