Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Editörlerimiz ve biz...

Editörlerimiz ve biz...
 

Editörler hakkında ne biliyoruz? Bildiğimiz, bilmediklerimiz neler? Esasında hiçbir şey bilmiyoruz. Birbirimizi aydınlatalım dedik.Şimdi biz idareye: ‘Söz! Uslu çocuk olucam! Yemeğimi yicem!

Üstüme dökmicem! Yatınca hemen uyucam! Diye seslensek, ne derler? Anladınız tabi. Konumuz: ‘’Güvenilir’’ olmak. Eee, bunun için de kriterler olmalı, yazılı-yazısız. Kısacası ’Dikensiz gül bahçesi isteniyor. Ortada şartları olmayan, sessiz, göz teması ile sağlanan bir iyimserlik mi? Oysa, güvenirli olmamak, sakıncalı olmağa eşit. Bu durum: ‘Sen itibarsızsın’ demeğe getiriliyor. O zaman anlaşılıyor ki biz bu sütunlarda: ‘İtibarsız, sonradan gelen’ leriz.Yani, ’kayıt dışı ve lütfen faslından’ buralardayız. Ve de bu itibarsızlık yaftasını hep taşıyacak mıyız? Bunlar cevapsız! Ve bir kısmımız da ‘Güvenirli olmak’la övünç içindeler. ‘’Ne hakla, otuz beşe bakla?’’ denmez mi?


NASIL? Görünen o ki, ’’Güvenirlilik’ te, bir kere:’’Sağ gösterip sol vurmayacaksın. Ağızdan dolma tüfek gibi, içi boş yazılar yazmayacaksın. Cinsellikte, etini, suyunu, tuzunu, baharatını iyi ayarlayacak, vakitsiz suyuna banmayacaksın. Kalemin kırılacak, arkadaşın kırılmayacak! Kutsallar çiğnemeyip, güneşe karşı gazel okumayacaksın. Dış kapıdan seslenenlere, hoş görülü bakacaksın. Cevap hakkı doğduğunda, arkadan hançerlensen de sesin çıkmayacak.’Benim kanım, seninkinden kırmızı’, demeyeceksin! Beğenmiyorsan, çekip gideceksin amma, patırtısız.’’Aha gittim, aha gidiyorum, aha gitmek üzereyim, aha dükkanı kapattım’’ diye diye ‘Timsah’ gözyaşları ile sızlanmayacaksın! Ki ’Dönüşün muhteşem’ olsun! Komşu tavuğuna ‘Kışt’ demeyeceksin.. (Gel de, Ört ki, ölem! Deme!) El çırparak üç defa haykıralım:’’Blog blog, sen çok yaşa!’’


Eğri de otursak, yan gelip de otursak, konuşmalıyız doğruları. Yoksa, ’Güvenirlilik’te’ kimsenin kanı, bir diğerinkinden kırmızı değil! Olsa olsa ağır akışlı olur. Öylelerine ağır kanlı diyoruz. Blog’dan Sevgili Pirmete de:’’Ağır ol molla desinler’’der. O, ayrı iş! Ehhh! Memleketimizde yeteri kadar molla var zaten. Koyacak yerimiz yok!


EDİTÖRLERİMİZ : Şimdi bütün makaraları doladık, bir tek ebrulisi, fıstıkisi, limonisi zeytunisi mi kaldı yani? Heç! Hani bunun küresel ısınması? Globalleşen dünya hani? ’Gizemliler ülkesine hoş geldiniz sayın izleyiciler’ O ne? Fenersiz Diyojen! Parmağında var mı ojen? Sapla samanı karıştırmayın mı demiş? Yoksa, ’Güneşle aramda durmayın’ mı demiş. Nerde kalmıştık? . Başlığı okudunuz tabi. Başlık, cazip.’Editör’ demişiz. Kutsallığa davetiye çıkarmışız.


NASIL KİMSELERDİR? Editörlerimiz, bloglar icat oldu olalı, merak konusu olmuşlardır. Nasıl kimselerdir onlar? Küpe takanları var mıdır? Rüyalarında bile blog okurlar mı? Sabahın köründe, gece yarısından sonra o yazıları durmadan okurlar mı? Okuduklarını anlarlar mı o yorgunluğun arasında. Akıllarında kalan blog yazarları var mıdır? Yaş vasatileri kaç? Okuya okuya fıttıranları olmuş mudur? Geceleri blog sayıklayanları var mıdır? Okudukları blog adedine göre mi para alırlar? Ha, unutmadan da sorayım: ‘’Kendileri de blog yazarlar mı?’’ Onay verdikleri yazıya parafe korlar mı?(Mesu’uliyet almak için) Çapraz okuma kolaylığı kafi mi onlar için? Bizim sıkıntılarımız gibi sıkıntı yaşarlar mı? Şimdi bu suale bakıp: ‘’Bunlar bize ait özeller. Karıncanın beli ince!’ diye içlerinden geçirirler mi? Yahut veyahut içimizi dışımızı bu işlere karıştırma! Diyen olur mu? Ben, İdaremizin GLOSTNOST veya PRESTROYKA gibi hava estirmesine hep şahit olmuşumdur. Kıvanç vericidir ve gayet yapıcıdır derim.


NE DERLER? Bu blogger’ler bir de bizleri anlasalar!’’ diyor mudurlar? Şu an şu yazıyı okuyan editör, başını sallayıp: ‘’Töbe töbe’ diyor mudur. Bu ‘Töğbe! satırından sonra da gülümsemiş midir? Sahi, yazıları okurken mimikleri nelerdir. Kızgın, öfkeli, güleç, az veya çok acılı Adana (!) havalarına mı bürünür simaları?! Sahi! Onlar da bizim gibi etten ve kemiktendir.Yan odadan sesini duyuyorum Sevgili Yönetmen Başak Hanımın: ‘’Ah Muzaffer Bey ah! Kovulmağa ne kadar da meraklıymışsın yahu!’ Der gibi… Der!


Bir yazının yayını uzadıkça, akla türlü çeşitli şeyler gelir.Bu durumda kaç editörden geçiyor bir yazı? Nihai karar mercii var mı? Yönetmen, hangi aşamada karar verir? Bir mini brifing yapılır mı?


EDİTÖR DEDİĞİN: Blog editörleri, bogger’ler arasında gizemlidir. Ehh! Biraz da gizemli olmalıdır.Yazarlar hakkında iyi kötü fikirleri vardır elbet. Şu yazar; milliyetçi, şu ılımlı, şu ateist. Şu bela, şu romantik, şu, aman ha! Şu, ‘’Anasının kuzusu o, ‘ağzından lokmasını al gık’ı çıkmaz, Veya, aman ha! O, sakıncalı piyadedir!’’ diye diye geçiriyor mudur içinden? Monitörlerinin kenarında, asılı mıdır listelerimiz? Şimdi sevgili editörlerimiz bu ifadelere bakıp bakıp ‘’Amma da yaptın ha! Biz insanları tasnifleyip klase etmeyiz’ diyeceklerdir. Bizimki varsayım canım. Sizler çok ketumsunuız ya. Sizleri konuşturmak istiyoruz ya. Sizler de konuşuverseniz biyo olmaz mı? Bizim dememiz o ki, hadi hadi, ’Gonuşuk ossun’. Hani adamın birinin, kır atı varmış ya, sormuş arkadaşı: ‘Len Memet. Sizin bir ölen kırat vardı, duruyor mu o?’ diye. Diğeri de ‘Len Üsen, ölen kırat şimdi sağ olup da şimdi yerinde durur mu? Niye sorarsın ki!’’ demiş. O da pişkin: ‘’Hiiiç, konuşuk olsun dedim ‘ diye cevaplamış. Eh!...


FİKİRLERİ? Sevgili editörlerimiz nasıl insanlar? Onları nasıl düşünürüz? Nasıldırlar? Onların bizim, bizim de onların hakkında düşündükleri vardır elbet. Eee, onca yazılarımızı okuyorlar. Bir fikirleri olmuştur her birimiz için. Hem, içlerinde beğendikleri blogge’ler var mıdır


KÖŞE YAZARLIĞI MI? Köşe yazarlığı yapabilir fikri oluşturuyorlar mı aralarında? Yahut, kanaat bildiriyorlar mı? Bu kadar ketumlukları nereden geliyor? Sonra, bizi ismen mi, yoksa üslubumuzla mı tanırlar? Blog her geçen gün cazipleşiyor. İdare, dışarıdan içeriye doğru kozasını maharetle örüyor. Bizi de cazibesiyle içine alıp, çekiyor. Kendimden misal vereyim. Bendeniz sabrettim. Baktım ki beni köşe yazarı yapmıyorlar, kendi kendimi köşe yazarı ilan ettim. Bir camlı oda seçtim. Bir de sekreter edindim, ’Kahve içmeğe beklerim’ dedimdi. Koskoca blog’dan bir tek, o da, Vakayinüvis’ten ses geldi.’Gelirim’ diye. Diğerlerinden ‘Tıs’ yok!’’Ossun varsın!’’


İLGİ DERECELERİ: Editörlerimizin hiçbiri, başka editörlere benzemez. Değişik yapıları vardır. Duygusaldırlar herhalde. Yazıyı okurken bazen, gözleri nemlenir mi? Veya, beğendikleri bir yazıyı, yanındaki arkadaşını dürtüp de ‘Hele bir göz at derler mi acaba? Bir başkası da ‘’Amma da atmış, mangalda kül bırakmamış ha!’ diyenleri oluyor mu? Niye olmasın?


NE YAPARLAR? Nasıl editördürler o insanlar. Onların, her birimiz için fikirleri vardır elbet. Ama, bizim onlara karşı bir fikrimiz bile yok. İşte bu yazı, bu halis duygulardan doğdu. Daha bitmedi. Onların kitapları var mı? Kariyerleri ne mertebede? İçlerinde güzeli, yakışıklısı var mı? Onlar bizi öğrendi. Bizler de fikir sahibi olsak derim. Gece yarısından sonra da çalışıyorlar mı? Kaç kişiler? Yazılardan dolayı gönül koydukları kişiler var mı? Çalışma şartları nasıl? Yatak yorganları, kumanda odasında hazır ve nazır mı? Bizim bir sevgili Sabiş’imiz var. Diyordur şimdi muhakkak: ‘’ Bu kadar ses, kimden geldiği belli. Bu, olsa olsa Muzaffer Cellektir’ Duyar gibiyim.


Nasıl insanlardır Sevgili Editörlerimiz? Yanlarına yaklaşılıyor mu? Bakın burası çok mühim. Her kuşun eti yenmez. Yanlarına girerken, ceketler iliklenir mi? Hal hatır soracak kadar alçak gönüllüler mi? Basılı kitapları var mı? Bütün bunlar sorulmalı, irdelenmeli. Böylelikle kaynaşırız. Bir bir ortaya çıkmalı. Hem; üzümünü yemeli, hem de, bağcıya teşekkür etmeli. Aileyiz, böyle olmalı!..


HANGİ KRİTERLER? Buraya kadar iyi. Anlayamadığımız bir husus var. Blogcular da dile getiriyor: ’Bu ayırımdan muzdaripim’ diyenler çoğalıyor. Anlaşıldığı gibi, geri kalanımız da, Uğur Mumcu’nun ‘’Sakıncalı piyadesi’ oluyor her halde. İdare, kendi iç dirliği ve düzenliği için ‘zımmen’ bir kontrol mekanizması kurmuş. Böylelikle fazladan yazı okumaktan da kurtuluyorlar.Yazıları, otomatik yayın alıyor. Öyle bir gazino ki, assolistten ayrı, uvertürleri bile kıymetli. Böyle patron görülmemiştir, eli öpülür valla! Sakatatlar, bonfilelikler, bifteklikler, pirzolalıklar, incikler, cincikler ayrılıyor bir tarafa. İdare, hem kendini, hem şahsı koruyor bu usulle.


MB. FARKI: Bir kere eleştiriler açık olmalı. Gözlemlere dayalı tabi. Burada yazılanlar, bu duyguları hissedip de dışa vurmayan, vuramayanların hülasası. Biz burada 3000 kişiyi geçmişiz. Rakip bloglarda Milliyet Blog kadar kaliteli yazar ve blogcu yok. Farklı bir sitedeyiz. Onun için farklıyız. Böylesi eleştirel yazılar yazabiliyoruz. Demokratlığın esası bu.Tabi, karşılıklı olarak. Anlı, şanlı, eskisi yenisi, güvenliği güvensizliği, düz vatandaşı bir aradayız. Elbette farklı görüşler olacak. Eğer, büyük aile isek, aramızda diyalog kurmalı, paylaşmalı açık olunmalı. İyi niyetlerle denilecekler, denilmeli bu arada. İçerlerde kalmamalı. Kapalı kutular, daima tehlikelidir. Onlardan korkulmalıdır işte!


BÖYLE BLOG YAZARI: Başka hangi kanallarda var bu denli, birbiriyle kaynaşmış yazar ve idareci kadrosu? Hangi sitelerde gördünüz, birbirini tanımayan insanların sosyal faaliyetlere hep birlikte koştuklarını? (Bu tabir, MB.İdaresinin. Ödünç aldım) Ve hangi sitelerde yapılıyor kına gecesi gibi eğlence geceleri? Nerede anlatılıyor hep birlikte resimlerle sergileniyor çılgın eğlenceler? Nerede çalgı, orada kalgı. (Bir türlü o gecelere MB.İdaresini çekemediler) Hangi sitede var birbirini tanımayan kişilerin buluştuklarında canciğer kuzu sarması oldukları yer? Taa Çukurova’dan kalkıp gelenler, uçağı kaçırıp apron’da güleç yüzle ikinci uçağı bekleyenler? Eminim öbür siteler bu durumu görüyorlar. Blog uğruna, dostluk uğruna, ’’İdareye karşı’’ biz bir kocaman aileyiz dercesine kalabalıklar, eğlence uğruna ordan oraya taşınıyor, masraf ediyorlar. Yahu bu devirde, ‘eşek eşeği’ ödünç kaşır ancak!


SAYGI-SEVGİ: İdareye karşı müthiş bir saygı var bizim blogger’lerde. İdareye dönük yazılanlara yorum getirmiyorlar. Ama kategorilerde çok okunanlar da ‘Blog’ yazıları. (Sevgili Culduz, beni, daima ‘Blog yazısı yazmağa özendirmiş ve salık vermiştir. Dilinde de tüy bitmiştir. Kovulursak, Culduz’dan bileceğim) Saygı dedik… Evet bu, çok mühim. Bu saygınlık, bağlıyor insanları birbirine. Türkiye’nin tek İnternet kanalı o . İçimizde o kadar amatör, tatlı, anasının kuzusu, elleri, yanakları öpülesi o kadar kuzucuklar var ki, ’’Burası benim yuvam, diyor, başka bir şey demiyor. Evi bellemiş burasını. Ne de güzel, di mi? Gözümü burada açtım ben diyor. ‘Aaa!’, diyor, birileri, sokaktan seslenmişler ona: ‘Seni resminden tanıdık. Sen, Milliyet İnternetinde blog yazarı değil misin? Diye. (Ah ah, cancağızlarım) Onlar işte onlar. Ailemizin bel kemikleri onlar. İleride çığ gibi büyüyecek, Milliyetin omurları olacak onlar…


SAYGIN AİLEYİZ: Ve biz en ufağından en büyüğüne bir aileyiz. Kolumuzun kırıklığını, yen içinde tutmuyoruz. Sevinç ve hüzünlerimizi böylece açığa vurup, karşılık beklemeden pekiştirmek istiyoruz. Bir de İdaremiz, biz Blogger’lere ‘’Sevgili’’, diye başlayan ve ‘’siz bizim kıymetli yazarlarımızdansınız’’ diye devam eden hitapları vardır. Bayılıyorum ben buna. Ne kadar içten ve duygusal değil mi? Hele sakıncalı sınıfından iseniz, daha tatlıdır bu hitap: ‘Balından yenmez!’ olur. Bir sevinirsiniz, bir sevinirsiniz ki, deme gitsin! ‘Hımmm, dersiniz, ne olursak olalım, demek ki bizi ‘Sevgili’ mertebesinde görüyor idaremiz’ diye düşünür, teselli olursunuz. Değil mi? Ama itiraf etmeli ki, MB.İdaresi diplomatik dili, gayet iyi biliyor


RAĞBET KİME? İstediğiniz kadar ağzınızla bu blog’larda değil kuş, jet tutsanız, kadın yazarlar kadar olamazsınız.Yazılarına bakalım: ‘’Sabah kalktım. Amma kalkasım yoktu. Çarşıya vardım. Canım sıkkındı. Nedenini bilemedim. Eve geldim. Pencereden baktım. Canım hala sıkılıyordu. Ciklet çiğneyeyim dedim. Sonra TV. seyrettim. Uyuyakalmışım.’’ Al sana bir blog. Burada ‘ana tema ne?’ ‘Can sıkıntısı.’Gelsin gitsin yorumlar, tıklar… Aman Allahı'm!


ŞİİR: Editörlerimiz / Taşın altında elimiz / Kaçmaz gözünüzden halimiz / Buradan mahsus selam ederiz/ Yolunuz düşerse, İzmir’e de bekleriz / Biz ancak, ‘Büle büle, işte bu ka! ‘ diye halimizi

Arzederiz…

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..