- Kategori
- Sosyoloji
Fanilik ağır gelir, hırsı Savaş çıkartır !

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR
Evrende zerreden öte gitmeyen varlığına karşın, kendisini evrenin efendisi zanneden insanoğlu. Bedenini ne zaman terk edebileceğini bilmediği bir can. Faniliğin olanca ağırlığı altında ezilirken. Canını tutamayacak olmanın yarattığı durumdan mı egoya sevk oluyor?
Belki bilinç altında, canına hüküm kuramayacağı gerçeğiyle yüzleşince, yaşamsal döngü içinde anlık güç denemeleriyle kendini ispat ve baskı yönünde davranış sergiliyor. Kim bilir?
Yer edinmek, yurt edinmek, mülk edinmek, aile edinmek, mevki edinmek, edinmek… Edinmek üzerine yaptığı yönelmeleri de bilinç altından gelen sinyalle yapıyordur.
Fani olmanın gerçekliği karşısında yaşadığı hiçlik duygusuyla başa çıkabilmek için sahip olmak, ait olmak duygusuyla rahatlıyordur.
Egonun tavan yapmasının kişinin kendisine verdiği zarar kaçınılmazken, sevdiklerine (ya da sevdiğini söylediklerine) de zarar verdiği gerçeğini nasıl göz ardı eder?
Hiçlikten kurtulmaktan varlığa giden yolda; mutlak yıkıntı, acı ve yok oluşla mı perçinlenmesi gerekiyor?
İlk öğretilerin aksine yastığına kafanı koyduğunda, kendin için ne yaptıysan o kadarsın, başkalarına yaşattığın acılar önemli değil fikriyle mi sarmalandık?
Egonun şekli cinsiyetle pekiştirilip, eziyet edenin veya şiddet uygulayanın cinsiyete göre haklılık payını belirleyip onayladık mı?
Kendi yaşadıklarımızı göz ardı edip, başkalarını düzeltme gücünün elimizde olduğunu fikriyle egolarımızı parlattık mı?
Edindiğimiz yurtlarda hüküm süren baskı ve şiddete göz yumup, coğrafyanın diğer parçalarına hüküm etmekte gösterdiğimiz açlıkla elimizde olanın dağılmasını egolarımıza kurban mı ettik?
Kapladığımız yerin zerre kadar mevkisini gözümüzde büyütüp, yaradılışın bahşettiği sevgiyi yerle yeksan, egonun vahşetini baş tacı ettikte mi bu acıları yaşıyoruz?
Canın yok olmasını kendimizden olmayınca boş verip, can bizim olunca mı galeyana geldik?
Ruhlarımızın güzelliklerini bedenlerimizin güzelliklerini parlatırken mi kaybettik?
Daha güzel vücut, daha güzel ev, daha güzel araba…Daha güzel ruh istemez mi olduk?
Kibirle kavrulup aleviyle dağlanan kalplerimize birer mühür mü bastık?
Böyle mi olduk? Mühürlerimize bakarak, sizler ve bizler. Onlar… Benden olmayana hayatı dar etmeyi böyle mi öğrendik.
İmanın, merhametin en üst katmanında salınan egolarımızla inançları da mı kirlettik?
Cebi dolu olanın kalbinin dolu olduğuna inanıp. Kalplerimiz kıçlarımızın arkasına mı indi? Nerede sol tarafta parlayan cevher?
Sessiz durmanın erdemi karşısında, azgın köpekler gibi salyalar saçarak hakkımız olmayana sahip olabileceğimiz fikrine nasıl kapıldık?
Faniliğin hırsını, en yakınımızda hatta en zayıf olandan çıkartmak. Yok etmek ve güç elde etmek. Peki bunlar insanca mı?
Sonucunu hesaplama gereği duymadan fütursuzca dizdiğimiz sözlerin kimlerin hayatlarına bedel biçildiğini düşünmeyi unuttuk mu?
Farklılıkların zenginlik olduğu zamanlardan gelip, farklılıklara nasıl düşman olduk? Farklı olanı yok ederek mi insan olduk?
“Kim ne yaparsa kendine yapar” sözünü unutup “Kim ne çalarsa iyi yapar” demeyi ne zaman düstur edindik?
Bir parça ekmeğe muhtaç kalanlar çokken, türlü türlü yiyip içip nasıl rahat ettik?
Kimi toprakta kemiklerini ararken, kimi gece vakti canına yanarken ne hissettik?
Zerrenin hükmünün evrene hüküm etmek olduğu güdüsünün gerçek olmadığını ne zaman unuttuk?
Faniyiz. Kimine göre kul. Kimine göre köle. Ama neye göre?
Kıssadan hisse; FANİLİK AĞIR GELİR, HIRSI SAVAŞ ÇIKARTIR!
HATIRLATTIKLARI
Afrika diyince; kuraklığın getirileri olan açlık ve susuzluk.
Ortadoğu diyince; dinmeyen acı, durmayan kan ve savaş.
Avrupa diyince; topluluktan toplanamamaya geçiş. Irkçılık ve batan güneş.
Amerika diyince; daha çok silah, daha çok savaş.
IMF diyince; batan geminin malları bunlar.
Asker diyince; üzüntü ve isyan. Acı ve korku.
Polis diyince; onu bunu korumaktan bize fırsatı kalır mı?
Altın diyince; güneşi solladı.
Para diyince; otur oturduğun yerde. Elindekine şükür. Fazlası neyine?
İş; tek başına ifadesiz yanında “siz” olmadan gezemiyor.
Aş: ramazanda akşam ve sahur yenilir. Ramazanı uzatmak da akla gelir.
Et; yemeklik değil, yardımla güçlenir. “Yardım et”
Aşk; süper. Mermiyle güçlenir.
Çocuk; okullar açılıyor. Kayıt, servis, yemek. Bağış vermek serbest.
Bakan; ona bakan, buna bakan. Yok mu bize bakacak bakan?
Sağlıkla ve mutlu kalın 16/08/2011