- Kategori
- Siyaset
Gerçek, ayrıntıda gizlidir…

Anayasa değişikliği “krizi”nin temel nedeni, yürütme organının [yani Hükümet’in] yargı denetiminden kurtulmak istemesinden ibarettir. İstemektedirler ki, yapılıp/ edilenler hukuk tarafından denetlenmesin… Hedeflemektedirler ki, kendilerini yargılayacak hâkimlere ve hukukun işleyiş mekanizmalarına egemen olunabilsin. Yani kısaca yapılmak istenen şey, ülkenin yönetimini hukuk denetiminin dışına taşımaktır… Peki, yönetenlerin denetlenemediği rejimlerin adı nedir? - Diktatörlük!.. İşte çıplak gerçek budur!.. Ve işin en trajik yanı, bu hedefe varmak için yola çıkan siyasi kadronun, halkın egemenliğine dayandığını ileri sürmesidir. Oysa yapılmak istenen şey, halk egemenliğine ilelebet son vermek ve kişisel nitelikli bir dikta rejimi oluşturmaktır.
İşte Anayasal demokratik düzeni tümü ile ortadan kaldırmak yönündeki “kalkışma” gerçekte budur; bu yöndeki eylem ve işlemlerdir… Sözünü ettiğimiz siyasi kadronun “hoca”sı olan ve şu anda Türkiye’yi yönetmekte olan kadroyu “rahle-i tedris”inde yetiştiren Necmettin Erbakan vaktiyle şöyle buyurmuştu: - Mutlaka başaracağız… Kanlı mı olacak; kansız mı?.. Onu şartlar belirleyecek… Evet, Erbakan hocanın öğrencileri bugünkü koşullarda kansız yolu seçmiş görünmektedirler… Ancak diğer seçenek yönünde de, içten içe, gizliden gizliye ve sinsice ciddi hazırlıklar yapıldığını çıplak gözle dahi görebilmek mümkündür…
Birinci seçeneğe uzanan yolda her hangi bir engel ile karşılaşıldığında başvurulabilecek diğer yolun hazırlıkları böylece hazır bir duruma getirilmiş ve beklemeye alınmış bulunmaktadır.. Polisin ağır silahlarla donatılmasının nedeni budur. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yürütülen a-simetrik psikolojik harekâtın nedeni budur. Atatürk ilkeleri, bağımsız yargı, demokratik hukuk devleti, laiklik, tam bağımsızlık ve ulusal çıkarların savunulması… gibi kavramların “tehlikeli” bulunarak zihinlerden kazınması yönündeki çalışmaların da nedeni yine budur… Bugünün gündemini işgal eden temel konuların hemen hemen her biri, tartışma masasına baş/aşağı yerleştirilmektedir… Gerçekte tam Bağımsız ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni savunan güçler savunma durumuna itilmişken; “laiklik karşıtı eylemlerin odağı konumundaki güçler” egemen oldukları medya organları eli ile hücum borusu öttürmektedirler. Cumhuriyetin değerleri tehlike altındadır. Devlet parçalanma riski ile göğüs göğüse gelmiştir. Bu güç koşullarda milletin ordusu olma niteliğini sürdürmekte olan Türk Silahlı Kuvvetleri, 20 yıldır, arkasına emperyalist güçleri almış olan ayrılıkçı terör örgütü ile savaşmakta ve bir ölüm/ kalım mücadelesi yürütmektedir. Cumhuriyet rejimi raydan çıkartılmaya çalışılmakta ve ordu, eldeki tüm araçlarla yıpratılmaya çalışılmaktadır. Yüksek Yargı organlarının başındakiler, hukuk devletinin ortadan kalkmak üzere olduğunu açıklıkla dile getirmekte…
Genel Kurmay Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı bir savaş yürütüldüğünü ilan etmektedir… Ve ülkeyi bu koşullara bilinçli eylemleri ile taşıyan “yönetici zümre”, kendi egemenlik alanını hukukun denetleyemeyeceği bir ortam yaratma gayretlerini tüm gücü ile sürdürmektedir… Olağan gelişmeler değildir bunlar… Türkiye 1919’ların koşullarından sonra ilk kez bir varlık/ yokluk meselesi ile karşı karşıyadır. Milletin mukadderatı sallantıdadır. Ve [ancak, ] İçinde yaşanılan koşullarda, “Eğer söz konusu vatansa, gerisi teferruattır…” Türk Dil Kurumu sözlüğünde “teferruat” sözcüğünün karşısında, “ayrıntı” sözcüğü yer almaktadır. Öte yandan ünlü bir Frenk düşünürü bu konuda basit ama anlamlı bir söz etmektedir: - Gerçek, ayrıntıda gizlidir… Evet… Acaba bu ünlü düşünür, gerçekte, ne demek istemektedir?.. http://www.soruyusormak.com/ http://www.dnm-ler.com/ http://www.kitlecizgisi.com/
İşte Anayasal demokratik düzeni tümü ile ortadan kaldırmak yönündeki “kalkışma” gerçekte budur; bu yöndeki eylem ve işlemlerdir… Sözünü ettiğimiz siyasi kadronun “hoca”sı olan ve şu anda Türkiye’yi yönetmekte olan kadroyu “rahle-i tedris”inde yetiştiren Necmettin Erbakan vaktiyle şöyle buyurmuştu: - Mutlaka başaracağız… Kanlı mı olacak; kansız mı?.. Onu şartlar belirleyecek… Evet, Erbakan hocanın öğrencileri bugünkü koşullarda kansız yolu seçmiş görünmektedirler… Ancak diğer seçenek yönünde de, içten içe, gizliden gizliye ve sinsice ciddi hazırlıklar yapıldığını çıplak gözle dahi görebilmek mümkündür…
Birinci seçeneğe uzanan yolda her hangi bir engel ile karşılaşıldığında başvurulabilecek diğer yolun hazırlıkları böylece hazır bir duruma getirilmiş ve beklemeye alınmış bulunmaktadır.. Polisin ağır silahlarla donatılmasının nedeni budur. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yürütülen a-simetrik psikolojik harekâtın nedeni budur. Atatürk ilkeleri, bağımsız yargı, demokratik hukuk devleti, laiklik, tam bağımsızlık ve ulusal çıkarların savunulması… gibi kavramların “tehlikeli” bulunarak zihinlerden kazınması yönündeki çalışmaların da nedeni yine budur… Bugünün gündemini işgal eden temel konuların hemen hemen her biri, tartışma masasına baş/aşağı yerleştirilmektedir… Gerçekte tam Bağımsız ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni savunan güçler savunma durumuna itilmişken; “laiklik karşıtı eylemlerin odağı konumundaki güçler” egemen oldukları medya organları eli ile hücum borusu öttürmektedirler. Cumhuriyetin değerleri tehlike altındadır. Devlet parçalanma riski ile göğüs göğüse gelmiştir. Bu güç koşullarda milletin ordusu olma niteliğini sürdürmekte olan Türk Silahlı Kuvvetleri, 20 yıldır, arkasına emperyalist güçleri almış olan ayrılıkçı terör örgütü ile savaşmakta ve bir ölüm/ kalım mücadelesi yürütmektedir. Cumhuriyet rejimi raydan çıkartılmaya çalışılmakta ve ordu, eldeki tüm araçlarla yıpratılmaya çalışılmaktadır. Yüksek Yargı organlarının başındakiler, hukuk devletinin ortadan kalkmak üzere olduğunu açıklıkla dile getirmekte…
Genel Kurmay Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı bir savaş yürütüldüğünü ilan etmektedir… Ve ülkeyi bu koşullara bilinçli eylemleri ile taşıyan “yönetici zümre”, kendi egemenlik alanını hukukun denetleyemeyeceği bir ortam yaratma gayretlerini tüm gücü ile sürdürmektedir… Olağan gelişmeler değildir bunlar… Türkiye 1919’ların koşullarından sonra ilk kez bir varlık/ yokluk meselesi ile karşı karşıyadır. Milletin mukadderatı sallantıdadır. Ve [ancak, ] İçinde yaşanılan koşullarda, “Eğer söz konusu vatansa, gerisi teferruattır…” Türk Dil Kurumu sözlüğünde “teferruat” sözcüğünün karşısında, “ayrıntı” sözcüğü yer almaktadır. Öte yandan ünlü bir Frenk düşünürü bu konuda basit ama anlamlı bir söz etmektedir: - Gerçek, ayrıntıda gizlidir… Evet… Acaba bu ünlü düşünür, gerçekte, ne demek istemektedir?.. http://www.soruyusormak.com/ http://www.dnm-ler.com/ http://www.kitlecizgisi.com/