Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '18

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Görücü Usulü Dünürcülükle Evlenme!!!

Görücü Usulü Dünürcülükle Evlenme!!!
 

Kara sevda, kara sevda dedikleri daha ne olabilir ki! Anlatılamayan pek çok şeyle birlikte delicesine sevmektir sanırım. İnsanı diğer canlılardan farklı yapan düşünme yeteneği ve konuşabilmesidir. Ama konuşulamayan anlar da olur.

… Önce o anı yaşamalısınız.

"Seni Seviyorum" diyebilmek...

… Duygu yoğunluğunu tek taraf yaşanıyorsa diğer kişi için bir ızdırap dır.

Doğrusu biz birbirimize sevgimizi göstermeyi esirgiyoruz. Oysa bu kadar zor olmamalı "Seni Seviyorum" diyebilmek... Aşk gerçektir, acı vermediği ise yalandır. Zamanı yok eden sevgiler masallarda da günümüzde de vardır, var olacaktır. Kalbimizin yeniden coşkuyla atması ne güzeldir.... derim!

Siz ne dersiniz!

Bana sevgiyi, aşkı sorsalar şöyle tarif ederdim: “Aşk, yüreğimizin yeniden coşkuyla atmasıdır. Sevgi, bedenimizde ve ruhumuzda değişiklik hissetmektir. Bunu farkına varmadan veya severek yapacaksınız. Belki birden kırmızıyı sevdiğinizi farkedecek; sarı-kırmızı renklere de fena değilmiş diyeceksiniz. Onun gözlerinin derinliğine baktığınızda kapkara bir gözleri olduğunu göreceksiniz. Yani; o an geldiğinde derin bir uykudan uyanmış gibi olacak ve bunu da o an anlayacaksınız” desem sanırım sizlerde katılacaksınız.

Aslında hepimiz ilk sevdiğimizle karşı cinsle göz göze gelindiği an, derin bir bakış yakaladıysanız; bedeninizde değişiklik hissedersiniz. Yanakların kızarması, gözlerin kısılması, sesin incelmesi, ellerin buz gibi olurken ayak tabanlarından yanardağ lavlarının akması v.b. tüm bunlar kalbinizin ritmini bozar. Sözlerin bittiği bu noktada beden kendi diliyle anlaşmış olur. Toplum olarak bizler özellikle nefreti, eleştiriyi veya aşırı övgüleri rahat konuşurken; iç dünyamızdaki sırları yoğun yaşanan duygularımızı, cinsel sorun ve isteklerimizi konuşamayız. Bu yoğun duyguları hepimiz yaşadık ve yaşıyoruz da…

Ailelerin ömürlerinde görmek istedikleri en büyük mutluluklardan biri de evlatlarının mürüvvetini görmektir. Bu nedenle, düğünler, Ülkemizde ve köyümüzde geleneklerin en çok uygulanan renkli törenler olmaktadır. Son yıllar da erkeklerin, ellerinin iş tutması beklenmektedir. Kız çocukları küçük yaştan itibaren çeyizlerini hazırlamaya başlarlar. Sandıklara nakış, örgü ve el işleri doldurulur. Başrolde anneler vardır, özenle kızlarının çeyizlerinin hazırlanmasını sağlarlar.

Eskiden köyümüz ve yöremizde görücü usulü evlilik ağır basmakta idi. Ancak günümüzde sosyal yaşantının getirdiği gelişmeler neticesinde kız ve oğlanlar birbirlerini sıkça gördüğünden, daha rahat karar verebilmektedirler.

Kız isteme adeti şimdi eskiye göre biraz daha klasikleşti ve hatta eski adetler yok oldu diyebiliriz. Eskiden bu işi Anneler hallederdi, şimdi evlenecekler kendileri hallediyor. Anneye, Babaya da sadece laf olsun diye aracılık kalıyor. Bugün sorsanız,  altmışlı yaşlarını yaşayanları ve üstünü belki de çokları eşlerinin yüzlerini bile görmeden, “görücü usulü” ile evlenmek durumunda kaldıklarını söylerler.

Geçtiğimiz günlerde bir dostumla otururken benden eski kız isteme adetleri ile ilgili bilgiler sordu. Bende bilebildiğim kadar ve büyüklerimden öğrendiğim şekli ile günümüz gençliğine bir örnek teşkil etmesi için bir nostalji yapayım dedim. Çok geriye gitmeye gerek yok, bizim çocukluğumuzda bile eski usul ile evlilikler yapılırdı.

Kız istemek öyle gençlerin beğenmesi ile olmazdı. Kızlar eskiden evlerinde kullandıkları suları sokak çeşmelerinde doldururlardı. Oğlanlar uzaktan kızlara bakar beğendiklerini gönüllerinden geçirirlerdi. Konuşmak mı? kimin haddine bir konuş cinayet çıkardı ve hatta namus meselesi sayılırdı. Eski evliliklerde kızların rızası olmadığı halde ikna edilir kız da boyun eğerdi. Erkek de belki de gönlü başkasında olmasına rağmen susardı. Evlilik mutlu sürerse keramet sayılırdı. Sürmezse de mutlaka kadında hata aranırdı.

Evlendirme işi evlenme çağına gelen oğlandan önce aile büyüklerinin dede ve nenelerin ana ve babaların işiydi. Bu konuda ilk söz ve yetki sahibi onlardı genel olarak. Bazı istisnalarda olurdu mutlaka ama kaide kural bozulmazdı, tecrübe ve saygı çerçevesinde isabetli kararlarla evlenilirdi. Köyümüzde anneler oğullarının “Yavuklusunu” kendileri seçerdi. Çünkü oğlan beğendiği kızı yakından göremez görüşemez, bu nedenle beğenme oğlan annelerine bağlıydı.

Eğer oğlanın beğendiği ve seçtiği bir kız varsa iş daha da kolaylaşır. Kara verilip fikir birliği sağlanırsa kız isteme hazırlıkları başlar. Aksi takdirde ise, anne ve baba evvela kendi çevrelerinde kız aramaya karar verirler. Anneleri tanıdıklar yoluyla başkalarının kına gecelerini ve düğünlerini izlerler. Çöpçatanlar aracılığıyla kız aranır. Birkaç kızdan biri üzerinde durulur. İlk önce akrabalardan başlanır. Akrabalarda gelinlik kız adayı yoksa en yakın kapı komşu kızları erkek ailesi tarafından hissettirmeden yakın takibe alınırdı.

Bazı ailelerde kız istemek öyle gençlerin beğenmesi ile olmazdı. Bağda, bahçede, çayırda, orakta, düğünde dernekte, tarlada, kışta, baharda, yazda, güzde kısacası ilkokul beşten sonra başına çember yazma, kara yazmayı takıp çitlendikten sonra bir kız artık yetişkin sayıldığı için yüzünü ve saçını evde babası, amcası, dayısı ağabey ve kardeşlerinden başka hiçbir erkeğe göstermemeğe dikkat etmek zorundaydı. Parmağına nişan yüzüğü ve başına söz yazması  (söz takısı) takılana kadar itina ile gözetim ve disiplin altında tutulurdu.

Köyümüzde bazı çöp çatan kadınlar vardı. Yedi kişiyi evlendiren cennete gider diye uydurma bir söz vardır ya, buna sıkıca inananlar, bu konuda kendilerine rakip tanımazlardı. Aracılık yapan bu kadınlar o kızı mutlaka gözetliyor ve erkek tarafına rapor veriyordu. Çitli köy kızlarımızın yüzleri; çember, yazma örttükleri ve işe güce de bu şekilde gittiklerinden, çoğu delikanlı nikâhı kıyılana dek nişanlısı olan kızın yüzünü bile göremeyebiliyordu.

Kızı olan eve oğlan tarafının ve aileye en yakın “Dünürcü”, “Görücü” ler kız görmeye herhangi bir bahane gösterilerek gidilir. Eş dost tanıdık bulunur önce anne ve bir yakını kızı görmeye giderdi. Kızla tanışırken onu kucaklayıp ağzı kokuyor mu diye kızı öperler. O esnada da öpen anne kızın kafasındaki örtüsünü açarak yüz kısmını da kontrol ederdi. Bir eksiklik yada yüz kısmında bir arıza var mı diye bakardı. Oğlanın annesi kız evinin pis ya da temiz olduğunu anlamak için divanın altına beyaz bir ip atar. İyi duyuyor mu diye kısık sesle bir şey sorarlar.

Beğenilen kızın önce annesine veya ailesine haber verilir. Kız verilmeyecekse genellikle oğlan tarafına gelmesinler diye haber yollanır. Aksi takdirde kız verilecek demektir. Oğlanın ailesinden iki yaşlı kadın ön yoklamaya gelirler önce. Bu kadınlar oğlan evinde bulunanlara “ Bitmez tükenmez ekmeğinizi yemeye geldik” derler. Kız verilmeyecekse; konukların ayakkabıları çevrilmez, düzeltilmez, kahve de ikram edilmez. Dünürcülüğe kesinlikle oğlan götürülmez, bir yakın yada sözü dinlenen bir büyük alınarak dünür gidilirdi. Evlenme çağı, köyümüzde kızlar için 14-16, erkeklerde 18-23 yaşları arasındaydı.

Dünürlükte hoşbeşten sonra biraz ortam ısınınca götürülen büyükler sözü açar kızı isterdi. Kız istemekle kalınmaz, kız tarafı da gün ister ve oda erkek tarafını ve oğlanı soruştururdu. Bazı kız tarafı da damat adayının pantolonun diz kısmına bakardı, namaz kılıyor mu diye? Şimdi cebine bakılıyor, kalın mı diye, zengin mi diye...

İlk iş olarak ailelerin kadınları bir vesileyle konuyu kendi aralarında konuşur. Eğer kızın babası, amcası gurbetteyse onlara danışmak için mazeret bildirirler ki bu süre bazen üç dört ayı bulurdu çoğu ailelerde genel olarak söz büyükbabada büyük ninede biter ama kızın anne, baba, amca, hala, teyze ve dayılarının da rızasına başvurulur kızın kendisine de usulen sorulur durumdan haberdar edilirdi.

Kız evi naz evidir, kız verilecektir ancak gene de “ Allah yazdıysa olur, biz de eşimize dostumuza bir soralım” denir. Bu kez erkekler söz almaya giderler. Kısa bir hoş beşten sonra erkeklerden önceden belirlenmiş olanı “Allah’ın emri peygamberin kavliyle; oğlumuz Osman’a kızınız Esma’yı istemeye geldik” vb sözlerle konuya girerler, kızın babası ya da aileden birisinin “ hayırlı olsun” demesiyle söz kesilmiş olur. Kız evi oğlanın ailesini söz mendili verir.

Söz alındıktan birkaç gün sonra yaşlı kadınlar ve gelinleri topluca kızın evine giderler. Kız başına örtü alır. El öpme sırasında kayınvalide adayı kızın başındaki örtüyü alır yanında getirdiği örtüyü kızın başına takar. Kızın başından alınan örtü oğlana götürülür. Bu olaya çember alma denir. Aileler kızın ve oğlanın sözlendiğini akrabalara duyurduktan sonra artık kızı, evlenecek oğlu olan başka komşular da istemeye gelmesin diye sözü; köylüye duyurmak için konum komşuya hatta mahallenin çocuklarına kadar söylenir onların vasıtasıyla tüm köylü duyar falanca kızı filanca oğlana varmış denirdi. 

Kararlaştırılan bir günde de yüzük, küpe, saat, altın zincir, bilezik, altın, kolye, gerdanlık vb. takılardan ailenin maddi durumuna göre uygun görülenler alınır. Kıza elbise, çanta; kız tarafı da oğlana saat, alyans yüzük satın alırlar. Düğün gününe kadar karşılıklı hediye alıp götürmeler yaşanır. Her hediyenin mutlaka karşılığı olur. Baklava karşılığı, sini karşılığı, bayram karşılığı gibi. Örf ve adet aslında güzel olanıdır ama bazı adetler nerede ise içimize girmişti. Doğrusu çoğunlukta eğrisi ise fazla abartılıydı.

Birçoğunuz diyecek ki aman şimdi görücülük mü kaldı yaa. Şimdikiler faceden filan bakıp işi hallediyor diyeceksiniz!

Aslında bu zamanda kimsenin gönül işine karışılacak bir dönem değil. Dağda taşta bile gençlik bu konuda cin gibi. Son derece girişken, aracı olmaya bile gerek yok. Bir bakışta birbirlerine uygunlar mı değiller mi şıp diye anlıyorlar. Kimin parası kime yeter, çapkın mıdır değil midir, mert midir, sert midir, saf mıdır zilli midir çok net görebiliyorlar artık.

Şimdiki nesle desen ki;

- Sana uygun biri var. Ailesi şöyle kendisi böyle, şuradan mezun, boyu da uzun, burada çalışıyor, şöyle evde oturuyor, evlenmek istiyor, kimseleri bulamıyor. Birbirinize çok uyarsınız, bundan iyisini bulamazsın desen. -

- Kızın, E çok istiyorsa evlensiiiiin… engel olan mı var? Kim kime uyuyor, nasıl oluyor? Dur Allah’ını seversen iki dakika… diyecektir.

Sen de kızacaksın, kime çektin böyle? Laf dinlemez, laf yetiştirir, dik başlı çocuğum dersin.

Ama eskiye oranla son zamanlarda anlaşarak evlenmelerin birçoğunun boşanmayla sonuçlandığını herkes söyler oldu.

Sözde tanıdığı(!) kişiyle evleniyor.

Sonrasında ne mi oluyor? Kalp kırıklıkları ve hüsran…

“Aa, duydunuz mu? Filancanın kızı kocaya kaçmıştı ya!”

“Ee, ne olmuş?”

“Geri gelmiş ya.”

“Vah vah! Sebebi neymiş peki?”

“Kocası olacak herif dövmüş.”

Ya da uzun yıllar çıktıkları kişiyle evlenenlerinde benzer problemleri olabiliyor.

Peki, nedir sorun? İnsanlar gerçekten “Gerçek” yüzlerini evlenince mi gösteriyor? “Tapu” diye nitelendirilen “Evlilik Cüzdanı”nı alınca mı bitiyor her şey? Saygı, sevgi, aşk, ilgi…

Gerçi elli yıllık evliler bile “Bunca yıllık karımı/kocamı tanıyamamışım.” deyip boşanabiliyorsa, bir insanı tanımak gerçekten imkânsızdır.

Bana sorarsanız “Evlilik bir kara kutudur. O insanı yaşadıkça, o insanla yaşlandıkça kutu yavaş yavaş aydınlanır” derim hep…

Asılında, özledim dedirtecek kadar geçmişi yaşamak. Yarım kalsa da özletecek kadar bir aşk yaşamak çok güzel. Bir ömür geçse de yüreğinizdeki insan için "Öyle Özledim" diyebilmek... Bence

- Haydi, o zaman mutluluğa ve huzura gidelim. . . .

Recep ASLAN

 
Toplam blog
: 30
: 411
Kayıt tarihi
: 18.01.18
 
 

Denizli Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden emekli. Denizli'de Merkezde Yaşıyor. ..