Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '15

 
Kategori
Eğitim
 

İnsanlığın lüzumu var

İnsanlığın  lüzumu var
 

........................................... İç acıtan görüntüler........................................


 

 

 

Gerçek olan tek yarış vardır, insanlık yarışı.”  

G. Moore

Beyoğlu İstiklal Caddesini adımlarken Galatasaray Lisesi’nin duvarındaki kocaman bezdeki yazının etkisinden bir türlü sıyrılamıyorum: Bu lisenin öğrencileri, Çanakkale Savaşına gittiler, bir daha dönmediler!

 

 

Medya ortamında okuyoruz. Şurada ya da burada, değişik mekânlarda yedikleri yemeği başkalarına göstermekten zevk alan insanlar görülmektedir. Oysa toplumda gördüklerine ulaşamayan kimseler var. Sanatsal görüntüleri eklemek ya da sergilemek yerine yediklerini göstermek, hoş karşılanamaz! Sıkça rastlanan bu tiplere ‘görgüsüz!” nitelemesi yapılır.

Ramazan ayında beş yıldızlı otellerde iftar yemekleri verilmekte… Siz, hemen: “Kimler, kimlere veriyor?” Diyecekseniz, hemen belirteyim. Zenginler varlıklı dostlarını, öteki zenginleri ya da kalburüstü kimseleri iftar yemeğine davet ettiler. Hem de ad listesi vererek masalarını ayırtmayı bile ihmal etmediler. Bravo, alkış doğrusu!

Bir ay boyunca bir kez olsun iftar daveti almayan yoksullar varken, emekliler ya da dar gelirliler dururken; bilinen kişilerin belli adamlarına ya da yakınlarına ‘iftar yemeği’ adı altında lüks mekânlarda ziyafet vermeleri, dinimizde de geleneğimizde de yok, düşüncesindeyim. Hz Muhammed'in  bir hadisinde bu konuda şu düşüncesini beyan ettiğini okuyoruz: "Yemeklerin en kötüsü; tokların çağrıldığı, açların çağrılmadığı tören yemekleridir."

Bir dost  ozanın şiirini  buraya almadan da edemedim:

İftar Mitingi
**
Siyasi partilerin imajları hep ayni
Bunların yaptıkları, resmen iftar mitingi
Döndükleri yolları virajları hep ayni
Bunların yaptıkları, resmen iftar mitingi
**
Şükretmeyi Tanrı’ya duyurmak değil gaye
İbadet sofrasına buyurmak değil gaye
Öksüzleri, yetimi, doyurmak değil gaye
Bunların yaptıkları, resmen iftar mitingi
**
Söyleyin bu yollarda hidayetin işi ne?
Yalan yanlış sözlerde din ayetin işi ne
İbadet sofrasında siyasetin işi ne?
Bunların yaptıkları, resmen iftar mitingi
**
Ta uzaktan görünür heyetlerin heybeti
Yine ağızlarında başka parti gıybeti
Kim kaybetmiş bulacak vatandaşa kıymeti
Bunların yaptıkları, resmen iftar mitingi
**
Dilki’yim bu yemekler hepimizin cebinden
İftar vakti başkanlar iniyorlar cibinden
Ayrılmaz vatandaşın poposunuz dibinden
Bunların yaptıkları, resmen iftar mitingi
**
Ali Dilki
11.07.20158
Zeytinburnu

Serbest piyasa ekonomisi yaklaşımıyla bire alınan beşe satılmaktadır. ile siyaset güpgüzel örtüşüyor! Piyasadaki satılan tüm mallara bir yıl içinde en az %50 civarında zam yapılmaktadır. Örneğin; bir top dondurma 2.-TL, -tanesi 20 kuruştan alınan- bir adet küçük su 1,5.-TL’ye satılıyor. Semt pazarlarındaki hiçbir meyve 5.-TL aşağı değil. Üstelik tekel maddesi gibi… “İnsaf be yahu!” denmez de ne denir!

Geçinme sıkıntısı çeken aylıklı kesim, Temmuz ayı itibarı ile yüzde 4,7 zam alabildi. Vergi düşmesiyle Ortalama artış ayda 50.-TL, bozdur bozdur harca!Demek ki alan razı, satan razı…  Bize ‘hayırlı uğurlu olsun’ demek düşer. Bunları görmezden gelmek, elbette insanlık ayıbıdır! Unutmayınız: “Ne ekerseniz onu biçersiniz!

Böylesi olumsuz düşüncelere koşut Beyoğlu İstiklal Caddesini adımlarken Galatasaray Lisesi’nin duvarındaki kocaman bezdeki yazıyı okudum: “Bu lisenin öğrencileri, Çanakkale Savaşına gittiler, bir daha dönmediler!” Ne mi oldu? İçim acıdı! Yaraya tuz-biber oldu. Kimler gitti, kimlere kaldı, düşüncesiyle bir süre daldım. Niye niyet, kime kısmet!

                                                                      ***

Okumak; düşündürür, yararlı olur ve etkiler. İnternet medyasında ders alınacak, etkili bir öykü okudum. Yukarıda söz konusu olan olumsuzluklarla örtüşmeyen, olumlu bir gerçek… Buyurunuz paylaşalım:

Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere  olduğundan spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama küçük bir dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle. Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp:

—Küçük! Diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!

Çocuk, ona dönerek:

—Gerçekten çok güzeller! Diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.

—Bence önemli değil! Diye, atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı.

Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:

—Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.

Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:

—Anlayamadım! Dedi. Neden öyle olsun ki?

—Çok basit! Dedi, adam. Eğer vicdanımız yoksa cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler.

Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek:

—Baktığın ayakkabı, sana yakışır! Dedi. Denemek ister misin?

—Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!

İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım! Dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp:

Ayakkabının diğer teki işe yaramaz! Dedi. Onu kim alacak ki?

—Amma yaptın ha! Diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım.

— Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu.

— İkiye gidiyorum! Diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır.

—Tamam işte! Dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!

Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek

—Benim satış işlemim bitti! Dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.

—Şaka mı yapıyorsunuz? Diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?

—Sen çok cahil kalmışsın be arkadaş. Dedi, adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder.

Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:

—Bana göre 20 lira yeterli. Dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!

Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu.

Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:

—Babam haklıymış! Dedi. ‘Sakat olduğun için, üzülmene hiç gerek yok!' demişti.

—Sonuçta; her rüzgâr savuracak bir toz bulur, /  Her yaşanacak bir can bulur, /Her umut gerçekleşecek bir düş bulur, / Bulunmayacak tek şey senin benzerindir.”

***

Sizi gidi düşüncesizler, vicdansızlar siziiii! Davranışlarınızı değiştirerek biraz da ayakkabıcıyı örnek alsanız!

Evet… Beyoğlu İstiklal Caddesini adımlarken Galatasaray Lisesi’nin duvarındaki kocaman bezdeki yazının etkisinden hâlâ sıyrılamıyorum: “Bu lisenin öğrencileri, Çanakkale Savaşına gittiler, bir daha dönmediler!” Sizin nasıl düşünürsünüz acaba?

                                                                          *

 

NOT: Fotoğraflar, slayt görünümünde aşağıdadır.

 

 

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..