Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '10

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne açtığım davayla ilgili önemli gelişme

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne açtığım davayla ilgili önemli gelişme
 

11.03.2010 tarihinde yayınladığım blogumu (okumak için tıklayın) okuyanlar hatırlayacaklardır. İzmir’de engelliler üzerinde yapılan yanlış uygulamalarla ilgili İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne bu kararından dolayı idare mahkemesine dava açmıştım.

Geçen hafta içinde mahkeme sonucu elime ulaştı bende sıcağı sıcağına paylaşmak istedim sizlerle.

İdare mahkemesine açtığım yürütmeyi durdurma kararı sonucunda belediyenin uygulaması haksız bulunmuş ve yapılan yeni uygulamanın yanlışlığına karar verilmiştir. Yani özetle İzmir’de 57 bin kart kullanan engelliler için açmış olduğum davayla ilgili idare yürütmeyi durdurma kararı almıştır. Şu an itiraz yolları açık olduğu için belediye bu noktadan sonra nasıl davranır, itiraza gidilince ne olur bilemem onu zaman gösterecek.

Şu an alınan kararla eski haklarımızın yeniden verilmesi ve eski uygulamaya geçilmesi için gerekli çalışmaları başlatacağım, başlatacağız Avukatım Seher Delibayır ile birlikte. Sonrasını dediğim gibi zaten zaman gösterecek.

Şimdi kısaca neden bu davayı açtığımı anlatarak hem bilmeyenlerin öğrenmiş olmasını hem de unutanların yeniden hatırlamasını sağlayayım istiyorum.


Engellilerin toplu ulaşım kartlarıyla ilgili İzmir Büyük Şehir Belediyesi 01.03.2010 tarihinde uygulamaya koyarak yeni bir düzenleme yaptı bu düzenleme ile engellilerin ulaşım kartlarında daha önceden sınırsız olan ulaşım hizmeti şimdi 750 kontör uygulaması ile sınırlandırıldı. Yani bir gidiş bir dönüş hakkı ve 90 dakika hizmeti verildi. Bunun paralelinde görme engellilerin ulaşım araçlarında kolaylığını sağlayan otobüslerin içerisinde hangi durakta inileceğini önceden haber veren Metrolarda ki bir sistem olan sesli cihazları kapattırdı.

Engelli kartları için genelin haklarını korumak adına alınan bir karar diyen Belediye sesli cihazlar içinde İzmir halkı böyle istedi, bu sosyolojik bir durumdur yapabileceğimiz bir şey yok gerekçelerini gösterdi.


Bunlara paralel olarak refakatçi Zihinsel Özür, Görme, Ortopedik, Spastik, Otistik, Down Sendromu rahatsızlığı bulunup, Özür oranı %70 ve üzeri olanlar refakatçi kartından yararlanabilirler denilerek kartlarıyla alakalıda yeni bir düzenleme getirdi.

Refakatçi kartlarında belirtilen özür gruplarına bakılınca belediyenin ne kadar özürlülerden bihaber olduğu görülmektedir. Bu grupların içerisinde diyaliz hastaları, ağır diyabet hastaları, epilepsi nöbeti geçiren hastalar, yüksek tansiyon hastaları, işitme engelliler okullarına giden engelliler ve benzeri gruplar yoktu.

Belediye görevlileri sağlık uzmanı otoritesi kesilerek kendilerine göre bir karar alarak kendilerince bir özürlü profili çizmiş özürlüleri ne kadar tanıdıklarını göstermiştir. Yani önce kazanılmış bir hakkı gasp etti sonrada kendilerince yeni bir özürlü profili yaptılar.

Oysaki 2005 yılında çıkarılan 5378 sayılı yasada engelli bireyler şöyle tanımlanır; “Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerinin çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve koruma, bakım, rehabilitasyon danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişi”dir.

Bu tanımı unutan belediye epilepsi nöbeti ne zaman geçirebileceği belli olmayan bir özürlünün refakatçisiz sorumluluğunu göz ardı etmiştir. Diyaliz hastalarının her an yaşabilecekleri sorunları düşünmemiştir. Her gün okula ailesi tarafından götürülen işitme engellileri düşünmemiş, hastanelerle sürekli işleri olan engellileri unutmuştur.

Bu kararı alırken yaşanabilecek tehlikelerin ve sonuçların tamamını gözden çıkarmıştır. 90 dakika ve sonraki biniş haklarından ücretsiz yararlanacaktır diyerek işin içinden sıyrılmış görme engelli bireyleri 90 dakika koşuşturmacısı içerisinde yaşayabileceği her türlü kaza ve tehlikeleri göz ardı etmiştir. Yine tüm gün iş koşuşturmacısı içerisinde olan bu yüzden ulaşım hakkını sınırsız kullanan engelli bireyleri düşünmemiştir.

Tekerlekli sandalye kullanan bireyleri ise tamamen yok saymıştır.

Bu kararı alma gerekçeleri olarak kötü kullanımların önüne geçmek düzensizliği önlemek, maliyetleri düzenlemek denilmiştir.

5326 sayılı kabahatler kanununu açıktır ve cezaları da bellidir. Bu kanunu uygulamak yerine, kötü kullanımda bulunan engellileri cezalandırmak yerine tüm engellileri bu suçu işliyormuş gibi cezalandırmıştır.

Belediyeler ticari kurumlar değildir. Oysaki İzmir Büyük Şehir Belediyesinin bu kararı tamamen ticari bir yaklaşım ve engellileri yok sayma hareketidir. Ortaçağın karanlık günlerinde olduğu gibi engellileri kazanlarda yakmanın yok etmenin başka bir uygulanış şeklidir. Bu uygulamayla toplumla iç içe olmayan engelli gözden uzak olan engelli sorunlarının çözümünde ne kadar etkin olacaktır.

1982 Anayasası’nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti bir sosyal hukuk devletidir ve sosyal devlet olmanın gereği olarak sakat ve engelli vatandaşları topluma kazandırmakla ve onların kimseye avuç açmadan yaşayabilmelerini sağlamakla yükümlüdür denmektedir.

Anayasanın belirli maddelerinde engelli vatandaşların özel olarak korunacağı belirtilmiştir.
Gerekiyorsa bunlar için ayrı ve özel programlar uygulanmasının hukukî gerekliliği bu hükümden doğar. Anayasa, devleti, bununla ilgili yasal düzenlemeler yapmakla yükümlü kılmıştır.

Avrupa Birliği Sosyal Engellilik Modelini benimsemiştir. Bu modele göre “özür kişinin kendisinden değil toplumun kişiye yaşattığı engeller sonucu oluşur” demektedir. Bu model “çevresel düzenlemeler yeterince gerçekleştirildiğinde onlarında diğerleri gibi sosyal yaşamdan faydalanabilecekleri ortamlar oluşacaktır' düşüncesini taşır. Başka bir deyişle 'engellenmiş olmayacakları” anlamına gelir.

Uluslararası sözleşmelerde, bildirgelerde, anayasalarda, yasalarda ne kadar aksine hükümler bulunsa da engelliler şu veya bu biçimde görmezden gelinen, dolayısıyla hesaba katılmayan bir kesim olarak ötekileştirilmişlerdir.

Görünmedikleri, göz önüne çıkamadıkları için toplumun hemen her katmanında dikkatlerden kaçmakta, gündemlerden dışarıda kalmaktadırlar. Bu nedenle engellilerin taleplerini sıralamak istediğimizde görünür kılınmak ilk sıralarda yer almalıdır.

Engellilerin toplum yaşamına katılımının sağlanması, görünür kılınması ve gündeme girebilmeleri, sorunların engellilerin de hesaba katılarak tartışılıp, çözümlemelerin buna göre yapılması için engellilerin hayatın içerisinde olması gerekmektedir.


Henüz fiziki çevre koşulları iyileştirilmemiş bir yerel yönetim tarafından ulaşım hakları elinden alınarak tamamen toplumdan uzak kılınmaya çalışılan bir yaklaşımla engelliler görünür kılınamaz.

Buna rağmen İzmir Büyükşehir Belediyesi alınan kararlara aykırı bir yaklaşımla sosyal devlet, sosyal belediyecilik anlayışıyla örtüşmeyen bir anlayış içerisinde engellilere verilmiş olan ulaşım kartlarında kısıtlamaya giderek, üstelik önceden kazanılmış olan bir hakkı geri almaya yönelik bir meclis kararı çıkartarak uygulamaya koymuştur.

BM engelli hakları sözleşmesinde tam ve etkin katılım sağlanmalıdır ibaresine aykırı bir yaklaşımla eskiden sınırsız olan haklarına kısıtlama getirilerek kontur harcama korkusuna girerek evden çıkmaktan korkacak engelli bireyler yaratmaya çalışılmıştır. Bu şekilde tam ve etkin katılım sağlanamayacağı gibi aksine engelliler toplumdan uzaklaşacağı düşünülmemiştir.

Ülkemizde, yasal boyut ve devlet düzeyinde sunulan hizmet dahil, ciddi bir ayrımcılık yaşanmaktadır. Toplumda özürlülük, yoksullukla, cahillikle ilintili olarak görülüyor, gösteriliyor.

Yani bu vatandaşların da benim gibi hakları vardır, benim gibi ihtiyaçları vardır, biçiminde değil de acıma hisleri ile engelliye bakmaktadırlar. Oysa ona acıyarak bakmak yerine onun da ihtiyaçları olduğu düşünülmelidir. Çünkü acımak hiç bir problemi çözmüyor. Bu yüzden insanlarımızın mutlak eğitilmeleri dolayısıyla engellinin toplumla ve toplumun da engelli ile bağının çok iyi kurulması gerekmektedir. Bunun içinde engellinin mümkün olduğu kadar halkın içinde, gözler önünde olması şarttır. Böylesi kısıtlamalarla toplumdan uzaklaştırmak engelliye yönelik başka bir yok ediş şeklidir.
İşte tüm bu nedenler yüzünden 11.03.2010 tarihi itibariyle İzmir idari mahkemelerine İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu kararıyla ilgili davayı açtım.

Benim dışımda derneklerde dava açmışlardı. Onların açtığı dava belediye lehine olurken, yani dernekler açtıkları davada haksız bulunurlarken, benim açtığım bireysel dava tüm deliller ve gerekçelerle haklı bulunmuştur.

Aslında bu noktada düşünmek gerek engelli derneklerini sorgulamak gerek. Engelli sorunlarından bihaber belediyeler kadar, derneklerde bu işin suçlu ikinci kısmı. Bugün gelinen noktada onlarda en az kamu kurumları kadar suçlu.

Diğer yazımda da belirttiğim gibi bu davanın kazanımının benim için birçok anlamı vardı;

Açtığım dava insanca yaşama mücadelesinde ötekileştirilmeye bir başkaldırıştı.

“Engelliler üzerinden siyasi emelleriniz için ellerinizi çekiniz, onların insanca yaşama hakkını gasp etmeyiniz, toplumla aralarına kendi siyasi ve ticari emelleriniz için uçurumlar koymayınız” demenin yasal mücadelesiydi bu dava.

Bir engelli olarak hiçbir derneğe bağlı olmadan bireysel hak mücadelesi yapılabilineceğinin bir örneği olsun istemiştim bu davayı açarken.

Yine bu dava sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi değil tüm bu tarz uygulamaları uygulayan belediyelere de örnek teşkil edecek bir dava olacağı için önemliydi.

Birey olmanın sorumluluklarını ve önemini anlatmak için önemliydi.

Gelinen bu noktada bu davanın gerek belediye tarafından gerekse engelliler tarafından kamu yararına kullanılması için gereken adımların hızla atılmasını umut ediyorum. Bunun içinde gerekli çalışmaları Avukatım Seher Delibayır ile birlikte yapacağız.

Bundan sonrasında gerek dernekler, gerekse belediye oturup her şeyi yeniden gözden geçirmeli ve silkelenmelidirler. Biz yaptık odluyla bu işlerin olmayacağını anlamalılar.

Ben yarınlarımız için bir adım attım bundan sonrası onları temsil eden sivil oluşumlar ve bu konuda yetkili kamu kurumlarının görevidir.

Umuyorum herkes payına düşeni çıkarır. Hukukun üstünde kimsenin olmadığını anlar…

oyatekin@gmail.com

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilse bile izin alınmadan kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..