Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '13

 
Kategori
Sinema
 

Kelebeğin Rüyası

Kelebeğin Rüyası
 

Dönüp dönüp okunacak bir şiir naifliği var Kelebeğin Rüyasında


Dümdüz  bir hayattan film çıkmaz.  İlle çıkaracağım diyenin de eserine bakılmaz. "Hayatım film" diyenlere şöyle bir bakmalı.  Kendi hayatlarının esas kahramanı olarak duruşlarına, duramayışlarına , ana yoldan sapıp  tekinsiz  yollara sapışlarına, falçatayla  çizer gibi hayatlarının yolunu  çizişlerine...

Bir rota tayinidir nihayetinde.  Kader mi denir, keder mi ?  Vuslata erememiş bir aşk vardır, en gözü arkada kalandır. Çıkmaz yollara saplanır kimi, şark çıbanıdır talihi.

"bir yâr sever el alır, kanadı kırılır
çöllerde kalır, ölmeden mezara koyarlar onu" (*)

Ama  yollara çıkılmıştır bir kere, ne baba nasihatı kâr eder, ne dost nasihatı bana mısın der.

Çengi misin derler, sanat erbabı olacağa. Şairse "boşta gezer"

Sait Faik misali kaleminin ucunu bıçakla açıp açıp yazacak , yazmayacaksa çıldıracak  olanın halinden anlayana efsunlu bir dünya Kelebeğin Rüyası .

Bu filmde anlatılan,  gerçek olmanın ötesinde şiirdir ve her  genç  şairin ölümü  potansiyel bir  uzun metraj  hüznüdür.

Kebeleğin Rüyası,  her şeyden önce,  adı  sanı duyulmamışken yitip giden o gencecik insanların, mezar taşında  isminin başına  "Şair" diye yazacak  vefayı  gösterdiğinden alkışı hak ediyor.

Şiiri,  filmin akıp giden atmosferiyle içimize  işleyerek,   aşka düşenin  işi düştükçe kullanacağı  bir kaynak olmanın ötesine götürüyor.

Başrole şiiri  oturtup  gayet  zekice kurgulanmış  şiirsel  replikleriyle sade  şiir severleri değil, yanından geçmezleri de şiire, edebiyatın çilekeş hallerine  ortak edip  kanını ısındıracağı  için gönül parsalarını topluyor.

Bir nevi  hepimiz adına gecikmiş bir teşekkür sunuyor Yılmaz ERDOĞAN.  Fotoğrafı  hep genç kalacak  nice   yazarın- şairin mezarının başucuna  bir gül bırakıyor usulca.

Kimler yok ki o genç ölüler mezarlığında. Didem Madak , Nilgün Marmara , Arkadaş Z.Özger , Behçet AYSAN, Sabahattin ALİ,Metin Altıok, Orhan Veli...

Sırasız gelen ölümle gitmiş bunca şaire de  Kelebeğin Rüyası  yakışırdı.

 Daha film başlarken, madenin zifiri  karanlığı içinden gün ışığına çıktıkça bir fener gibi dönüp duran  şey,  yükünü sırtlamış   katırın gözündeki  parıldayan   yıldız.

Anlaşıldı; apaçak bir şiir etkisi altındayız.

Yağmur, inen akşamlar,yakamozlanan deniz, pamuklanan kavaklar, mektuplar...

Kara elmas diyarı Zonguldak'ta  1940'lı yıllar...Tek parti dönemi,  ikinci dünya savaşı patlamış.

Kömür ihtiyacını karşılamak için  çıkarılan Mükellefiyet Kanunu ile Zonguldak ve civarında, gencinden yaşlısına her erkek,  madende çalışma zorunluğuyla başbaşa.  Başta jandarma dipçiği, ayaklarda zincir...

Yönetmen Yılmaz ERDOĞAN'ın  şiiriyle söylersek "yoksulluk, kirden rengi tanınmayan bir beyaz tutsaklık..."

"Pamukladı mıydı kavaklar, kiraz gelir ardından" sözünü  ilk,Gürbüz Vural müstear ismiyle  Aktüel dergisinde  yazdığı yazılarında gördüğüm Erdoğan, belli ki memleketinin   başı dik ve sarhoşça sallanan kavaklarına  selam durmuş.

Boşuna değil  Suzan karakteriyle  Belçim  Bilgin ERDOĞAN'a şair dilinden anlayışını  pamuklanan kavaklarla söyletmesi,finalde  pamuğa kesmiş kavakları koyup kadrajın ortasına, usul usul sallandırması.

Şiirin tadını çıkarmış Erdoğan ve istemiş ki  herkes  yitik bir kafiyeye  düşsün.

Kamera yükselip  hayat genişledikçe  kuşbakışı açılarda, başlıbaşına bir film platosu kurulduğunu, dekorun, kostümün, figüranın hiç göze batmayan bir akıcılıkla dönemi yansıttığını iyiden iyiye görüp giriyoruz filmin içine.

Fonda  anlatılanın ruhuna sadık kalan müzik, bir de şiir varsa, hele de "bahanesiyse hayatın..."

Tadından yenmez bir şiirsel ziyafet sunuyor  Yılmaz ERDOĞAN bize.

Evlere, odalara sığmamış Behçet NECATİGİL 'i babacan, kol kanat geren, hal ehli bir şair portresiyle kendisi oynarken, mahçup tavırları ve göz dolduran oyunculuğuyla  Kıvanç TATLITUĞ,  Muzaffer Tayyip USLU"yu,

Mert FIRAT  da neşesini  hüznüne katık eden Rüştü ONUR  rolünü  adeta tepeden tırnağa  şair tutkusuyla gösteriyor.

Şairler arasında Cemal SÜREYA'nın soy isminden ikinci "y"harfini benzer bir bahiste kaybetmesi gibi

iki şair de, güzel  Suzan'ı -Belçim BİLGİN ERDOĞAN- görüp sıtmaya tutulur gibi şiir yarışına girişiyorlar birbiriyle.

Birbirine yaslanmış, biri söylenmese  diğerinin kadrinin bilinmeyeceği dizelere benzeyen iki can arkadaş  Suzan'a  yazılıyor.

 Kim şiirini beğendirecek yarışıyla  şiirler akmaya başlıyor. İki şair, duvarlara yazıyorlar kana kana. 

Şiirin, yazma hevesinin, dergilerde yazısının çıkmasını bekleyen her kalem işçisinin o  kalp çarpıntılarına ortak olanların daha  sıcak bulacağı bir  hikâye var karşımızda.

Şiirin  gönül çelenliği olsa gerek,  kaptırmış kendini  Yılmaz Erdoğan. Hiç telaşsız aktarırken meramını, sonunda başdöndürücü bir hıza bürünüp, üç  ayrı ölümü on  dakikaya sığdırmış.

 Belçim ERDOĞAN'ı  gülüşünün abartısı mı, duruşu mu, bir şeyin yerine oturmadığı izlenimiyle izlerken, Mert FIRAT başta olmak üzere, Kıvanç TATLITUĞ, Farah Zeynep  Abdullah ve  Bir Zamanlar Anadolu'da filmiyle  birlikte oynadığı  tüm rol arkadaşları Ahmet MÜMTAZ TAYLAN ve Taner BİRSEL...Hepsi oyunculuklarıyla gayet   rafine.

 Kanın en sıcak, en deli aktığı yaşlarında, "Aşk bahanesidir şiirin"

Yaşarken hükmü sayılmaz iki yitik şair.

Maden ocağı,Zonguldak, Heybeliada,İstanbul,Şair Leyla Sokağı,deniz....

Şehrinize güzel bir film geldi.

Gitmeli ve görmeli

Uzun diyorlar, kısa olur Kelebeğin Rüyası.

 

(*)  Bir Nâzım şiiri

 

Meraklısına Notlar:

Okunası: Kaynak Yayınları'ndan Rüştü ONUR 'un 22 yıllık hayatını  Yılmaz ERDOĞAN'ın önsözüyle  anlatan Mektubun Avcumda kitabı çıktı. Eşi Mediha'nın ölümünden iki hafta sonra Beşiktaş Şair Leyla Sokağı'nda  yaşamını yitiren şairin hayatından kesitler, şiirler geride kalmış üç beş sararmış fotoğrafı var bu kitapta.

-Nilgün MARMARA'nın  Daktiloya çekilmiş şiirler.İlle de "Ey iki adımlık yerküre, senin bütün arka bahçelerini gördüm ben" şiiri.

-Behçet AYSAN'ın   Kırmızı Kedi Yayınları'ndan  çıkan toplu şiirleri: Düello.İlle de Bir Eflatun Ölüm

şiiri.

- Yıllar önceden meraklısını bildiği Öküz dergisinin benzeri  içeriğiyle okura merhaba diyen Ot Dergisinde şair  Didem MADAK"ın hayatı kendi kalemi ve dostlarının diliyle anlatılıyor.Yeniden iç sızlatarak okunası.

 -Metin ALTIOK  " Ne vakit bir dosta gitsem, evde yoklar"

-Sabahattin Ali'nin Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Filiz Hiç Üzülmesin

 

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..