Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '16

 
Kategori
Güncel
 

Neden farklıyız

Neden farklıyız
 

Ailesinde ve çok yakın çevresinde engelli bir bireye sahip, bunu çok yakından deneyimlemiş birisi değilim.
 
Herkes gibi her gün yolda, sokakta kendi işlerim ve hayatımın peşinde koşuştururken, benim gibi kendi hayatlarını yaşama çabasında olan toplumun " engelli " olarak isimlendirdiği insanlarla karşılaşıyorum. 
 
Bu özel insanları bazen çalıştığım okullardaki bir öğrenci, bir veli, bazen de oturduğum apartmanlarda ve mahallelerde bir komşu olarak tanıdım. 
 
Bir şeyi seyretmekle gerçekten yaşamak arasında çok büyük fark olduğunu biliriz. 
Engelli olmak ya da engelli bir insanla yaşamak da biz " engelsiz" insanların, uzaktan bakarak seyrettiğimiz bir durum çoğu zaman.
Onları gerçekten anlamak için, daha uzun soluklu bir birliktelik, acıma ve üzülmenin dışında daha yoğun, gerçeklere dayalı bir empati kurmak lazım.
 
Benim bu konudaki biraz daha detaylı incelemem ve bu durumdaki insanların ve ailelerin neler yaşadığını daha iyi anlamam, yıllar önce Aile ve Çift Danışmanlığı eğitimi aldığım dönemde mümkün oldu. 
 
" Engelli çocuk " konu başlığı ile böyle özel bir çocuğa sahip ailelerin duygusal ve sosyal sıkıntıları, yaşamları ve onlara verilebilecek danışmanlık hizmetinin niteliği ile ilgili bir sunum yapmam gerekti. 
 
İşte o sunum için yaptığım hazırlık, yaklaşık 3 ay benim böyle aileler bulup görüşme, onları dinleme ve bu konuda yazılmış kitap, araştırma ve makaleleri de okuyup, bana çok etkili bir deneyim ve öğrenme fırsatı sağlamış oldu. 
 
Bugün bu yazıyı aklımda o günlerden kalan ve beni çok etkileyen bazı öğrenmeler ve hatırlamalar ışığında yazmaya çalışacağım. 
 
Evlenip bir yuva kuran her kadın ve erkek, sağlıklı ve mutlu çocuklar dünyaya getirerek bir aile olmayı hayal ediyor. 
Kadının hamile olduğunu öğrenmesiyle umut, heyecan ve hayal üzerine kurulu bir hazırlık ve bekleme süreci başlıyor. 
Yeni doğacak bebek için imkanların el verdiği ölçüde elden gelenin en güzeli yapılmaya çalışılıp, henüz anne rahminde olan, kucağa alınmamış, yüzü görülmemiş, kokusu duyulmamış yavrunun sevimli, güzel, akıllı olmasına ve geleceğine dair hayaller kuruluyor. 
 
Bebek, sağlıklı olarak dünyaya gelmişse, bütün bunların gerçekleşme ihtimali vardır. 
Bu doğum, anne ve baba olmak üzere, bütün aile için bir mutluluk ve sevinç kaynağı olur. Aileye güç, heyecan ve güzellikler katar.
Yaşanan duygu yoğun bir sevinç ve gururdur.
 
Ancak tersi bir durum olmuş ve bebek sağlıklı olarak doğmamış, fiziksel ya da zihinsel bir engelle dünyaya gelmişse anne, baba başta olmak üzere bütün ailenin yaşadığı duygu, tarifsiz bir üzüntü, korku ve şaşkınlıktır.
 
O zaman okuduklarımdan ve aile dinlemelerimden vardığım sonuç, olayın aile tarafından bir " doğum" değil, ilk başta bir anlamda " ölüm" gibi algılandığıydı. 
Zira aylardır hayali kurulan sağlıklı bebek doğmamış, ölmüştü! 
 
Kucağa alınan yavru, elbetteki anne babasının canından, kanından kendi parçaları olsa ve şefkatle tutulsa da, beklenen çocuk değildi. Kucaktaki çocuk, beklentinin ve hayal edilenin dışında başka bir çocuktu ve ailenin bu durumda yaşadığı ilk süreç, tıpkı sevdiği bir insanın kaybından sonra yaşanan " yas süreci" idi. 
 
Aile, yeni gelen bu özel ve yaşıtlarına oranla çok daha zorlu bir hayat tecrübesi geçirecek olan bebeğin, kendi hayatlarına getireceği zorluk ve değişimi henüz yaşamasa da hissediyordu.
 
Tahmin edileceği üzere, yaşanması muhtemel olan bu sıkıntılar korku, endişe ve 
" Neden biz? Neden benim çocuğum ? " gibi sorgulamalarla yeni bir süreci başlatıyor:
" İnkâr ve isyan süreci "
 
Bu sürecin hemen ardından ya da birlikte eşlik eden başka bir süreç de var ki o da 
" suçlama" süreci. 
 
Kadın ve erkek bu süreçte, başa gelen bu " talihsiz" olayda bazen kendilerini, bazen de birbirlerini suçluyorlar.
 
Yaşanılan şokla birbirini takip eden bu dönemler uzun vadede zaman zaman duygusal anlamda geriye- ileriye gitme biçiminde tekrarlanarak kişiler üzerinde ciddi bir psikolojik baskı yaratabiliyor ve ciddi depresyonlara sebep olabiliyor. 
 
Kişinin gündelik yaşamını ve ilişkilerini etkileyecek biçimde majör depresyon belirtileri, çocuğu ya da eşi reddetme, terketme, herhangi bir zararlı maddeye karşı gelişen ve gittikçe artan bağımlılık durumu gibi...
 
Anne babanın, sahip olduğu bu özel çocuk biraz daha büyüyüp, toplum içine çıktığı vakit, karşılaştıkları sorunlar daha da büyüyor.
Bir otobüse binince ya da bir parka gittiğinde, hatta kendi akrabaları arasında dahi, çocuğunun ve kendisin üstünde sabitlenen bakışlar,
Ardı arkası gelmeyen sorular, 
Acıyan ya da bazen çocuğundan ve kendisinden rahatsızlığını belli eden mimikler, uzaklaşmalar, ne kadar ruh sağlığı yerinde birisi olursa olsun kadını da erkeği de ciddi zorlayan duygusal ve sosyal problemlere dönüşüyor. 
 
Kuşkusuz anne babanın bu krizleri yavaş yavaş aşmasına ya da çok daha zorlanmasına neden olan pek çok etmen var. 
 
Her şeyden önce ailenin maddi imkânı, aile ve yakın çevresinden gördüğü maddi ve manevi destek,
Çocuğun okul çağı gelmiş ve özel eğitim alabilecek durumda ise, uygun ve yeterli okul ve konusunda gerçekten uzman ve sevgi, sabır dolu bir eğitmen bulma, 
Çocuğun fiziksel olarak da büyümesi ile engellilik halinin biçim ve derecesine göre kişisel bakımının verdiği zorluk,
Çocuğun gelişim dönemlerinde ve özellikle ergenlikte hem kendisinin hem de ailesinin baş etmesi gereken ruhsal ve sosyal problemler,
Devletin bu tip çocuklara ve ailelere sağladığı psikolojik, sosyal destekleyici şart ve imkanların olup olmadığı gibi,
 
Bunlar her Engelliler Gününde tekrar tekrar gündeme gelip, konuşulan ancak atılan adımların çok küçük ve yetersiz olduğunu bildiğimiz durumlar...
 
Bu konudaki serzenişleri ve eleştirileri ortaya koyan çok yazı ve söylem okuyor ve işitiyoruz. 
 
Ben konunun başka bir yönüne, manevi boyutuna dikkat çekmek istiyorum bugün. 
Neden toplumda bazı insanlar, diğerlerine göre normal değil, " farklı" yaratılıyor ya da sonradan başlarına gelen bir kaza, hastalık sonucu normalden farklı hale geliyorlar? 
 
" Engelli" ve " Engelsiz" varoluş ve yaşam deneyimlerken birbirimize neyi fark ettirmek ve göstermek üzere bu dünyada var oluyoruz? 
 
Ben, o çalışma esnasında, profesyonel hayatım dışında, kendi yaşamımda da bir kazanıma sahip oldum.
Bu deneyimi yaşayan ailelerin ve çocukların aslında bana ve hepimize neleri gösterdiğini fark ettim.
 
Ortopedik engeli olan bir çocuğun, yanından koşarak geçen ya da topuyla oynayan bir arkadaşına nasıl imrenerek baktığını. 
Bir restoranda yemek yerken, salyasını çocuğunun ağzının kenarından silen bir annenin başkalarının bakışından duyduğu rahatsızlığı, 
İnsanlar sağlıklı çocuklarını bile kendine yeter olmadan arkalarında bırakıp bu dünyadan gitmekten korkarken, bir anne babanın muhtaç çocuğuna ne olacağına ilişkin her gün duyduğu kaygı ve sıkıntıyı biliyorum. 
 
Bütün bu zorlukları yaşayanların bu dünyada çok çetin bir sınavdan geçtiklerini ve sadece onların değil, onları izleyen bizlerin de farkında olmadığımız daha çetin bir sınavdan geçtiğimizi biliyorum.
 
Birbirimizi ne kadar anladığımız, sahip olduklarımıza ne kadar şükrettiğimiz, daha zor ve sıkıntıda olanlara nasıl destek olduğumuz da bizim sınavımız! 
 
Görene, duyana, düşünüp, konuşana, eli ayağı tutanı " normal " , bunları yapamayanı 
" engelli " olarak nitelendiriyoruz.
 
Bütün engelsizlerin, engellilerin hayatına dokunmak, yaşamlarını kolaylaştırmak çözümler üretmek gibi daha fazla düşünce, farkındalık ve eylem hayata geçirmesini bir yana bırakalım. 
Gündelik yaşam içinde onları kaçımızın fark edip, etmediğine, dikkate alıp almadığına, öncelik verip, vermediğimize bakalım.
 
Engelli sürücüler için ayrılan park yerine ya da kaldırıma arabasını park edenler yok mu? 
Toplu taşıma araçlarında ve kalabalık yerlerde yeteri kadar rahat ulaşım imkanı sağlanıyor mu, böyle insanlara yardımcı olunuyor mu? 
 
Sözde görme engelliler için kaldırımlara, yollara çizilen sarı şeritler ne kadar doğru düşünülüp, planlanmış bir bakın! 
 
Şeritin üstünde ağaç mı ararsınız, araba mı ararsınız bir görün. Ben o şeridin üstünden yürüyen daha tek bir engelliye rastlamadım.
 
Kaderi sonucu bir engelle yaşamak çok zor ama her sıkıntıda olduğu gibi bir ödülü var muhakkak! 
 
Duygusal engel başka şey !
 
Allah hiçbirimize " idrak engeli " vermesin.
 
 
 
 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..