Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '14

 
Kategori
Sinema
 

Son Umut – The Water Diviner

Son Umut – The Water Diviner
 

Son Umut - The Water Diviner


Son Umut filmine bugüne dek çekilmiş en iyi Çanakkale Savaşı filmini görme umuduyla gittim. Değil maalesef. Esasen Son Umut Çanakkale Savaşı filmi değil, savaşın dört yıl sonrasını konu ediyor.

Karısı, Avustralyalı çiftçi Connor’a çocuklarına kitap okumasını söyler. Connor bütün gün su bulmak için kuyu kazdığından bitap düşmüş, devrilip yatmak için havanın kararmasını beklemiştir. “Çok yorgunum,” diyerek, karısından o günlük bağışlamasını ister.

Kadın ısrar eder. Adam da Kazak soyundan gelmediği için direnemez, çocukların odasına girer, “uçan halı” masalını okur. İzleyici “Ne muhteşem baba,” diye düşünmeye başlayacaktır ki, ekrana, çocukların boş yatakları gelir. İzleyicinin fikri hızla değişir, karı kocanın kayışı koparmış olma ihtimalini hesap etmeye başlar.

En nihayet gerçek anlaşılır, Connor’un üç oğlunun dört sene önce Çanakkale’ye savaşa gittikleri ve geri dönmedikleri öğrenilir. Connor oğullarını bulmak için Türkiye’ye gidecektir...

İstanbul bildiğiniz İstanbul değil. Hüzünlü, mahzun, boynu bükük... İşgal altındadır çünkü. Çanakkale’yi geçemeyenler, savaşın bitiminden üç sene sonra tek mermi atmadan elini kolunu sallayarak Osmanlı’nın başkentini zapt etmiştir.

Halk sokaklarda nümayişler yapmakta, “İngilizler defolun!” diye haykırmaktadır. Etrafta ne bir TOMA ne de gaz bulutu. Coplayanlar da yoktur, mermi sıkanlar da. İşgalci daha vicdanlıdır yani...

Connor, muhteşem dekor ve sahnelerle 1919’lara dönüştürülen İstanbul’u dolaşır, önüne gelenden yardım ister, ama aradığını ancak Gelibolu’da bulacağını öğrenir. Oraya gidişler de yasaklanmıştır.

Bir yolunu bulup Gelibolu’ya ulaşır. Yarımadada Avustralya askerleri, Türk subayların yardımıyla ölülerinin kemiklerini aramaktadır. Bir nevi arkeolojik kazı yani.

Beri yandan Batı Anadolu Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve Mustafa Kemal önderliğinde Kuvayı Milliye direnişi başlamıştır. Türk subaylar İstanbul’da yeraltında örgütlenip Anadolu’ya geçişin yollarını aramaktadır. İşte Connor çetin bir coğrafyada; İngilizler, Avustralyalılar, Kuvayı Milliyeciler ve Yunan askeri arasında oğullarını aramak zorundadır.

Değişik ve ilginç bir konu. Hümanizm ön plana çıkarılmış. Çanakkale’de savaşan taraflardan birine iyi ya da kötü demeyen, objektif olmaya çalışan bir film. Bir tek Yunanlar harcanmış. Hepsi gaddar, cani, katil suratlı tipler...

Bir dolu hataya rağmen filmi beğendim. Mükemmel diyemem elbette ama seyre değer. Cem Yılmaz çok iyi oynamış. Sert mizaçlı bir Osmanlı çavuşu rolünde. Av Mevsimi’nde de benzer karakterde bir polisi canlandırmıştı. Bu iki film sonunda, Cem Yılmaz’ın komik karakterlerden ziyade sert mizaçlı tipleri daha iyi canlandırdığı kanaatine vardım.

Gerçekçi bulmadığım şeyler de var filmde. Ayşe rolündeki Müslüman kadının İngiliz kraliyet ailesi mensubunu andıran giysileriyle erkeklerin karşısına örtünmeden çıkması, Avustralyalı yapımcının dikkatinden kaçabilir ama Türkiye’deki refakatçilerinin bu detayı atlamaması gerekiyordu.

Sonuçta güzel bir film. Ancaak... En iyi Çanakkale Savaşı filmi hâlâ çekilmiş değil. Yapımcılara duyurulur...

 
Toplam blog
: 173
: 2173
Kayıt tarihi
: 03.10.07
 
 

1958 Trabzon doğumlu. Darüşşafaka Lisesi ve M.Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu. Yazdığı kitapla..