Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Utanmaz adam

Utanmaz adam
 

dikta, zorba, zalim, halk


Günümüzde dünyada, çevre ülkelerde ve ülkemizde olup bitenleri anlatmak, açıklamak, bilinir kılmak için çabalayanlar kadar; bunları gizlemeye, insanları yanıltmaya, aldatmaya çabalayanlar da var.

İkinciler için söylenecekleri aşağıdaki metinde de görmek, anlamak olanaklı. Birinciler ise açıklama, anlatma, bildirme çabası içine girdiklerinde, gerçeği basit ve görünür yönüyle ele almakta, dönemsel hükümete, iktidara, lidere bağlamakta ve sanki onlar gittiklerinde herşey gülülk gülistanlık olacakmış izlenimi vermekteler. Bu anlamda, birinciler ile ikinciler arasında biçimde fark var ama içerikte fark yoktur. Her iki grupta, özünde geniş yoksul, aldatılmış, sömürülmekte olan insanları aldatmış olmaktadırlar. Çünkü, temel gerçek değişmedikçe, özünde aldatılan, sömürülen, yoksulluğu pekiştirilenler , acı ve eşitsizlik çekenler için değişen bir şey olmaz ve değişen iktidar adları, lider adları olur; uygulama hep aynı kalır.

İşte bu gerçeği bir sanatçı duyarlığı, dili, anlatımı ile bir kez daha kanıtlamak için, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Utanmaz Adam adlı romanından küçük bir bölüm paylaşıyorum. Abdulhamit döneminin bir çözümlemesi olan bu bölümü okurken, bugüne ne kadar çok benzediğini, ama sanatsal bir söylemin katkısıyla yeniden kavramış olacağız.

Müstebit : zorba, despot, baskıcı kişi

İstibdat : despotluk, baskıcı düzen, diktatörlük

Müsavat :eşitlik, denklik

“Hayat, aralıksız ihtiyaçları yerine getirmeye uğraşmaktan meydana gelmiş çetin bir dert. O niçin doğmuştu? Hiç doymayan bu vücudu beslemekle neden vazifelenmişti? Allah yarattıklarını doyurmak için gerekli yiyecekleri de bol bol yaratmıştı, ama insanlar arasındaki rızık bölüşmeleri işi bozuyordu. Sana on, bana beş, ona hiç…

Medeniyet denilen sosyal lüks [sınıflı toplum, kapitalizm, sömürü düzeneği] her şeyi çığrından çıkarıyordu.

Herkes birbirini aldatmakla yaşamanın yolunu arıyor. Fakat aldandırdıklarını pek duyurmadan gönül hoşluğuyla soymak için her gün birkaç ahmak nerede bulmalı? Birkaç ahmak mı? Hayır bütün halkın yaşama sırrı bu değil mi? Bilerek, bilmeyerek veya zorla aldanmak…

Türkler burunlarının dibinde olan biten felaket haberlerini Avrupa gazetelerinden öğrenebilirlerdi

Çünkü hizmetkarların hizmetkarlarının hizmetkarları engel oluyorlardı.

Mademki bu paralar Hazine’den çıkacaktı, o zamanın Nemrud kafalı mesulleri, doymaz haramileri bu işi kanununa uyduracak çareyi bulamazlar mıydı?

Herkesin ruhunu, hurriyetni sıkan istibdat cenderesinin somunlarını (cıvata, vida) her gün biraz daha kıvırarak müstebidin zulmünü, hakimiyetini sürdürmeye uğraşan heriflere mükafat olarak bol bol maaşlar, ihsanlar, çiftlikler, maden imtiyazları, rütbeler, [ihaleler]nişanlar verildi.  Yokluk halk içindi. Bu doymaz ejderler bütün gelir kaynaklarını çevirmişlerdi. Bu zalim, bu cahil, bu çapulcu idareden şikayet edenler asi sayılır; hemen sürülür, mazlumlara gık dedirtmezlerdi. Gazetelerin ağzına, ısıran köpekler gibi ağızlık takılmış kalemlere pranga vurulmuştu. Şair, edip yetişmiyer, fikirler, kaynadıkları kafaların içined kilitleniyordu. Yazı yazanlar, zulmü alkışmalar için yadıkları sütunların yarısını padişahı övmeye, şükrana, duaya ayırmak zorunda idiler. İçinde yaşanılacak cehennemi cennet bahçesi göstermek için dalkavuk kalemler birbiriyle yarışıyorlardı. İlm, fikir adamı memleket haini demekti. Polisin gözetmesi altında yaşardı. Ufak bir vaka oldu mu en önce bunlar yakalanırdı.

Sansür gazetelere yazdırmaz, hafiyeler halkı dertleşmeye bırakmaz, hükümetin her fenalığı gizli hastalıklar gibi örtülü geçer, Türkler burunlarının dibinde olan biten felaket haberlerini Avrupa gazetelerinden öğrenebilirlerdi.

Yetişecek zeki gençler hamal camal fikirli kaba saba adamların idareleri altında ezilirlerdi. Bugün, o zaman soygunculuğundan kalma iratlar, paralarla geçinenler mallarının haklı ve gerçek sahipleri kendileri olmadığını bilmelidirler. Bu mülkler, çalışmalarının kazançlarını elde edememiş yazarların, hünerlerini göstermeye izin verilmemiş sanatçıların hamiyetleri cinayet sayılarak sürüm sürüm süründürülenlerindir.

Onlar susturulmamış olsaydılar müstebide sadık kalmaktan başka insanlıktan haberleri olmayan idare kodamanları o altın külçeleri üzerinde yuvarlanabilirler miydi? Hakkı susturarak, adaleti kelepçeleyerek, memleketi ilimce, fikirce, kültürce ilerlemesini  önleyerek gözyaşı, kan, irin kaynaklarından gelen bu miraslarla bugün geçinenler acaba babalarımızın vatana ettiği filan himeten dolayı biz de bu nimete hak kazandık diyebilirler mi?  Müstebidin keyfine hizmet millete hainlik etmektir. Müstebide sadık olmak zulmü sürdürmektir. Her müstebid etrafına topladığı kalpsiz, ahlaksız açların aç gözlerini doyurarak istibdadını sürdürebilir. Abdulhamid’i Abdulhamid eden yakınlarıdır. Saltanatı kulplarından tutanlar çıkarları uğruna milleti bir pula satanlardı. Ağızlarından millet, müsavat, hurriyet sözlerini kaçıran suçsuzları sürüp yok eden istibdat kabadayıları Meşrutiet’te fare deliği bir paraya kaçıştılar, soluğu yabancı memleketlerde aldılar.  Can değerini kendi canları tehlikeye düştüğü vakit anladılar. “

*  Hüseyin Rahmi Gürpınar,  bu romanını 1934 yılında yazmış, ancak roman, 1964’te yayımlanabilmiştir. 

 
Toplam blog
: 47
: 781
Kayıt tarihi
: 26.08.11
 
 

"Ya Bilim ya da Kaos ve Ölüm" Türkçe, dil, dilbilim, dil eğitimi çalışma alanlarımdır. Eğitim, kü..