Wikileaks ile küresel köye ayar...

Wikileaks’ın yayımladığı belgeler üzerinden gazete manşetlerine bakınca uygulanan oto sansürü görmemek mümkün değil. Yandaş medya diye adlandırılan gazeteler ya belgelere hiç yer vermediler ya da önemsizleştirmek için ellerinden geleni yaptılar.

Köşe yazarları ise evlere şenlikti.

Konu ile ilgili önceki yazımda ABD’nin dolayısıyla CIA’nın çıkarlarına hizmet etmeyecek herhangi bir yayıma izin vermeyeceği şeklinde değerlendirme yapmıştım. Ortaya çıkan belgelerde özellikle İsrail mahreçli belge olmadığını veya Ankara merkezli belgelere göre yok sayılabilecek kadar az olduğunu görünce, dün yazdığım yazıdaki görüşlerime CIA, MOSSAD işbirliği ile ortaya dökülen Wikileaks belgeleri olarak aynı eksende değerlendirme yapma gereğini hissettim.

Yazımda kullandığım başlıkta ‘Politikanın on bir eylülü’ derken ABD’nin dünya ülkeleri üzerinde yürüttüğü politikaları formatlamasını kast etmiştim.

Bugün izleyebildiğim/okuyabildiğim kadarıyla “ABD’nin AKP iktidarı ile bundan sonra daha çok işbirliğine yöneltecek gelişmeleri gerçekleştirebileceğine dair” değerlendirmelerde haklılık payı var gibi gözüküyor. Sonuçta uluslar arası politikada ortak çıkarlar söz konusu değil midir? Kimse olağandışı gelişme beklemesin bu nedenle.

Diğer taraftan AKP iktidarının dış politika başarısına dair içerde yapılan propaganda ve değerlendirmelerinde “başarısızlık olarak görüldüğü” tescilleniyor. İktidarın AB, Ermenistan, Kıbrıs vb dış politika açılımlarının sonucunun başarısız olduğu öne sürülüyor.

Konu ile ilgili belgelerin çok az kısmının yayımlanmasına rağmen yarattığı siyasi sonuçların etkilerinin örtülmeye çalışıldığı çabası içerisinde olan iktidara yakın medyanın hali içler acısı. Yandaş köşe yazarlarının belgelerin içerisinden kendi konumlarına uygun sonuç çıkarmak için nasıl kabızlık çektikleri açıkça görülüyor. Kanıtı ise aşağıda yer alan ayrıntılar. Blogcu dostlar editör ya da köşe yazarı olsaydı ne manşetler çıkardı ortaya, yazıyı okurken bir de bu açıdan düşünün isterseniz.

Der Spiegel’in haberinden yola çıkarak yapılan odatv haberi, “NATO partneri olan Türkiye, ABD için özellikle korkutucu. Bir Büyükelçilik Sözcüsü Erdoğan’ı, rüşvetçi hükümete göz yuman islamist olarak tanımlıyor”

“Der Spiegel’in yer verdiği ABD belgelerinden devam edelim;
- Amerika, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a güvenmiyor. Muhalefet ise tam bir komedi..
— Erdoğan’ın dünyaya bakış açısı, hiç bir zaman gerçekçi olmamıştır. (Mayis 2005)
- Erdoğan, Tanrı’nın (Allah’ın) Türkiye’yi yönetmesi için kendisini seçtiğine inanıyor ve kendisini Anadolu'nun "Volkstribun"u (Almanlar'ın Roma İmparatoru Sezar'ı tanımlamak için kullandıkları tabir) olarak görüyor.
— NATO’daki en büyük ikinci askeri güç olan Türkiye’nin başbakanı Erdoğan, çeşitli bilgileri genel olarak islamcı gazetelerden alıyor ve ve kendi bakanlıklarının yaptığı araştırmalara bile gereken ilgiyi göstermiyor.
— Bu nedenlerden dolayı, istihbarat ve ordu artık bazı bilgileri kendisine iletmekten vazgeçmiş durumda.
— Kimseye pek güveni olmayan biri ve etrafında sözünden çıkmayan dar çemberden oluşmuş bir danışman grubu bulunduruyor
- Her ne kadar atıp tutuyor ve gürlüyorsa da gücünü kaybetmekten korkuyor
- Erdoğan’ı iyi tanıyan biri Amerikalılar’a onu şöyle özetliyor: “Tayyip Allah'a inaniyor, ama Allah'a güvenmiyor…” ( Ali GÜLEN/Odatv)

Wikileaks belgeleri sindire sindire yayımlanmaya devam ediliyor. Gelişmeleri politikanın on bir eylülü olarak değerlendirmeye devam edeceğim. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. ABD bir şekilde küresel köye ayar çekti.

Uluslararası alanda ABD’nin her yerde gözü kulağı olan görevlilerine yurdum insanı/sözde gazetecisi/politikacısı artık rahat konuşamayacak. Zaten dinlenmeye aşinalar,önlem almakta sıkıntıları olmayacak!

Bu gelişmeleri biraz kara mizah yaparak bitirelim. Yandaş medyada sekiz sütuna manşet “ABD elçisi Ergenekon davasından tutuklandı”, alt başlık; Savcı, ‘Türkiye Cumhuriyet’i hükümeti’ni yıkmak şüphesi” ile tutukladığı elçiyi Silivri’de Ergenekon tutuklularından ayrı hücrede misafir edecek!”.