Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '10

 
Kategori
Güncel
 

"Mahkemeler cemaatin kontrolünde..."

"Mahkemeler cemaatin kontrolünde..."
 

Adalet...


Hanefi Avcı’nın kitabı çok ses getirdi. “Haliçte Yaşayan Simonlar” kitabında öne sürüldüğüne göre Fettullah cemaati devletin her kademesinde örgütlü.

Cemaat’in her kurumda “imam”* denilen kişileri var.

Devletin teamüllerine göre değil, cemaatin çıkarlarına göre hareket ediyorlar. Her türlü teknolojik olanakları kullanarak belge ve bilgi arşivliyorlar. Günü geldiğinde medyaya servis edilen belgeler, görüntüler, haberler ülkede kamuoyunu cemaatin çıkarları için yönlendirmek için kullanılıyor.

Fettullah Gülen Avcı’nın kitabında söz ettiği iddiaların asılsız olduğunu öne sürüyor. Hanefi Avcı hakkında AKP Hükümeti’nin İç İşleri Bakanlığı soruşturma açtı. Görevlendirilen müfettişler ve polisler Avcı’nın öne sürdüğü emniyet içerisindeki yapılanma ile ilgili sorular soracaklar. Gelişmeleri bekleyip göreceğiz.

Kitapta, Hanefi Avcı devletin katı baskıcı faşizan yöntemlerini eleştiriyor. Devlet içindeki çetelerden söz ederken kamu görevi görenlerin şiddet ve faili meçhul cinayetler karşısında nasıl sustuklarını tarihe not ediyor.

Susurluk’tan JİTEM’e karanlık sayfalar hakkında aydınlatıcı bilgiler ortaya koyuyor. Bu gün yaşadığımız genel sorunların temelinde devletin baskıcı uygulamalarının olduğunun altını çiziyor.

Devlet’i, devletin ideolojisini, baskıcı tutumunu, halkı yönlendiren, manipüle eden anlayışı mahkûm ediyor.12 Eylül öncesi toplumda egemen olan siyasi şiddetteki devletin payını günah olarak ortaya koyuyor.

Bir zamanlar gündemde olan ve devletin hala kabul etmediği JİTEM yapılanmasının önde gelen ismi Cem Ersever’in nasıl ortadan kaldırıldığını ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.Avcı’nın değerlendirmelerine göre Cem Ersever’i Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın ortadan kaldırıldığı net bir biçimde ortaya konuluyor. Devletin üst kademelerindekilerin bunu bilmesine rağmen nasıl susup kabullendiklerinin, olayı soruşturmamalarının gerekçelerini ortaya koyuyor. Konuyu değerlendirirken, Ersever ile farklı zamanlarda görüştüğünü ve olumlu izlenimlerini okuyucuyla paylaşıyor. Vatansever olarak resmettiği Ersever’in yöntemlerini de onaylamadığının altını çiziyor.

Avcı’nın kitabında terörle mücadele konusunda devlet kurumları arasında işbirliği bir tarafa, kurumlar içerisinde de var olan çekişmenin sonuçlarına yönelik olumsuzluklara dair değerlendirmeler yer alıyor. Yöneticilerin gerekli yerlerde risk almadığını eleştiriyor..

Ergenekon davası ile ilgili değerlendirmeler merak edildiği için AVCI’nın kitabında kısa bir bölüm halinde yer alan tespitleri burada paylaşmakta yarar var. Avcı dava ve söz konusu “Ergenekon yapılanması hakkında çok şey bildiğimi iddia edemem” diye söze başlıyor. “Tesadüfen geçmişte bir süre yardımcılığını yapmış olan emekli bir emniyet mensubunun bu olaylar kapsamında kısa süre gözaltına alındığını öğrendim..Söylenenlere göre, istenmeyen düşüncelere sahip kişi veya partilerin başa gelmemesi, gelmiş ise de antidemokratik yöntemlerle engellenmesi amacıyla devlet içerisinde illegal bir örgütlenme oluşturulmuştu.Ergenekon olarak adlandırılan bu örgütün faal olarak var olduğunu gösteren bir not bulunmuştu. Notta, örgütün yöneticisinin zamanın koşullarına göre örgütün yeniden yapılandırılmasına yönelik bir rapor hazırladığı yazıyordu. Bu rapor, kurye Tuncay Güney aracılığıyla Doğu Perinçek tarafından Veli Küçük’e gönderilmiş, fakat Tuncay Güney raporun bir suretini alıp saklamıştı. Bu olay üzerine yakalanınca ev ve işyeri aramasında bu belgenin kendisinde bulunduğu, ayrıca bu belgeyi destekleyen benzer askeri belgelerin de aynı şahısta yakalandığı söylenmişti.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekiplerince sahte belgelerle satılan bir Jeepin yakalanması ve kaçak olduğunun anlaşılması üzerine bir tahkikat başlatılmıştı. Jeepi satan, kullanan kişiler tahkikata konu olmuş, daha sonra olaya adı karışan kişilerin Ümit Oğuztan ve Tuncay Güney olduğu anlaşılmış, bu kişilerin daha önce ‘Abdullah Çatlı ile Mesut Yılmaz’ın yan yana fotoğrafları var’ diyerek yaptıkları fotomontajı beş bin liraya bazı basın organlarına satmaya kalktıkları yolunda bilgilerin olduğu tespit edilmişti.Bu tespit üzerine istihbaratçılar .. olayın organize bir hareket olarak algılanıp Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri tarafından yürütülmesini istemişlerdi.. Bu kişilerin evlerinde aramalar yapılmış, aramalarda “Ergenekon’un Reorganizasyonu” başlıklı yirmi sayfaya yakın doküman ile CD’ler dolusu emniyet, güvenlik, askeri birimler ile ilgili normal olarak güvenlik kuvvetlerinin arşivlerinde olması gereken dökümanlar bulunmuştu..”

Avcı bu bölümde “Ergenekon” ile ilgili Doğu Perinçek Veli Küçük ilişkisi, Eşref Bitlis’in uçağının düşmesi sürecinde Aydınlık dergisi’nin yayınlarını, ordu içerisinde derginin bir grup askerin tarafını tuttuğu yolundaki değerlendirmelerini yazıyor.

“Aslına bakılırsa yakın geçmişte iki darbe, üç muhtıra görmüş, üstelik her darbeden sonra siviller ile darbeyi yapanların önceden anlaşarak darbe gününü beklediklerin ortaya çıktığı bir ülkede, böyle bir örgütün veya farklı bir illegal yapılanmanın olması hiç kimseyi şaşırtmamalı. Belki hiç bu açıdan bakmadığımdan, belki polis olmamın verdiği alışkanlıkla rejimi korumak için her yol mubah anlayışının şuur altıma işlemiş olduğundan, belki de geçmiş 12 Eylül dönemi öncesi artan terör olayları nedeniyle darbe sonrasında olayların ve kanın durmasını uygun bulduğumdan bu sahadaki örgütlenmeler üzerinde hiç düşünmemiştim. Hâlbuki bunu en iyi bilecek olan bendim, çünkü yaşadıklarım ve bildiklerim bunun olmamasını imkânsız kılıyordu.”diyor.

Danıştay saldırısı ile Ergenekon yapılanmasının ilgisi olmadığını ve iki davanın ilişkilendirilmesi için özel çabaların olduğunu uzun, uzun anlatıyor.

Erzincan Cumhuriyet Savcısı Cihaner’in yürüttüğü cemaat soruşturması ile nedeniyle başına gelenleri değerlendirdiği bölümde “Cihaner’in yürüttüğü hukuki olarak aşırıya varan davranışlarının Ankara’yı tahrik etmek için yeterli olmadığı, bu nedenle cemaatin koordinesinde Erzurum Özel Yetkili Savcılığının verdiği kararlarla Erzincan ve Erzurum Emniyet İstihbarat birimlerince yapılan dinlemelerde ortaya çıkan en ufak bir hareket, plan, olay ya da görüşme abartılarak yazılmaya başlanır. Ankara’ya iletilen raporlarda savcı Cihaner, Albay Recep Gençoğlu, 3.Ordu Komutanı Berk ve diğer kişilerin plan yaptığı ve bu plan çerçevesinde gerçekleştirmek istedikleri iki şey olduğu bildirilir.

Birinci olarak, savcı Cihaner’in askerin desteği ile İsmailağa cemaati tahkikatını genişleterek hükümetin tüm üyelerini suçlayacağı, İstanbul, Bursa ve Tokat başta olmak üzere tüm hükümet yanlısı belediyeleri hedef aldığı (alacağı değil,aldığı), hatta İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile diğer belediye başkanlarının ve birçok kişinin gözaltına alınması kararı aldığı (bu kararın yazılı metni olduğu çok ciddi olarak iddia edilmektedir,böyle bir şeyin olamayacağını söyleyince bizzat gördüğünü ifade edenlerde vardır), bu doğrultuda hükümet hakkında kapatmaya kadar varacak ciddi davalar açılacağı, AKP hükümetini ciddi derecede zora sokacak sahte bilgi ve belge hazırlandığı iddia edilmişti.

İkinci olarak da savcı Cihaner’in cemaatin askeri askeri birliklerde örgütlenmesini bahane ederek Erzurumda asker kökenli bazı kişilerden alınacak ifadeleri ile Fettullah Gülen ve cemaati hakkında askeri mahkemede dava açmasını ve böylece sivil mahkemelerde yapılamayan şeyi, Gülen cemaatinin silahlı bir suç örgütü olarak değerlendirilmesini sağlayacağı, bu planın uygulamaya konmasına ramak kaldığı belirtilmişti.

Daha da abartılı bilgiler, bir kısmı belge, evrak, telefon ve ortam dinlemesi, ajanlardan alınan bilgiler ile süslenerek Ankara’nın önüne konmuştu.Ankara bunlara tamamen inanır..” diye devam ediyor.

Burada Ankara, Erzurum, Erzincan arasında yaşanan süreci okuyucunun anımsamasını umuyorum. Linklerini verdiğim iki yazıyla konuyu blog ortamına taşımıştım.

Hanefi Avcı’nın “…şu kesin ki özel yetkili mahkemeler son beş altı yıldır her tayinde yavaş, yavaş ve sistemli bir şekilde cemaatin kontrolüne geçmiş durumda, tüm emareler bunu açıkça ortaya koymaktadır.” değerlendirmesi, devletin her şeyini bilen tecrübesinin ışığında değerlendirildiğinde; güncel olan dava süreçleri hakkında adalet duygusu beslemek ham hayal.

Özel mahkemelerde yargılanan Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın “Darbeyi yapacak olanlar dışarıda, biz neden hala tutukluyuz!” feryatları boşuna değil…

*22 Ağustos Cumhuriyet.

Necati TÜFEKCİ 23 Ağustos 2010 ANKARA

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..