ABD nin Türkiye odaklı dış politikası

Türkiye üzerine oynanan oyunlarda uluslar arası medya kuruluşları bilinenden daha fazla bir rol üstlenmektedir. Aylar öncesinden ve inceden inceye kurgulanan senaryolarla toplumumuzu etkilemek için müthiş bir çaba harcanmaktadır.

İnternetin yaygın şekilde kullanılmaya başlanılmasının yanı sıra görsel ve yazılı basının kamuoyu oluşturmada önemli rol oynadığı bilinmektedir.

Barack Obama’nın ülkemizi ziyareti sırasında Anıtkabir özel defterine yazdıkları ve mecliste yaptığı her cümlesi ustalıkla hazırlanmış, kimsenin tepkisini çekmeyecek içerikteki konuşması medya aracılığı ile ABD karşıtı olanlara bile şirin gösterilmek istenmektedir.

Obama’nın her yana çekilebilecek mesajları ile ABD sevgimizin(!) artacağından kuşkunuz olmasın…

Atatürk devrimleri, Cumhuriyet ve Lâiklik kaygısı taşıyanlara Anıtkabir özel defterine yazılan cümleler umut olabilecek nitelikte görülmektedir…

Obama’nın meclis konuşması yorumlandığında Türkiye’yi meşgul eden BOB, ABD ve kimi batılı ülkelerde yayınlanan Türkiye’yi parçalayacak haritalar ile ılımlı İslam projesinden vazgeçmiş bir ABD görüntüsü verilmiştir… Fakat bu ne derece gerçekçi bir durumdur zaman gösterecektir.

Ustalıkla hazırlanan ve adım adım uygulamaya konulan ABD’nin bölgeye yönelik Türkiye odaklı dış politikasında öngörülen ve ülkemiz çıkarına köklü bir değişiklik yapılacağı beklentisi saflık olacaktır.

Obama’nın samimi görüntüleri ve Rasmussen krizinde ülkemiz isteklerine garantör olması bizi rehavete sokmamalıdır. Çünkü Obama’nın bağımsız bir batılı ülkenin yönetimine ve yargısına müdahale etmesi olanaklı değildir.

Bir ülkede iktidarlar değişir. Fakat dış politikada öngörülen hedefler (Büyük ihtimaldir ki) değişmez, aksine kaldığı yerden devam eder. Bush iktidarı döneminde Irak ve Afganistan işgalleri sonrasında Türkiye’ye yapılanlar henüz hafızalardadır. Kuzey Irak’ta yuvalanmış PKK teröristlerine karşı TSK’nin yaptığı sınır ötesi harekâtın bitirilmesinde takınılan tavır ve Kuzey Irak manda yönetimine verilen destek unutulmamıştır.

İnsanı en çok üzen ve düşündüren nokta ise Obama’nın Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, Türkiye’nin Güney Kafkasya ülkeleriyle olan ilişkileri, Azerbaycan – Ermenistan arasındaki Karabağ sorunu, Kıbrıs konusu, PKK sorununun çözümü konusunda Türkiye’nin Kuzey Iraklı Kürt liderleriyle işbirliği yapması gerektiği, Orta Asya çıkışlı enerji işbirliği ve enerji koridoru konusunda ve 1915 yılında yaşanan olaylar ile Ermenistan sınırının açılması gerektiği gibi ülkemiz dış politikasını ilgilendiren konularda adeta icazet vermeye çalışması olmuştur.

Yakın bir zamanda olasılıkla ABD’nin Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’ya (Avrasya) yönelik dış politikasında bir değişiklik olmayacaktır. ABD sayılan bölgelerde kendi çıkarından vazgeçmeye yanaşmayacak, bölge enerjisini kontrol etmeye devam edecektir. ABD’nin amacı Irak ve Afganistan bataklığından çıkarken çıkışını rahatlatacak, sorumluluklarına ve bedeline ortak olacak ülkeleri yanına almaktır.

Obama yönetiminde oluşturulan ABD’nin yeni vitrininin Irak, Afganistan, Ortadoğu, Kafkasya politikaları ve yenidünya düzeni ile ilgili yaklaşım ve uygulamalarının ne olduğunu henüz tam olarak bilmiyoruz. Unutmamamız gereken diğer bir gerçek ise, Atlantik ötesi güçlerin Kemalizm’e ve Cumhuriyetin kazanımlarına bir türlü ısınamadıklarıdır. Kurtuluş savaşı ve sonrası gelişmeler irdelendiğinde halen Lozan Antlaşmasının ABD tarafından kabul edilmeyişi bu gerçeğin altını çizmektedir.

Bir yandan ülkemize ılımlı İslam devlet modeli dayatılırken, bir yandan da batıya bağımlı medyamızın bir kesimi ile daha sıkı bir işbirliği arayışı söz konusudur. Bu bağlamda ulusal medyamıza da sahip çıkmamız gerektiği ortadadır.