Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '09

 
Kategori
Güncel
 

Acaba bu, nasıl oluyor da oluyor?

Acaba bu, nasıl oluyor da oluyor?
 

Derin devletin hayal kahramanları


Demokratik açılımda geldiğimiz noktayı görüyoruz. İktidarın "kardeşlik projesi, " yön değiştirdi ve "insanları, sokakları, arabaları yakma eylemi"ne dönüştü.

Böyle olacağı baştan belliydi. Çünkü DTP, ilk günden beri sergilediği tavırla, açılımı bu istikamete doğru sürüklüyordu.

Mikrofon uzatılan her partilinin sürece, "Öcalan'ın da dahil edilmesi gerektiğini" söylemesi, açılımın geleceğine dair ipucu veriyordu.

Buna, Habur'a gelen PKK'lıları alkışlarla karşıladıktan sonra, onları il il dolaştırma hevesleri, uyduruk sebeplerle yapılan molotoflu sokak gösterileri de ilâve edilince resim tamamlanıyordu.

Halbuki, Ahmet Türk ve diğer DTP'liler dışarıdan ithal edilmediler. Bu topraklarda doğdular ve büyüdüler. Binlerce insanımızın PKK sebebiyle hayatını kaybettiğine bizimle birlikte şahitlik ettiler.

Şehitlerine ağlayan annelerin, babaların, eşlerin ve çocukların yürek yakan acılarını televizyonlardan izlediler. Fakat nedense, bu gerçekler karşısında temkinli davranmadılar. Söylemlerine ve tavırlarına dikkat etmediler. Sanki geçtiğimiz otuz yıl, hiç yaşanmamış gibi bir fütürsuzluk içine düştüler.

İşte, onların bu umarsız tavrı, okuduklarım ve izlediklerim kafamda, DTP'nin siyasal arenadaki yeri hakkında bir fikir oluşturmuştur. Buna göre DTP ve PKK, bölücübaşı kanalıyla derin devletle irtibatlıdır ve onun tarafından yönlendirilmektedir.

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, "halkım barışa kavuşsun, ertesi gün Allah canımı alsın!" derken, çok samimiymiş gibi görünüyor. Fakat hemen ardından işin içine, "Öcalan'ın yol haritasını" sokuyor. Hem arabanın lâstiğine çiviyi çakıyor, hem de onun yürümesini istiyor! Galiba açılıma karşı çıkmakla, "Öcalan'ı projeye dahil etmenin" aynı şey olduğunu anlayamayacağımızı sanıyor. Açıkçası milleti aptal yerine koyuyor. Daha doğrusu aynen, "derin yapı"nın mensupları gibi davranıyor.

Meselâ: Onlar da kürtlere, "kürt asıllı kardeşlerimiz" diyorlar ama kürt kimliğini reddediyorlar, demokrasiyi seviyorlar ama demokratik hak isteyenlerden hoşlanmıyorlar, dine saygı duyuyorlar ama dindarlara gıcık oluyorlar, anamın bacımın örtüsüne katlanıyorlar ama başörtüsünden nefret ediyorlar. vs. vs...

Prof. Yalçın Küçük öte yakada kürsüye çıkıyor PKK'lılara, "Selâm Kürdistan Dağları'na, selâm kardeşlerime, selâm kardeşime! (1)" diye başlayan coşkulu nutuklar çekiyor. Sonra da beri tarafa atlayarak ulusalcı ayaklarına yatıyor. Başındaki kuvvacı kalpağıyla orda burda millî konferanslar veriyor. Tabi, Doğu bey de bu hususlarda ondan aşağı kalmıyor.

Bu durumlara hiç kafa yormayan, "acaba bu, nasıl oluyor da böyle oluyor?" diye bir sorgulamada bulunmayan zavallılar, kalkıp bir de karşı tarafı eleştiriyorlar. Onları, "biat kültüründen gelmekle" itham ediyorlar. Ediyorlar da kendilerinin, uzaktan kumandalı birer "robot" haline geldiklerini farkedemiyorlar. Onlar da haklı. Kör, görebilir mi? Konumuza dönelim.

18.08.2009 tarihli yazımda şunları söylemişim:

"Ahmet Türk'ün kürt partisi, bir taraftan açılıma destek verir görünürken, diğer taraftan da herkesin kendisine "imralı canisi" dediği adamı "Sayın Öcalan" yüceltmesiyle anarak, ısrarla sürece dahil etmek istiyordu. ... Daha açık söylemek gerekirse aslında DTP bu tavrıyla, "demokrasi paketi" karşıtlarıyla aynı yerde duruyordu."

" ... İmralılı Öcalan durur mu? O da, ... ortaya, açılım karşıtlarının elini güçlendiren bir yol haritası atıyordu. Kürtlere özel meclis, özel diyanet, özel savunma gücü, özel örgütlenme vs. istiyordu. Böylece Hükümet, kamuoyunun karşısında, elindeki "kürt açılımı paketiyle" yapayalnız kalmış oluyordu. Vallahi, bu ne güzel bir oyundu! Tutar mıydı, tutardı." (2)

Doğrusu şu andaki manzara, açılım karşıtlarının hesabının tuttuğunu gösteriyor. Ak Parti veya hükümet, elindeki paketle tek başına kalmış gibi görünüyor. İleride neler olabileceği konusunda net şeyler söyleyemiyorum. Vaziyet, iki kutup arasında şiddetli bir çekişmenin sürmekte olduğuna işaret ediyor. Ama kimin galip geleceğine dair bir ipucu vermiyor.

Görünen o ki, Ak Parti veya hükümet, açılım yolunda tek başına kalmıştır. Bu yüzden iktidarın, devlet kurumlarına çöreklenmiş kirli kalıntıları temizlemesi kolay olmayacaktır.

Son haftalarda yaygınlaşan molotoflu sokak gösterileriyle, Tokat'ta meydana gelen ve 7 askerimizin hayatına malolan tertibin, aynı sakil zihniyetçe düzenlendiğine inanıyorum. Her iki olayın merkezinde PKK'dan daha çok, derin yapının bulunduğu kanaatindeyim.

Tabi bunu söylerken, bütün Ergenekon sanıklarını ve tüm DTP'lileri aynı sepete koymuyorum. Bu oluşumlara sempati duyan bir çok insanın iyi niyetinden asla şüphe etmiyorum. Ne var ki, bir toplulukta dürüst kimselerin fazlalığı, orada her şeyin yolunda gittiği anlamına gelmiyor.

Genel kanaat, "Ak Parti iktidara geldiğinde terör durma noktasındaydı" şeklindedir. Fakat, 2005 Mayıs ayından itibaren durum değişmiş ve terör birden ivme kazanmaya başlamıştır. Buna, "AK Parti geldi, terör başladı formunda, toplumsal bir yargı oluşturarak, hükümeti düşürmek isteyenlerin tertibidir" demek, absürt bir fikir sayılmamalıdır.

Sonuç, her olayda PKK'ya takılıp kalmamalıyız. Çünkü, terör estirenler de zaten bizden bunu istiyor. Eğer, onları hayal kırıklığına uğratmak istiyorsak daha derin ve daha geniş düşünmeliyiz.

(1)- (ki, o kardeş Öcalan'dır)

(2)- http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=197883

Resim: www.zevkliyiz.net/nedir-derin-devlet-gercekte...

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..