Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '14

 
Kategori
Öykü
 

Adam-3

Adam-3
 

Nihal bugün çok tatlı olmuş… Tek parça rengarenk bir elbise, sade yavruağzı bir rugan ayakkabı, dümdüz kumral saçına ve çok hafif yanmış beyaz tenine o kadar güzel uyum sağlamış ki, tam çıtır bir hatun olmuş erkeklerin gözünde. Pek tabi bu görüntü adamın gözünden de kaçmamıştı. İçinin havzası taşmış, sular seller olmuştu bir anda kızı görünce.

Kız da kendi güzelliğinin oldukça farkındaydı, bir geçtiği yerde otuz metre kare alana yayılıyor ve ardından yüz metreyle takip ediyordu kokusu. Bu ne müthiş bir çalımdı erkeklere; onları yerlerde süründürür, ayaklarına kapandırır, kapısına köle ederdi hepsini bu büyüleyiciliğiyle. Bir o kadar da akıllıydı Nihal, onunla takılmak öyle her parası olan, spor arabası olan zengin züppelerinin harcı değildi. Adam, az çok tanıyordu Nihal’i, yazları bahsi geçiyordu hep ama henüz tanışma onuruna erememişti kendisiyle. Bu yaz, bu kez tanışacaktı onunla, tek arzusu buydu belki de. Başka hiçbir derdi yoktu şükür ki.

Hem Nihal’le takılabilirse baya bi sükse yapacaktı alemde de, namı yükseklerde acayip yürüyecekti. Karizması, havası on katına çıkacaktı neredeyse. Herkes adamın Nihal’i nasıl tavladığını konuşacaktı. Hayali bile koltuklarını kabarttı adamın, yüzünde gülümsemeler açtı.

Ahh, ne basit, ne sığ bir düşünceydi bu oysaki. Böyle şeylerle mi böbürlenmeye başlayacaktı artık, o kadar da değil yani, diye iç sesiyle kavga etti. Ama yine de doğa kanunları üstün gelmiş ve içinden geldiği gibi davranmıştı.

O gece Nihal’in peşine takıldı ve o nereye girip çıktıysa hepsine arkasından girdi çıktı. Son mekanda Nihal bu garipliği sezmişti, adamı durdurup, ‘beni mi takip ediyorsunuz?’ diye sordu. Adam, bir anda böylesine kararlı ve ani bir soruyla karşılaşınca inkar edemedi yaptığını. ‘ö, ö, özür dilerim, yani, ben şeyyy, istemeden, rahatsız ettiysem neyse ben gideyim en iyisi’ diye mahçup bir şekilde arkasını dönüp giderken kız onu tekrar durdurdu, ‘gel şapşal gel buraya, madem yaptın bir hata telafi et bakalım, böyle ucuz bir özürle olayı kapatıp kaçamazsın’ dedi. Adam, kat ve kat şaşkınlıklar içerisinde arkasını döndü, ‘na, na, nasıl yani?’ diye sordu. Nihal, ‘şimdi bana bi içki ısmarla hadi’ dedi. Kızın bu rahat tavırları karşısında şaşkınlığın dibine kadar giren adam, üç tekila shottan sonra ancak muhabbete başlayabildi. Dışarıdan baksalar, ‘piçin teki’ derlerdi oysa adama, tam tersi Nihal’e baksalar da ‘ne hanım hanımcık kız’ derlerdi. İkisinin bu durumu, çoğu şeyin göründüğü gibi olmadığını bir kez daha kanıtlar nitelikteydi.

Gece boyunca iyice kafayı bulana kadar içtiler. Muhabbet pek derinleşmedi, sadece içmeyi tercih ettiler, arada bir birlerine bakıp gülüştüler, belki de sevişmek istiyorlardı, adam kesinlikle istiyordu da Nihal bu konuda ne düşünüyordu kim bilir?

Aslına baktığımız zaman, cinselliği sadece erkeklerin bir ihtiyacı gibi görmeye alıştırılmış bir toplumda ve de bunu aşağılık bir şeymiş gibi algılatan bir görgü kuralları çerçevesinde yaşıyoruz. Bu yüzden de adamın sevişmeyi istemesine kesin gözle bakıp, kadın isterse olura getiriyoruz durumu. Hani bundan önce bir şeyler söylemiştim, çoğu şey göründüğü gibi değildir. Bu gördüğümüz de göründüğü gibi değildi elbette. Samimi bir şekilde anlatmamı isterseniz, Nihal bu gece adamla sevişmeyi, dünyadaki tüm erkeklerin kendisiyle sevişmeyi istemesinden on kat daha fazla arzuluyordu. Nerden mi biliyorum? Çünkü, aramızda kalsın bu hikayedeki adam benim ve Nihal’le o gece devamında ne yaşadığımızı bir ben bir de Nihal biliyordu. Tanrı’nın bile böyle bir olaya şahitlik etmiş olabileceğini düşünmüyorum çünkü böylesi bir şehvete Tanrı bile kıskançlığından bakmaya dayanamazdı. En fazla, ‘ne haliniz varsa görün’ diyebilirdi. Nitekim de bizi iki başımıza bırakıp halimizi göstermiş oldu.

O geceden sonra, nasıl bir sabaha uyandığımı tahmin bile edemezsiniz. Her şey rüya gibiydi. Bu yaşananları nasıl anlatırsam anlatayım, kimsenin inanmayacağını bildiğimden, -böylesi durumlarla daha önceleri karşılaştığım için artık pek umursamıyorum- sadece yazıyorum ve geçiyorum. Okuyanlar üzerinde daha gerçekçi bir etki bıraktığını görüyorum. Hatta kurgusal olaylar bile yazsam sanki yaşamışım gibi tepkiler alıyorum. Belki bu da edebiyatın gücüdür diye düşünüyorum. Gelin görün ki gerçeği anlatsan bile sana inanmıyorlar, gariplikler içinde yaşıyoruz işte. Her neyse, yine böylesi bir durumda yazmayı tercih ettim, inanıp inanmamak herkesin kendi tercihi sonuçta. Ha, tabiî ki Nihal diye biri yok ama emin olun ki o kişinin adı Nihal’e benzeyen bir çok türevden birisidir mutlaka. Onu da eleştirmenler bulsun canım, onların işi ne..

 

Halikarnas Şarapçısı

 
Toplam blog
: 149
: 284
Kayıt tarihi
: 03.05.11
 
 

1987 Bandırma'da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi İstatistik Bölümünden mezun oldu. Araştırma, Ban..