Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '14

 
Kategori
Öykü
 

Adam-4

Adam-4
 

Perde hafif hafif dalgalanıyordu tek kanadı açık pencerenin önünde. Adamın ayak parmaklarına sürtünüyordu tüller. Bu uyartı, sıcaktan mayışmış ve sızmış olan adamı uyandırdı. Çıplak teni terden oldukça nemlenmişti. Bunalmış halde banyoya kadar geldi, duşa girdi, yaklaşık beş dakika soğuk suyun altında kıpırdamadan bekledi. Bu esnada aklından hiçbir şey geçmedi, sadece beyaz bir görüntü vardı gözlerinin önünde ve kulaklarına da şırıltıdan başka hiçbir şey hakim değildi. İçinden bir ses yeterli olduğunu söyleyince suyu kapattı ve duştan çıktı.

Telefonunu aradı, bulamadı. Yatağının altına, üstüne, yastığının içine, pencerenin önüne, masasına, elbise dolabına, banyoya baktı, en sonunda kitaplığının rafında denk geldi telefonuna. Kapanmış olduğunu görüp şarja taktı. Telefonu şarj olurken kendisine zeytin yağlı bir omlet yaptı, yedi. Proteine ihtiyacı vardı, günlük sporunda parçaladığı kasların onarımı ve büyümesi için. Galiba, bir takım mağazalarda satılan plastik kutuların içinde o yapay, toz proteinlerden alması gerekiyordu. Bu günlerde oldukça sıkı bir tempoyla çalışıyordu. Aldığı protein, ihtiyacı olan düzeyi karşılamıyordu. Çalışmasının üstüne girdiği denizde bile istemsizce çalışıyordu kasları. Bu kadar işleyen makinenin yaktığı enerji de az olmazdı doğal olarak.

Ara verdiği üç aylık spor alışkanlığına yeniden başlamış ve son on günde tekrardan dirilmiş, forma sokmuştu vücudunu. Şimdi ise denize girerken, plajda şezlonga uzanmış genç ve orta yaşlı kadınların kaçamak bakışlarından kurtaramıyordu kendisini. Çapkınca attığı kulaçlarını hatunlar dudak ısırarak izliyorlardı. Kitabını okumaya çalışan orta yaşlı kadınlar bile, kitaplarının sayfalarını kıvırıp bir kenara bırakıyorlar, adamın olimpik kelebekleme yüzüşünü seyrediyorlardı. Bu heyecan verici aksiyondan sonra, adam merdivene geldi, şortundan sular süzülerek yukarı çıktı, şezlongunun yanına gelip hatunların hiç birini umursamaz şekilde kurulanmaya başladı. İyice silindikten sonra havlusunu şezlongun üzerine serdi ve uzandı.

Bir süre sonra genç kızla göz göze geldi.

Dayanılmaz işveler sonucu, kalktı ve kızın yanına oturdu, ‘merhaba’ dedi. Kız, sabahtan beri beklediği bu amansız temastan dolayı oldukça memnun olmuştu. ‘merhaba’ dedi o da istifini bozmadan.

‘burda mı kalıyosunuz?’

‘hayır, lojmanda kalıyorum. Takılmaya geldim. Sen burada mısın?’

‘hayır, ben de burada takılıyorum. Genelde yazları burada takılırım hep, evim de az ilerde’

‘haa, burada yaşıyosun’

‘yok, ben izmirde yaşıyorum, yazları geliyorum buraya sadece’

‘ne iş yapıyosun izmirde’

‘maceraperestim, boş zamanlarımda da hayalperest takılıyorum’

‘haaahahaaa! o nasıl şeymiş öyle’

‘öyle bişey işte, karşıma çıkan olasılıkları değerlendiriyorum. Aslında istatistik okudum üniversitede ama tiyatroya bulaştım sonra. Taa, ilkokul zamanlarımdan beri bişeyler yazıyorum, olgunlaştıkça yazmak her şeyin üstünde bir iş oldu benim için. O yüzden yazarım demeyi daha çok seviyorum.’

‘vaayy! Neler yazıyosun?’

‘genelde hep şiirsel biçimler geliyor aklıma, belki de ilk yazma alışkanlığım öyle başladığı için olabilir. Sözcüklerle oynamayı seviyorum, bunu da hikayelerimde sık sık kullanırım. Bu yüzden son zamanlarda şiir ve hikayelerim birbirine girdi. Hangisi şiir, hangisi hikaye sadece şeklinden yola çıkarak fark edilebiliyor.’

‘şiir pek sevmem ama kitap okumayı seviyorum’

‘okumak güzeldir, insanı özgür kılar, oysa şiir en özgür olanıdır’

‘şiir gibi konuştun, hahahaha!’

‘alışkanlık işte, haha!’

Konuşma bundan sonra yaklaşık kırk beş dakika kadar bu seviyede devam etti. Sonunda telefonlarını birbirlerine vererek bir daha görüşmek üzere ayrıldılar. Akşam oldu, adam yemeğini yerken telefonuna mesaj geldi. Adamın iki eli de yağlı olduğu için, yemeği bitene kadar yerinden kalkmadı. Daha sonra komodinin üzerinde duran telefonunu eline aldı, gelen mesaja baktı. Şebekeden gelen otomatik reklam mesajı olduğunu görünce sinirlendi, okkalı bir küfür salladı gsm şirketine. Telefonunu şarja taktı ve yatağına gidip uzandı.

Bir saat kadar sonra kalkıp başucundaki kitabını eline aldı, kıvırdığı sayfadan kaldığı yeri bulup okumaya devam etti. İki bölüm, yaklaşık otuz beş kırk sayfa okuduktan sonra okumayı bırakıp yatağından kalktı. Şarjda olan telefonuna baktı. Bir mesaj daha gördü, bu kez beklediği yerden, o kızdan gelmişti.

‘naber, napıyosun? Müsaitsen buluşalım mı?’

Mesaj tam yarım saat önce gönderilmişti. Bu yüzden mesajla uğraşmadı hemen kızı aradı.

‘merhaba, mesajını yeni gördüm. Uyudum yemekten sonra biraz, umarım yanlış anlamamışsındır. Teklifin hala geçerliyse değerlendirmek isterim.’

‘hahaha! Tabiî ki de geçerli. Çok uykucuymuşsun sen de, hahaha!’

‘çok uykucu değilim aslında da uyuyan prensi uyandırıcak prensesi bekliyorum sadece’

‘hmmm, o prenses ben mi oluyorum şimdi?’

‘bilmem, olmak istersen hayır demem’

‘bak sen, pekala o zaman nereye geliyosun?’

‘sen nerdesin?’

‘lojmanın önünde’

‘tamam gelip alayım o zaman seni ordan’

‘olur, bekliyorum’

‘üç dakikaya ordayım, görüşürüz’

‘görüşürüz’

Adam, evden alelade, aynaya bile bakmadan, sanki bakkala ekmek almaya gidiyormuşçasına çıkmıştı. Tarzı öyleydi bir kere n’apsındı? Nasıl bir hata yaptığını, kızı karşısında melek gibi görünce anlamıştı. Bembeyaz tek parça bir elbise, üzerine dökülen sarı saçlar, pembe yanaklar ve dudaklar, hafif yanmış teni o kadar güzel bir ahenk oluşturuyordu ki, minik topuklu şeffaf ayakkabıları muazzam şık duruyordu dövmeli ve halhallı ayağında. İlifat edemeden geçemedi, kendisiyle alay etti, kız adamın bu haline hiç aldırmadı, aksine erkeklerin böyle salaş tarzlarından hoşlandığını söyledi. Bu sözden sonra, pek de fena halde olmadığını hisseden adam, ayrı bir özgüven haline büründü ve kızın elinden tutup ana yola kadar yürüdü.

İşte böyle bir hava içinde Bodrum merkeze geldiler. Artık Bodrum sokaklarında onları kim görse iki sevgiliden başka bir durumda olduklarına kimse inanmazdı. Zaten onlar da aksini iddaa etmiyorlardı. Bir günlük tanışmaları, yıllardır süren samimiyet havasına nasıl da dönebilmişti? Adam, artık böylesi durumlara hayret etmiyordu ancak ilk defa hayret ettiği bir şey vardı, kız da aynı şekilde hayret etmiyor, bu konuda hiçbir şey sormuyordu. Sadece eğlenmelerine bakıyor, zevkten bulutların üzerinde hamakta sallanıyordu. Bu adamın da oldukça hoşuna gitmişti, böyle olunca aldığı haz on kat daha fazla oluyordu ilişkiden. Herkes anın tadını çıkarıyor, sorgulama ve eleştirme en arka plana atılıyordu. Belki de hiç olmayacaktı, ama en çılgınca ilişkilerin sonunda bile karşılaştığı sorgulama aşamalarını hep yaşadığı için buna pek emin olamadı. Keyfi kaçtı, bir içki daha söyledi kendine, tek seferde onu da içti. Bunları düşünmek istemiyor, sadece o anın keyfini maksimum derecede çıkarmak istiyordu. Mekan tıklım tıklımdı, kız çakırkeyflikten birkaç adım öteye gitmişti. Adam kızı belinden yakaladı ve birlikte dans etmeye başladılar. Daha da yakınlaştılar, iyice sarmaş dolaş oldular ve öpüşmeye başladılar.

Bu evreden sonra olanları anlatmak istemiyorum, daha önce anlattıklarımın aynısından pek de farkı yok. Yine de merak edenler için özetle söylemem gerekirse, evet seviştiler. Hem de önce kumsalda, sonra çimenlerin üzerinde, şezlongda, ağacın altında, banyoda ve en son yatakta.

Sabah aydınlanmak üzere çıkan serinlikte çıplak bedenleri üşümüştü. Adam, yataktan kalkıp ince bir pikeyle kızın üstünü örttü, kendi üstüne bir tişört giydi ve kızın arkasına geçip ona hafifçe sarıldı, masumca öptü. Öpücüğün ardından kız kendisine doğru döndü ve gözlerini açmadan uyumaya devam etti. O kadar tatlıydı ki, adam gözlerini kırpmadan bu güzelliğe seyre daldı. İçinden, keşke hiç uyanmasa da bu an hiç bitmese diye düşünceler gezdirdi. Sonra bir an önce uyanmasını ve onunla defalarca kez yeniden sevişmeyi diledi.

 
Toplam blog
: 149
: 284
Kayıt tarihi
: 03.05.11
 
 

1987 Bandırma'da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi İstatistik Bölümünden mezun oldu. Araştırma, Ban..