Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

salih haluk reşat şentürk

http://blog.milliyet.com.tr/shr

25 Mart '12

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Adrasan'a giderken yolda begonvil bulduk

Adrasan'a giderken yolda begonvil bulduk
 

DOĞA VERİCİDİR. AMA İNSANOĞLU ONU YOK ETMEK İÇİN ELİNDEN NE GELİRSE YAPMAYA DEVAM EDİYOR.


Tatil planlamak çoğumuzun ince hesaplarla yaptığı bir şeydir. 2011 haziran ayının ortalarında İstanbul'dan Antalya'ya doğru yola çıktık. 

Hiç bir ön çalışma, rezervasyon ve süre belirlemek gibi bir plan yapmadan hemde...( Tabii dönüş tarihi belirli yıllık iznimin son günü..)
Tek bir plan var; Antalya başlangıç olmak üzere, Datça üzerinden İstanbul'a dönerken yolumuz üzerindeki tüm antik şehirlere uğramak...
 
Tüm seyahatlerde olduğu gibi,bu seyahatte de en hoşuma giden şey, arabanın burnunu denize doğru çevirip yola çıkınca, hep yokuş aşağı gidiyormuş duygusunu yaşamak. Oysa "0" noktasından,  "0 " noktasına gidiyorum.Buraya kadar yazdıklarımı okuyanlar, ne var bunda diye düşünebilirler, ancak ben oğlak burcuyum 
ve planlamadan hiç bir şey yapmam. Fark burada işte... Antalya'ya doğru gitmek, hemde trafik sıkışıklığı olmadan araba kullanmanın zevkini yaşayarak gitmek 
gayet güzel gelmişti ilk gün. Güzel bir Antalya manzarası eşliğinde yaptığımız kahvaltıdan sonra başlayan ikinci günümüzde ilk antik şehrimize uğradık; Phaselis... Antik kentte dolaşırken hiç acele etmeden, her noktaya bakarak, inceleyerek ve de en önemlisi hissederek dolaşmanın tadını aldım, hayatımda ilk kez.
 
Oradan sonra hedefimiz; Olimpos ve Çıralı uğradıktan sonra konaklamak için Adrasan'a gitmekti. Her iki noktayı da daha önceden görmemiştik, hatta hiç bir bilgimiz yoktu. Çıralı sapağına gelip,ana yoldan ayrıldıktan sonra denize doğru virajlı ama zevkli bir yoldan yavaş yavaş inmeye başladık. İnsanın hiç bilmediği bir yere gitmesi, her virajdan, tepeden sonra ne göreceğini bilmemek ve ara ara durup gördüklerini fotoğraf makinesine kaydetmek gerçekten çok heyecan verici birşey...Denize doğru yapılan yolculuğun sonunda küçük bir tatil yöresi çarşısı içinde buluyorsunuz kendinizi, ufak, her biri farklı gölgelikler, turistik eşya satanlar, restoranlar...
Deniz kıyısına indik önce, güzel uzun bir sahil vardı. Her şey öylesine güzel gözüküyorduki bize "Adrasan" planını bırakıp o gün ve gece orada kalmaya karar verdik. Çevrenin büyüsüne kapılmıştık resmen, hemde daha denize bile girmemiştik. Çevreye şöyle bir bakmak yetmişti bize. Ve çevrede dikkat çeken iki şey daha vardı, yeşil bir bitki örtüsü ve çok sayıda pansiyon tabelası. Kalacak bir yer bulup, mayolarımızı giyip kendimizi denize atmak ilk planımız oldu, Çıralı'da.
 
Tamam, pansiyon bakacağız ama bir sürü tabeladan veya gezerek bulmak, ya da seçmek imkansız gibiydi, şaşırdık. Çözümü arabayı pansiyonların olduğu yola doğru çevirip baka baka gitmek ve aklımıza yatanlara bakmak gibi bir karar aldık. Yeşillikler ile örtülü bir sürü pansiyon gördük ama hiç biri diğerinden farklı gibi değildi, durmadık hiç. Bir süre sonra dönelim bari dedik, dönmeye uygun bir yer gördüm, yıkık bir taş evin duvarının yanında. Tam o noktaya gelince önce yolun solunda bir ahşap platformda "Begonvil Pansiyon"yazısını gördük, kafamızı okun yönünde sağa doğru çevirince bir fuşya renk patlaması oldu gözlerimizde.
İçimden " - İşte budur..." dedim ve arabayı çekiverdim o renk cümbüşünün yanına.
 
Yemyeşil bir bahçeye girdik. Bizi, insanı rahatlatan bir sakinlik ve güleryüzü ile bir bey karşıladı önce ; Serhat Bey. Her biri ayrı bir çiçek adını taşıyan odalarını gösterdi bize,her birinin içi de adı gibi çiçek gibiydi."Lilyum" adlı oda bizimdi 10 dk sonra... Yerleşip,çevreyi tanımak,denize girmek ve bir şeyler yemek gibi planlarla ayrıldık pansiyonumuzdan. Denize girdik, kıyıda yürüdük, denizden karaya doğru bakıp doğanın bonkörlüğünü seyrettik. Ve orada kalmakla biraz erkende 
olsa ne iyi yaptık diye düşündük. Akşamüstü güneş Olimpos'un üstünden kayboluncaya kadar denizden, o harika kıyıdan ayrılamadık. Daha sonra yürüye yürüye pansiyonumuza döndük, yol boyunca bu güzel yeri şans eseri bulduk diye düşündük. Begonvil'imize gelince bir güler yüz daha tanıdık orada; Günseli hanım...
Hadi birini anlarım ama iki insanın ikisi de bu kadar uyumlu,sakin ve güleryüzlü olabilir mi? Oluyormuş, demek suyundan, havasından diyebilirsiniz ama biri Ankara'lı, diğeri Antakya'lı...
 "- Akşam yemeği için ne yapabiliriz?" dedik, bize bir yer tarif ettiler. İtalyan mutfağı olan bir yer, sakin bir müzik, masalar şık ve temiz pak, müşterilerin çoğunluğu yabancı çiftler... Eh,tatildeyiz. Güzel bir pizza ( tabii risk oranı da düşük olduğu için ) ve şarap yeter dedik. Ama inanın böyle bir pizzayi bulunduğunuz yerde 
sayılı nokta sunabilir size...Bunu da yaşayınca, Çıralı daha da bir güzelleşti tabii...
 
Pansiyon sahiplerimizden Hanım olanı Antakya'lı olunca mutfakta neler döndüğünü tahmin edin bakalım. Biz bu işi sabah kahvaltısında anladık tabii...Yemek yemek her zaman zevklidir, ama iyi bir kahvaltı her şeyden güzeldir. İki kişilik masamızda boş yer kalmadığını söylemem abartılı gelebilir ama inanın, masamızda yok, yoktu... Hatta ortam o kadar doğal ve güzeldi ki arada bir kafanıza veya masanıza kayısılar düşüyordu,asma dallarının üstündeki kayısı ağacından... Muhteşem kahvaltıda, o harika insanlarla sohbet ederek geçen sürede bir şeyi istemeyi unuttuğumuzu daha sonra anladık; masamızda kuş sütü yoktu,fark etmemişiz! 
Bu kadar güzellikte fazlaydı doğrusu ve biz bir gün daha kalmaya karar verdik. Daha ne denize, ne de bu harika insanların bizimle paylaştıklarına 
doymamıştık. Ve tabii, ne Olimpos'a, ne de Yanartaş'a daha gitmemiştik. Orada ki ikinci günümüz ve gecemizde ilk günkü kadar doyulmaz güzellikteydi.
Orada bir gece daha kalalım mı diye düşündük ama yolumuz uzundu. İstemeye istemeye dostlara veda ettik ve yolumuza devam ettik. 
 
Bir kere daha teşekkürler,Günseli hanım ve Serhat Bey...
 
Bu yazıyı aslında tatil dönüşü yazacaktım. Ne yazık ki biraz geç kaldım işlerim nedeniyle. Ancak defterime yazmıştım, paylaşacağım duygularımı.
Blog sayfama eklemek için ise bu günü bekledim. Çünkü tatil dönemi yaklaşıyor artık. Planlı veya plansız nasıl çıkarsanız çıkın tatile ama 
Çıralı'ya, Begonvil Pansiyo'a ve Günseli-Serhat  Bilgen çiftine uğrayın mutlaka... 
 
Orası da bir tatil köyü,sosyal tesis ve benzeri olmadan... 
Hatta buradaki dostların ve dostlarımızın ellerinden alınmadan bu güzellikler...
 
Teşekkürler Günseli Hanım, Serhat Bey...
 
Sevgilerimle,
 
Reşat Şentürk
 
 
 
Toplam blog
: 136
: 750
Kayıt tarihi
: 18.02.07
 
 

Devlet Güzel Sanatlar Akademisi mezuniyeti ve askerlik sonrasında başladığım iş hayatım aynı kuru..