Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '13

 
Kategori
Mizah
 

Ah benim şu düşmelerim!

Sağlıklı bir birey 30 yaşına kadar kaç kere düşer ise onu 5 le çarpın benim düşüşlerimin sayısına ulaşırsınız.

Çocukken dizlerim hep yara içindeydi, izleri hala durur.

Net olarak hatırladığım ilk düşüşüm 4-5 yaşlarında abimle kuzenim kovalarken olmuştu. Halıda kayıp kafamı divanın ahşap kısmına çarpmıştım. Yaşı 30 civarları ve üzeri olanlar o zamanlardaki divanları hatırlarlar bir ara çok modaydı. Kaşımı yarmam dışında kitaplık gibi olan sırt tarafına çıkıp yere atlamak gibi de bir fonkisyonu olmuştu benim için.

Benim çok net hatırlamadığım diğer bir düşüş - bana anlatıkları kadarıyla 2-3 yaşlarında deniz kıyısında oynarken yüz üstü denize düşmüşüm ve öyle kalmışım, babam koşup yakalamasa boğuluyormuşum bir kaşık suda.

En uzun mesafeli düşmemi ise ilkokulda merdivenlerin tepesinden en aşağı kadar yuvarlanarak gerçekleştirmiştim. Eskimiş taş merdivenler ve jilet gibi kayan mokasen ayakkabılar sağolsun!

Şimdiye kadarkiler için ne var bunlarda, her çocuk düşe düşe büyür diyeceksiniz ama benim düşüşlerim büyüdükten sonra da tüm hızıyla devam etti.

Ortaokulda merdivenlerden düşmüştüm yine, ama bu sefer alay etmesinler diye başım döndü bayıldım demiştim. Yine aynı dönemlerde gitar dersi alıyordum. Zaten çok uzun boylu bir kız olmadığım için boyum kadar gitarı sırtıma asınca sanki gitar beni kucağına almış da yolda yürüyor gibi görünüyordu. Her neyse yine bir gün abimle gitar kursuna giderken kadıköyde adım başı koydukları 'şokomel' denen beton yuvarlaklardan birine takıldım düştüm, gitar da üzerime devrildi. Ardından iki dizim şişmiş ve 1-2 hafta kadar babamın kalecilikten kalma münüsküs dizlikleriyle dolaşmak zorunda kalmıştım.

Lisedeyken postalların bağcıklarını bağlamadan dilleri dışarda dolaşmak moda olmuştu. Sanırım lise-1 in karne günüydü. Kızlarla caddeye inip yürüyecektik. O yaşta başında bir büyük olmadan caddeye inip yürümek çılgın bir hareketti ben de bu harekete uygun olarak kot pantalonun altına postallar giyip bağcıklarını yarıya kadar bağlamıştım. Apartmandan çıkıp birkaç adım atmıştım ki açık bağcıklar birbirine dolandı sonra da ayaklarıma dolandı ve kısacık bir an içinde yerle yeksan oluverdim. İşin kötüsü düştüğümde hala iki ayağım birbirine bağlı kurbanlık koyun gibi yerde kalmıştım. İyi yanı ise kotumun dizleri yırtılmıştı ve çok havalı duruyordu!

En sondan bir önceki düşüşüm bundan 3-4 sene önce, bir yaz günü ayağımda şıpıdık sandaletler elimde laptop çantamla servisten inerken vuku buldu. Hani şu şehirler arası otobüsler gibi olan servislerden birinde şoför koltuğunun oradan tam aşağı inmek için adım atmamla aşağıya, üstelik önümden inen adamın üzerine düşerek ikimizin de kaldırıma yuvarlanmasında sebep oldum. Zaten bu olaydan kısa bir süre sonra belimde fıtık çıktı! Doktor yakın zamanda bir tramva geçirdiniz mi dedi. Benimki ezdiğim adamcağızınkinin yanında hiç kalır, yaşattığım şok yeter, kesin onda da sonradan bir araz olmuştur.

Sonuncusu ise bir akşam havalı bir restauranttan ayağımda boyum kadar topuklarla çıkmıştım saçımı savura savura merdivenlerden iniyordum ki daha ilk basamakta aşağı yuvarlandım. Gözümü açtığımda kafam aşağıda ayaklarım yukarda şekilde duruyordum.

Bu yazının ana fikri; ben çok düşerim o yüzden de düşene gülmem. Siz de gülmeyin çok pis kıl oluyorum ha.

 
Toplam blog
: 19
: 7227
Kayıt tarihi
: 31.07.12
 
 

2011 Eylül'den beri Londra'lı. Evli, yeni ev hanımı, eski çalışan, fotoğraf ve gezip yeme-icme ha..