Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '13

 
Kategori
Öykü
 

Bir aldatma hikayesi son

-Naptınız oğlum anlatsana
-Ya gittik işte evine
-Harbi mi?

Sırıttı. Elinde tepsi tost kuyruğunda bekliyordu arkadaşıyla. Kafasını çevirip yemekhanedeki masaları kolaçan etti. Kadın birkaç masa arkada ona bakıyordu, göz göze gelince hafif bir tebessüm etti. Tostlarını alıp diğer uçta oturan erkek grubunun olduğu masaya oturdular. Masada o akşamki maçla ilgili bir muhabbet vardı. Arkadaşı kulağına eğildi -iyi miydi bari?' kafasını 'evet' manasında sallayıp tekrar sırıttı.

Evlendiklerinde 29 yaşındaydı. Universiteden beri beraberlerdi. Arada ayrıldıkları olmuştu. O aralarda birsürü kadın girmişti hayatına. Yapmadığı delilik kalmamıştı. Doyunca tekrar dönmustu ona. Alakasız bahanelerle ayrılıyorlar bazen kız onu terkediyordu, özür dileyip yalvardığında barışıyorlardı. Sonunda kiz böyle olmayacak diyip artık geri dönmek istemeyince, evlenme teklif etmişti. Çünkü ne yaşarsa yaşasın, kız arkadaşı ona hayatının temiz yanını gösteriyordu. Ona muhtaçtı. Diğerleriyle yaşadıklarıysa farklı ihtiyaçlardı. Hem artık doymuştu herşeye, evlenebilirlerdi.

Ama düşündüğü gibi olmamıştı. Birkaç defa aldatmıştı karısını. Bir süredir durulmuştu ama işte arkadaşları sürekli yaptıklarını anlatınca bir süre sonra cesaretlenmişti tekrar, evde de artik durumlar eskisi gibi degildi. Karisi varsa yoksa cocuklariyla ilgileniyordu. Görünen o ki bu aralar ihtiyacı vardı buna, birkaç defa daha görüşecekti bu yeni kadınla.

Tostunu bitirip arkadaşlarına 'eyvallah' diyip yerine döndü. Bugün kızının gösterisi vardı, işlerini erkenden bitirip öğleden önce çıkması gerekiyordu.

                                                          ***

Kızın gösterisi biter bitmez çıktılar.
Karısının kucağında kızlari, hızlı hızlı yuruyordu, kaşları çatık. Ne olup ne bittiğini anlamadı adam. Belkide içeride velilerden birisi ters birşey söylemişti karısına. Küçük kızı arabaya bindirip oto koltuğunu bağlamasını izledi. Kapıyı kapatınca yüzyüze geldiler.  Karısı yüzünde allak bullak bir ifadeyle ona baktı, kısık sesle 'Allah belanı versin hayvan herif' dedi. Eline cep telefonunu tutuşturunca afalladı ekrana baka kaldı. Neler olduğunu anladı.  Mesaj atmıştı gece yattığı kadın; "dün geceki baslangicti sana ana yemegin bir fotografini atiyorum :) " yazmis altına da ofisteki tuvallette çektiği belli olan yarıçıplak bir pozunu koymuştu. -Allah kahretsin! Bir hışımla telefonu yere firlattı. Karısı çoktan arabayı çalıştırıp uzaklaşmıştı bile. Bir an orada öylece kalakaldı. Nasıl olabilirdi bu? Kadına telefon numarasını vermemişti ki. Duştan çıktığında  telefonunun kadının elinde olduğunu hatırladı, demekki o arada almıştı numarasını. Ofiste olduğunu düşünüp mesaj atmıştı. O an kadini aramak, bütün sinirini kusmak istedi. Işten erken çıkmasaydı, gösteriyi çekmesi için kendi telefonunu karısına vermeseydi...Böyle bir şey nasıl gelmişti başına? Karısına ne söyleyebilirdi? Hemen bir hikaye bulmalıydı. Bir arkadaşı ona şaka yapmıştı mesela? Yada başka birinin sevgilisiydi kadın. Kendi bile inanmadı hikayelerine. Omuzları çöktü. Kaldırımın kenarına oturdu, başını ellerinin arasına aldı. Bu işten sıyrılmanın bir yolu yoktu.


                                                     ***

2 hafta bir ruh gibi dolaştı karısı.
Süre uzadıkça affedildiğine inancı daha da arttı.
Sadece bu sürede burnu sürtsün istiyordu kadın. O da karısına istediğini verdi. Akşam eve erken geldi, gelirken çiçekler aldı. Çocuklar yatınca karısının sevdiği filmlerden koydu. Hiç maç izlemedi. Çok kibar ve uyumlu davrandı. Birkaç defa yemeğe çıkmalarını önerdi ama kadın reddetti. Ama bu moralini pek bozmadı. Bir arkadaşı en kritik olan ilk birkaç gün demişti. O arada çekip gitmezse terketmeyecek demektir.

Böylece iki haftayı devirdiler. Artık yavaş yavaş rahatlamıştı. Karısı o gün 'Akşam konuşalım' diye e-mail attığında , bir oh çekti 'Tamam' dedi kendi kendine 'olayı iyice kafama kakacak ve konu kapanacak. "Ben eve gider arabayı alırım ve restaurantta buluşuruz" dedi kadın. Söylediği restauranta özel günlerinde giderlerdi, orada görüşmek istemesi adamı daha da keyiflendirdi. Akşam çıkışta asansör beklerken ıslık çalıyordu keyifle. Taksiye atladı. Boğaz manzaralı bir masada oturuyordu karısı. Dalgın dalgın denizi seyrediyordu. Eğildi yanağına bir öpücük kondurdu. Kadın irkildi, geri çekildi. 'Korkma canım benim' dedi adam. Karısının karşısına oturdu. Hava henüz kararmamıştı. Restaurant neredeyse bomboştu. Kadın garsona el salladı. Garson bir kadeh rakı getirdi adamın önüne koydu. 'Sen içmiyor musun hayatım?' dedi adam.


Kadın derin bir nefes aldı. Avcunu açtı, içinde arabasının anahtarları vardı. Masaya birakti.

'Arabanın arkasında iki bavul dolusu eşyan var. Seni bir daha evde görmek istemiyorum. Avukatımla konuştum bu hafta içinde belgeler elinde olur. Çocuklara şimdilik iş seyahatine çıktığını söyledim.'

Adamın şaşkın bakışları altında ayağa kalktı. 'Seni yeterince şaşırtabildim mi? Gerçi sen sürprizler konusunda her zaman benden daha başarılıydın. Eğer bu akşam eve gelmeye kalkarsan polis çağırırım'

'Hoşçakal.'
 

 
Toplam blog
: 19
: 7227
Kayıt tarihi
: 31.07.12
 
 

2011 Eylül'den beri Londra'lı. Evli, yeni ev hanımı, eski çalışan, fotoğraf ve gezip yeme-icme ha..