Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '09

 
Kategori
Edebiyat
 

AHMET GÜÇSAV ve POLİTİKA / Abdülkadir Güler

AHMET GÜÇSAV VE POLİTİKA ( 6)
Abdülkadir Güler
Avukat ve yazar Ahmet GÜÇSAV’ın hayat hikâyesinde belirttiğimiz gibi Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Selçuk’ta yaşarken 1938 yılında annesini kaybediyor. Daha sonra İzmir’e gelip yerleşmişler. 1946 yılında Demokrat Partinin saflarında politikaya girdi. 1948 yılında Söke’ye gelip yerleşti. Bu arada Söke’de bir yazıhane açtı. İl yönetim kurulunda görev aldı. Adnan Manderes, Ethem Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Feyzi Lütfi Karaosmanoğlu ile tanıştı. Parti çalışmalarının yanı sıra yerel basında politika ile ilgili yüzlerce makale yazdı. Bunların hapsinden örnek vermek bu kitabın hacmi bakımından olası değildir. Ancak politika plâtformunda edindiği deneyimlerle ilgili yazılarında birkaç örnek vermekte yarar vardır.
28 Mart 1974 tarihli Söke Ekspres Gazetesindeki köşesinde “SİYASET MANTIĞI” başlıklı yazısında aynen şunları yazıyor:

“ Bizde politika mantığı nedense anlaşılmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin en hararetli zamanlarında bakarsınız milletvekilleri karşınıza çıkagelmiştir. Bir çeşit seçim propagandası yapılmaktadır. Oysaki meclislerde yığılan işler ilgi ve sonuç beklemektedir. İlçelerde parti binalarına çağrılan sözde memleket meselelerini tartışmadıktırlar. Gerçekte ise esen havalar bambaşkadır. Bilindiği gibi millet vekilleri partinin değil, doğrudan doğruya ulusunun temsilcileridir; bunların yapacakları konuşmalar da genellikle belediye salonları gibi umumî yerlerdir. O zaman dinleyiciler yalnız partinin kayıtlı üyeleri değil bütün halk olacaktır. Memleket meseleleri de daha ilginç bir havaya girecektir. Eleştirilecektir. Bu tutum, işe yetenekli olanlar için daha yararlıdır. Çünkü başka partilerden olanlar ya da bağımsızlar ileride onlara oy verebilecektir. Bununla birlikte il veya ilçelere gelen ve hatta köylere giden milletvekili ile senato üyelerinin bazı ziyaretlerde bulunması bir nezaket icabıdır.”[1]

ÖRNEK POLİTİKACI NASIL OLMALIDIR?
Ahmet GÜÇSAV, “Örnek Politikacı”[2] başlıklı makalesinde “Bir ülkede siyasî hayat yani yönetici kadrolar ne kadar düzgün ve üretken olursa o memleket kısa zamanda kalkınır. Politika bir yönetim bilimi, hatta sanatı olduğuna göre bu yoldaki eğitim ve ahlâk kurallarına önem vermek zorundayız. 1946 yılından beri demokrasinin davulunu çalıyoruz.” diyor rahmetli Ahmet GÜÇSAV.

Örnek politikacıdan söz ederken 5 Şubat 1993 tarihinde bir trafik kazası sonucu kaybettiğimiz rahmetli Adnan Kahveci’den söz ediyor. Burada değerli politikacı Adnan Kahveci’yi saygıyla andıktan sonra sözü yine politika arenasında at koşturmuş Ahmet GÜÇSAV’a vermek istiyorum. ÖRNEK POLİTİKACI başlıklı makalesinde aynen şunları yazıyor:

“Bilindiği gibi 5 Şubat 1993 tarihinde Türk siyaset dünyası bir kutup yıldızını kaybetmiştir. Bolu yolunda geçirdiği trafik kazası ile kızını ve eşini kaybeden Adnan Kahveci, onlarla birlikte başka bir dünyanın manevî varlıkları olmuştur. 1991 yılı milletvekili seçimlerinde ANAP’tan İstanbul adayı olan Kahveci’nin tercihli oy pusulası ile liste başı olduğu, yani İstanbul’dan saylav çıktığı bilinmektedir. Ona oyun oynamak isteyenler kendi oyunları ile yenilmişlerdir. Çünkü Adnan Kahveci, rahmetli Özal’ın gözdelerinden biri olduğu halde acı tenkitleri ile ikinci sıraya düşmüş ve fakat giriştiği haklı uğraşılardan geri dönmemiştir. Bunlardan biri Özal’ın eşinin aşırı hareketleri, oğlu Ahmet’in büyük serveti ve diğer çocuklarının da hoşa gitmeyen yani kamuoyunda beğenilmeyen davranışları idi.

Adnan Kahveci Meclis’e girince bazı milletvekillerinin aynı ay için çift aylık alması, yani yeniden seçilmesiyle güya bu hakka sahip olması karşısında fazilet (erdemlilik) savaşı vermiştir. Daha sonra fazla alınan aylıklar hazineye geri dönmüştür. Ayrıca Sayın kahveci, milletvekillerinin haksız olarak aldıkları aşırı aylık, yolluk, ödenek ve kredilerin de karşısında olmuştur. Bu yolda siyasî tarihimize geçecek erdemli konuşmalar yapmıştır. Daha doğrusu partilere siyasî ahlâk ve eğitim dersi vermek istemiştir.”

SİYASETİN TEMEL TAŞLARI
Demokrasi, dünyadaki devlet şekillerinin en güzellerinden biri ve üstelik birincisidir. Rusya bile komünizmi, bütün baskılara rağmen 70 yıldan fazla yaşatamamıştır. Çünkü bu rejimin temelinde korku vardır, katı bir disiplin vardır. İnsan tabiatı ise böyle şeylere pek dayanamaz. Bir gün gelir, ruhsal bir patlama olur ve bütün dengeler bozulur: Devlet otoritesi diye bir şey kalmaz.

Siyaset insanları ve dolayısıyla onların kurduğu devleti idare etmek sanatı olduğuna göre, temelde her şeyin sağlam olması lâzımdır. Politikada ham armudu kimse sevmez, olgunlaşmak gerektir.

Onu bir meslek gibi göremeyiz. O bir ilim ve sanattır. İlim ise amel içindir ve maksatla kazanılır. Ziya Paşa “Aynası iştir kişinin lâfa bakılmaz, şahsın aklının rütbesi sonunda görülür.” derken olgun ve yapıcı insanları kastetmiştir. Bazı bilginlere göre, “Dünya üç gündür: Dün, bugün; yarın. Dün geçti, yarın belli değil, öyle ise bugün için yap.” demişlerdir.

Politika insanları idare etmek sanatı olduğuna göre güzel bir şeydir. Temelinde seçim ve seçilmek yatar. Çok yönlüdür. Çeşitli konuları ve derinlikleri vardır. İnsanı çeken tarafları olduğu gibi üzen yanları da eksik değildir. İktidar bazen en iyileri bozabilir. Onun için sağlam bir karakter ister. Derin ve geniş bilgi ister. Ve bazı ilkelere (prensiplere) uymak ve sarılmak ister.

Nitekim bundan 2000 yıl kadar önce eski Yunanistan’da filozof Aristo: “Politika ile uğraşmayanlar, bu ilgisizliklerinin cezasını, kendilerinden daha aşağı insanların yönetimine girmekle çekerler.” demiştir. Ve böylece bütün insanlara bir ders vermek istemiştir. Eskiden “sazı, sözü olmayan derviş olamaz, bir lokma, bir hırka ile kendi inançlarını yaymak için kök köy dolaşamaz”mış. Bizim halk şairimiz Yunus Emre bile dervişliği öven şiirlerinde, kendisine bir pay çıkarır ve “Sen derviş olamazsın” diye yergiler düzermiş.

Bugünlerde Söke’miz çeşitli partileri ile siyaset denizine girmiştir, soyunmuştur. Bu denizdeki yarışın ne şekilde biteceği, yüzücülerin gayretin ve yeteneğine bağlıdır. Usta yüzücüler acemi yüzücüleri geçeceğine göre, işin içine hile karıştırmamak gerekir.

Siyasette ne kadar şeffaf, “içi dışı bir” olabilirsek, bu derin ve geniş olan dünyada o kadar kazançlı çıkabiliriz sanıyorum... [3]

Oysa politika zevkli ve yararlı bir iştir. İnsanın çevresi bilgi ve görgüsü artar. Manen daha güçlü oluruz. Bazen maddî yönden güçlenmeler olsa da bunun sonu, eğer doğru yollardan gidilmemiş ise pişmanlıktır. Cumhurbaşkanı olsanız bile sizi bir gün sorguya çekerler ve ipe kadar götürürler. Siyasî tarih bu gibi olayların acı örnekleri ile doludur. Eğer bir takım ayaklanmalar olursa, bunda mantık ve vicdan da aranmaz.

Memleketimizin demokrasi tarihinde üç büyük kesinti olmuştur. Bunun sebepleri neydi acaba? Milletimiz bilinçli olduğu için, geçici nitelikte olan bu “idareye el koyma işleri” kısa zamanda bitmiş, yeniden demokrasiye dönülmüştür.

SİYASETTE UZAĞI GÖRMEK
Genel tanımı ve eski deyimi ile siyaset, bir basiret ve cesaret işidir. Uzağı göremeyen ve yarını bugünden keşfedemeyen bir insanın siyasetle uğraşması, havanda su dövmeğe benzer.

Kendisine ve çevresine yazık olur. Çünkü siyasete soyunmak kolay bir iş değildir. Maddî ve manevî fedakârlık ister. Kaynak ve olanak ister. Takımı kurmak ve yönlendirmek için kaptanlık ister. Bilgi, görgü ve deneyim ister.

Kısacası bu politika değirmeni ister oğlu ister. Atalarımız ne güzel söylemişler: “Dibini görmediğin suya girme.” diye... Ama biz, genellikle dolduruşa gideriz. Kendimizi tartmadan başkalarının sözüne kanarız. Hemen hiçbir işte derin araştırmalarımız yoktur. Gerçekleri bulmakta bilimsel yollar denenmez. Ve böylece, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oluruz. Siyasete girmemek için de bir sürü öğütler ve ters görüşler alırız.

Gerçekte bu gibi çıkışlardan ders almak ve dolayısıyla memleketi iyi idare etmek lâzımdır. Fakat bizde politika bir bakıma iktidar savaşı şeklinde sokulmakta ve halk bazı normal çekişmeleri “koltuk kavgası” olarak değerlendirmektedir. Bu yanlış düşünceyi milletin kafasından silmek gerektir. Ve bunun için de siyasette çıkar ve koltuk kavgası değil, hizmet ve başarı yarışı bulunduğunu milletimize göstermek zorundayız. Aksi halde mutlu bir Türkiye yerine mutsuz insanlar topluluğu yaratmış oluruz. Bunun için de sözlerimizle davranışlarımızın bir sorumluluk bilinci içinde üstün tutulması kaçınılmazdır, sanıyoruz. Atatürk’ün yönetimle ilgili şu sözlerini anmakta fayda vardır: “Türk Ordusu yenildi derlerse inanmayın; yenilen komutandır" (yani kötü idare).4


[1] Ahmet GÜÇSAV, Söke Ekpres Gazetesi, 28 Mart 1974.

[2] Ahmet GÜÇSAV, Yeni Söke Gazetesi, 8 Şubat 1995

[3] Ahmet GÜÇSAV, Yeni Söke Gazetesi, 3 Şubat 1994
(4) Sökeli bir Güzel Adam Ahmet Güçsav- Abdülkadir Güler. Söke- 2001..s. 37-38.

 
Toplam blog
: 2227
: 832
Kayıt tarihi
: 27.06.09
 
 

1946 Mardin ili, Kızıltepe ilçesi'nin Esenli köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Kızıltepe'de bit..