Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Aidiyet ama nereye? Niye?

Aidiyet ama nereye? Niye?
 

Toplumsal ilerleme el ele vermekle mümkün


İnsanların çoğu tek başlarına kendilerini güçsüz, savunmasız, yetersiz, yalnız hissederler ve özellikle bir şeyleri bilmediklerinden, birilerine hükmedemediklerinden, kendilerine dokunulmasından korkarlar.

Sınıfsal ya da sosyokültürel yapıları fark etmez. Bu nedenlerle sürekli olarak etraflarına mesafeler koyarlar. Artık kentlerde “günaydın” ların azaldığının farkında değil miyiz?

Bu korkulardan, savunmasızlıklarından kurtulabilme duyguları sebebiyle, bağdaşabildikleri bir yerlere ait olmaya bakarlar.

Oraya ait olunca kendilerini daha iyi ve güvende hissederler. Bireysel olarak zayıftırlar, genel olarak güçlü olduğuna inandıkları bir düşüncenin ya da kalabalığın içinde bulurlar kendilerini.

Kişinin kendisinden daha büyük ve daha güçlü bir oluşumun içinde olması, onun aslında hiç de kendisini ait olmadığı bir kalabalıkla birlikte olunca kendini önceki durumundan daha güçlü hissetmesine sebep olur.

"Kolektif coşkunluk" halinin bir yönü güçlülük hissidir. Hem bireysel hem de kolektif güce sahip olduklarına inandıkları zaman, yaşadıkları “güçlülük” duyguları onları son derece tatmin eder

Kendisine ait olmayan fanatik disiplin, sıra dışı bir özgüveni ve cüreti teşvik eder. Her türlü cemaatler, ideolojik yapılar, spor kulüpleri, “falan” köyü dernekleri ve diğerleri bunlardandır.

Bu yönteme başvurmak, toplum içinde bölünmelere yol açar.

Bu gurupların, muhakkak bir veya birkaç karşıt gurubu vardır. Bunlarla mücadele etmek ve en güçlü gurup olma yarışında emek vermek, bağırmak, "çığırmak" hatta kavga etmek gerekir.

Aslında hiç de vakıf olmadığı fikirlerin arkasında durup savunmak, parasal veya zamansal fedakarlıkta bulunmak bu kişiyi ait olduğu gurubun içinde terfi etme duygusunu da tatmin eder.

Bütün bunların sonucu olarak aynı ülke hatta aynı çatı altında anlamsız ayrışmalar ve gereksiz tartışmalar yaşanır. Aynı aile ile içindeki fertler, aynı ülke vatandaşları ayrı düşer ve aralarında mücadele ve münakaşalar oluşur.

Halbuki, gerçek yaşamın içinde, bu enerjinin harcanması gereken somut ve faydalı çıktılar üreten işler ve yerler vardır.

Ülke toplumumuzun bir eli yağda bir eli balda değildir ki...

Fanatik kulüp maçlarının taraftarlık münakaşaları saatler hatta günler alır.

Aslında toplumun özüne ait olmayan, sadece bu aidiyet duygusunun tatmininden başka hiç bir şey olmayan sığ ideoloji tartışmaları, bazı kentliler arası anlamsız, hiç bir amaca hizmet etmeyen mücadeleleri ve daha nicelerini izliyoruz.

Öte yanda, bakıyoruz ki dünyada "böl ve yönet” politikası uygulanmaktadır.

Peki, toplumun bütününü kapsayan ve hiç bir ferdi ayrı tutmayan, ait olunacak bir yer yok mudur?

Var tabi ki. Ancak buralar bazı zevkleri tatmin etmiyor. Kavga yok, münakaşa yok, itiş kakış yok, yenme ve ezme zevki yok.

Zaman, emek ve fikirler neden buralara yönlendirilmez. Çünkü değmez. O gün bir tatmin vermez buralar, maddi bir kazanç ta elde edilmez buralarda. “Benim ait olduğum yer daha güçlü bak biz sizii geçtik” diye ezilecek kimsede yoktur buralarda. Eğlenilmez de. Aidiyet duygularını tatmin eden yapılara girmek ve oradaki varlığını sürdürmek için gelirlerden epeyce harcama yapılır.

Maçlara gidenler veya falan tv yayın kaynağına aylık ödentiyi verenler, siyasi yapılanmalara dahil olanlar, bölgesel ve ayrıştırıcı, adıyla bağdaşmayan falan yerini kalkındırma derneğine (kıraathanesine) üye olanlar çoktur.

Bütün toplumu kucaklayan toplumun bir sorununu esas alan herkesin gönlüne, ilgi alanına uygun bol çeşitleri olan sivil toplum kurumlarına dahil olan kişi sayısı pek az. “Ben toplantılara gelemem ki.”, “hiç vaktim yok.”, “bunca işin arasında bir yardımım dokunamaz.”, “ben ekmek parası peşindeyim.”, “ ben bu işleri sevmem.” , ” sorumluk alamam.” ve nice daha sözleri işitiyor bu kurumlara emek verenler.

Ama bir futbol maç biletinin kaç tl olduğunu, Bu maça kaç saat vakit ayrıldığını, tartışmalarına ne denli sevgiyle katıldığınızı biliyoruz. Öte yandan kısır siyasi tartışmalardan içinde bulunanları da biliyoruz.

Bu tartışmalardan hiçbir somut çıktı üretilmediği onlarca yıldan beri ortada. Bazı cemaatler! kime ve neye hizmet eder! Doğrusu bunu pek bilmiyoruz. Ama parasal olarak buralara daha cömert olunduğunu, eğlenceye olan düşkünlüğümüzü, eğlenceye ayrılan bütçeleri biliyoruz.

Halbuki, herkese göre ve Doğaya, Ekonomiye, Barışa özetle direk olarak bize hizmet veren yüzlerce sivil toplum kuruluşu var. (GOOGLE da stk lar veya sivil toplum kuluşları yazarsanız hepsi önünüze çıkacaktır.)

Bu kurumların çatısı altında el ele tutuşmalı, bu kurumlara destek verilmelidir. Aksi halde ilerisi hüsrandır.

Çünkü siyaset yoluyla fazla bir toplumsal ilerleme kaydedilmediği ortada. O halde sivil topluma düşüyor görev. Yani herkese!

Bülent Selen

 
Toplam blog
: 89
: 985
Kayıt tarihi
: 09.07.10
 
 

Marmara Üniversitesinde  İşletme okudu. İstanbul Üniversitesinde yüksek lisans yaptı.  Dış Ticare..