Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '09

 
Kategori
Siyaset
 

Ak, ak, ak!... Laf, laf, laf!...

Ak, ak, ak!... Laf, laf, laf!...
 

Başbakan seçim sürecinde meydan meydan dolaşarak, halkın önüne çıkıyor, avazı çıktığı kadar bağırarak aklına gelen herkesi eleştiriyor. Hakkıdır. Ama sesi bu kadar gür çıkan bir Başbakanın kimi tavırları incelendiğinde insanın gülesi geliyor. Gelin, gür sesli, Kasımpaşalı Başbakanımızın, muhalefet, hukuk ve basın karşısındaki tutumlarını biraz inceleyelim...

Muhalefet:

Gerçek bir demokraside parti liderlerinde televizyonda karşılıklı tartışmalarından, birbirleri hakkındaki iddiaları dile getirmelerinden, bu iddiaları cevaplandırmalarından daha doğal bir şey yoktur. ABD seçim sürecinde hepimizin imrenerek izlediğimiz tartışamaları hatırlayın; iki adayın halkın önünde, saygı çerçevesi içinde kozlarını paylaşması yanlış, kötü, kabul edilemez birşey mi?

Asla!

Anamuhalefet lideri Deniz Baykal seçim sürecinin başından beri Tayyip Erdoğan’ı, televizyonda açık oturuma davet ediyor; izleyiciler önünde, halk önünde karşılıklı kozlarını paylaşmaya çağırıyor.

Bu, kendine güvenen bir siyasetçi tutumudur.

Peki Başbakan bu çağrıya karşılık ne yapıyor? Bırakın kendisi Baykal’ın karşısına çıkıp tartışmayı, belediye başkan adaylarına, partililerine de rakip adaylarla tartışmaya girmemelerini buyuruyor.

Türk halkı, ama en başta bizzat AKP’liler, bu tavrı sorgulamalıdır. “Fatih” ilan ettikleri, “Kasımpaşalı”lığıyla övündükleri, Peres karşısında sergilenen tiyatrodan sonra “Cesur Başbakan” çığlıkları ile karşıladıkları kişinin; kendi ülkesinde ana muhelefet partisi başkanı karşısına çıkmaktan neden kaçındığını, bu anormalliğin sebebini kendilerine sormalıdırlar.

Hukuk:

AKP, iktidara geldiği 2002 seçimleri öncesi Türk halkına dokunulmazlıkları kaldırma sözü vermişti, ancak yedi yıldır bu sözünü tutmuş değil. Yine CHP lideri her fırsatta dokunulmazlıkların kaldırılmasını önerdiğinde, AKP ve Erdoğan kanadından binbir bahane öne sürüldü yıllarca. Sonunda Baykal, çok akıllıca bir hamle ile, ‘Şartları sen belirle, nasıl istiyorsan, ne diyorsan o olsun, gel şimdi bu dokunulmazlıkları kaldır’ dedi. Bu bir nevi AKP’nin ardına saklandığı binbir bahanenin boşa çıkartılması idi ve ne AKP’den ne Erdoğan’dan, Baykal’ın bu teklifine karşı bir ses çıkmadı, çıkamadı.

Konu bununla da sınırlı kalmadı. CHP milletvekili Atilla Kart, sorunu AİHM’e taşıdı ve kendisininde dokunulmazlıklar nedeniyle Meclis’te dosyasının bulunduğunu, ancak bu dosya nedeniyle, hırsızlık, kalpazanlık gibi kimi suçlarla itham edilen dosya sahibi milletvekilleriyle bir tutulduğunu söyleyerek, yargılanıp aklanabimesi için dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle dava açtı.

AKP hükümeti, müthiş bir çaba ile, Kart’ın dokunulmazlığının kaldırılmaması için AİHM’de yapılabilecek ne varsa yaptı hala da yapıyor.

Neden?

Çünkü, Atilla Kart’ın dokunulmazlığı kaldırılırsa, başta Başbakan olmak üzere, birçok AKP’li milletvekiline yargı yolu görünecek. Bu yol artık açılacak. İşte AKP bunun korkusuyla Kart’ın başlattığı süreci durdurmaya çalışıyor.

Yani, Erdoğan ve AKP, muhalefetin karşısına çıkmaktan kaçındığı gibi, yargı karşısına da çıkmak istemiyor.

Basın:

Başbakanın, devletin uçağını açılış bahanesi ile kulandığı, miting yolculuklarında birinde, Diyarbakır dönüşü uçakta çekilen fotoğrafı hatırlayacaksınızıdır. Başbakanın uçağına kabul ettiği gazeteciler, Türkiye, Star, Zaman, Yeni Şafak, Sabah, Vakit, Bugün gibi gazetelerin, yani tamamıyla iktidar yandaşı gazetelerin kadrosunda yer alan isimler.

Birkaç gün önce 24 adlı haber kanalındaki komediyi hatırlayın, Başbakan gazetecilerin karşısına çıkıyor, karşısına çıktığı üç gazeteci de 24-Star patentli ve bunların ikisi, Şamil Tayyar ve Mustafa Karaalioğlu, ilginçtir ki neredeyse AKP’yi en fanatikçe destekleyen iki gazeteci.

Başbakan, neden muhalif basından çekiniyor?

Neden muhalif basının kendisine yönelteceği sorulardan köşe bucak kaçıyor?

Bunun ötesinde aynı Başbakan, karşısına çıkmadığı, sorularına muhatap olmak istemediği basına dair, meydanlardan halka ‘Bu gazeteleri okumayın, almayın’ telkinlerinde de bulunuyor. Halkın, ülkede olup bitenleri, AKP’nin ve Erdoğan’ın neler yaptığını sadece ve sadece yandaş basından takip etmesini diliyor.

Ayrıca, yine kendisine biraz olsun muhalefet eden basının üstüne maliye kozunu kullanarak nasıl yürüdüğünü de lütfen herkes hatırlasın.

Sonuç olarak, Başbakan, muhalefetin, hukukun karşısına çıkamadığı gibi muhalif basının da karşısına çıkmıyor.

Sonuç:

O halde, ben, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu Başbakandan ve partisinden şüphelenme hakkına sahibim. Popülist söylemlerle, halk karşısına çıkıp istediği kadar avazı çıktığınca bağırsın: ‘Ak, Ak, Ak...!’

Laf, laf, laf!

Ben, muhalefetten, hukuktan ve basından kaçan biririnin “ak”lığına inanmam!

Kimse kusura bakmasın...

(www.taylanozbay.com)

 
Toplam blog
: 74
: 1874
Kayıt tarihi
: 06.05.07
 
 

Zonguldak’ta doğdu. On altı yaşından beri çeşitli yerel, bölgesel ve ulusal gazete-dergilerde, ay..