Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '09

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

AKP’nin “ekonomik mucizesine” inanan Yiğit Bulut kendi yazdıklarına inanabiliyor mu?

AKP’nin “ekonomik mucizesine” inanan Yiğit Bulut kendi yazdıklarına inanabiliyor mu?
 

http://www.bizimtava.com/image/haber/Resim_1254728845.jpg


Son dönemlerin en göz önünde olan isimlerinden bir tanesi, belki de en önde geleni Yiğit Bulut. Tartışma Yiğit Bulut’un fikir ve söylemlerindeki akıl almaz değişiklikle alakalı. Yiğit Bulut Vatan Gazetesinden ayrılmazdan kısa bir süre önce Yiğit Bulut değiştin eleştirilerine Rahat olun; Laik, üniter, tam bağımsız bir Türkiye rotamdan “kıl” kadar şaşmadım, şaşmayacağım, can bedenden çıkmadıkça... 15.06.2009 diye cevap vermişti. 16.10.2009 tarihinde Habertürk gazetesinde. "Türkiye bölünmüyor!" Büyüyor ve "yeni dünya düzeninde" üçüncü merkez olma yolunda çevresini de "içine alacak" şekilde "evrim" geçirmek üzere hazırlanıyor. Türkiye "süper güç" olma yoluna giriyor derken 01.12 2009 tarihinde Habertürk gazetesindeki yazısında ise Hükümeti 'suçlayıp' büyük resmi 'kapatıyorlar'! diye ‘operasyon medyası’ Türkiyede yaşanılan bütün kötü şeylerin sebebidir diye bir sonuca vardı. Artık buna zirve mi diyelim yoksa nirvanaya ulaşmakmı diyelim ben karar veremedim.

Aşağıya Yiğit Bulut’un Vatan gazetesinde değişik tarihlerde yazdığı bu gün başarılı bulduğu, Türkiye’nin kurtuluş reçetesi olarak gördüğü hükümet ve uygulamalarına ilişkin ibretlik yorumlarından bir demet sunuyorum. Bakalım siz nasıl bir senteze varacaksınız.

Sıcak para, ülkenin iliğini-kemiğini 2001 krizi sonrasında Kemal Derviş’in kurduğu, sonraki hükümetlerin desteklediği yapı içinde, o günden bugüne kadar, tam tabiriyle “emiyor”... Bunu görmeyenler veya “aracı” olanlar, “gizli ajandalarını” uygulamaya çalışıyorlar... Ve en kötüsü yaptıklarını eleştirenlere de “milliyetçilik” dersi veriyorlar! Ben size gördüğümü söyleyeyim ülkemiz “maddi-manevi” her alanda yıpranıyor ve bu yıpranma yakında “rendelenmeye” dönüşecek! Ben gariban bir “yazarım”, sadece yazarım gözleri olanlar “okurlarsa”! 22.08.2008

Kendi ideolojisini vatandaşa pazarlayan “her partiye” oy veren Türk vatandaşı şunu çok iyi bilmeli; dünya konjonktürüyle paralel “oy verdikleriniz” geçici başarılar kazanabilir, bunu kendi başarısı gibi pazarlayabilir ama aslında devleti dönüştürme uğruna verdikleri mücadelenin her dakikası “Türkiye’ye çok zaman kaybettiren ve geleceğimizi” yiyen adımlardır. Dünya standartlarında vatandaş olmak istiyorsanız ideolojik partilere asla oy vermeyin...

İdeolojinin günlük hayatımıza bulaşmadığı, Atatürk’ün gösterdiği medeniyet hedefine ilerleyen bir devlet, bir hayat özlüyorum. Bu benim, sizin, bu ülkedeki herkesin hakkı... Yazıdan alıntılar sonrası tek bir cümle ile bitirmek istiyorum;

UYANIN! UYANIN! UYANIN! 24.03.2008

Emeklilik ile ilgili tartışma aldı başını gidiyor. Başbakan eleştirilere dahi tahammül edemiyor. Dün çok güzel ve tatmin edici bir cevap verdi; “yalan söylüyorlar”... Ben de vatandaş olarak derin bir “oh” çektim, yalan söylüyorlarmış!

Sevgili dostlar, kim yalan söylüyor takdirini sizlere bırakıyor ve bu köşede “çok uzun süredir” paylaştığımız “Avrupa’daki emeklinin parasını Türk çalışanlar ödüyor” yazılarını hatırlatarak, geldiğimiz nokta gayet “normal” diyorum... Küresel sermayenin Türkiye için “biçtiği” modelde “Türk halkı için emeklilik yok”... Modelde “emekli olmuş Türklerin giderlerini karşılayacak bir kaynak yok”... Model, “sıcak paranın” Türk çalışanını mümkün olduğunca çok “işler halde” tutup, gelirini “küresel kaynaklara aktarması” üzerine kurulmuş...

Sevgili dostlar, yazıdan alıntılar ile “içine düştüğümüz küresel” kapanı hatırlattıktan sonra gelelim “emeklilik tartışmalarına”. Durum çok açık ve net; bu model Türk insanının yani küresel sermayenin “çalıştırıp” emeğini “faiz olarak” transfer edeceği “insanların” emekli olmasını öngörmüyor. Yaşadığımız tartışmanın özü bu. Küresel sermaye emrediyor, son düzenlemeler ile “modele uygun” olarak emeklilik haklarımız “yok ediliyor”. Kim yalan söylüyor “varın, siz karar verin”... 13.03.2008

Sonuç 1: Ben 2003 yılından beri her ortamda söylüyorum. Hadi beni boş verin, ben garip bir gazeteceyim... Bu özelleştirmeleri yapan, ne var-ne yok satan AKP’yi kuran dört isimden biri söylemiyor, adeta feryat ediyor; Türkiye “elden gidiyor” diye...

Son söz: Türkiye, çok kritik bir sınırda, şirketlerin ve özellikle reel sektöre kan pompalayan bankaların, bu noktadan sonra satışına-devrine “izin verme” konusunda “görünmez eli” devreye sokmalı ve sınırların aşılmasına asla ama asla izin vermemeliyiz... Ortaya çıkan model çok açık ve net; toprakların sahibi olduğunu iddia eden bir halk, sadece hizmet sektöründe çalışan aynı halk, şirketleri tamamen yabancılar tarafından kontrol edilen ve kârı yıl sonunda onların cebine transfer edilen bir yapı... Adı “Türkiye” ama içi 2003 sonrası var olan siyasi otorite tarafından boşaltılmış bir Türkiye... 21.02.2008

Sevgili dostlar, artık işin dozu kaçtı. Belki farkındasınız, belki değilsiniz ama “sistem artık” demokrasiden “faşizme” doğru kayıyor. Özellikle AKP, MHP “işbirliği” içinde gittiğimiz “güzel yol” da işe ayrı bir “anlam ve güzellik” katıyor...

Sonuç: Konuyu fazla uzatmayacağım. Türkiye adına “çok ama çok endişeliyim”. Benim ve benim gibi “ideolojik olmayan” ortalama Türk vatandaşlarının, gidecek başka yerimiz yok... İçine girdiğimiz yol, her kurumun başına ve kadrolarına “bizden” mantığıyla atama yapılması, her yeri kontrol edelim çabası, 1923’te döşenen raydan “makas atlatma denemeleri” ve en vahimi bunları eleştiren basın kuruluşlarına ve mensuplarına “ağız dolusu” hırslı saldırılar; hedefin “ne” olduğunu net olarak gösteriyor... Sevgili dostlarım, bu ülke bizim. Bu ülke “Cumhuriyet çocuklarının” . Bu ülke “muasır bir medeniyet olmak” isteyen her Türk vatandaşının... Ülkemize sahip çıkalım, çok ama çok geç olmadan...14.02.2008

Peki bu tren artık nereye gider?

Gideceği tek bir yön var; bilinmez...

Geçeceği duraklar da bariz; Orta Çağ karanlığı, taassup, gericilik, ekonomik sömürülme ve “yolcularının artık vatandaş değil kul” olduğu bir yapı... 12.02.2008

Soruya verdiğiniz cevabı duyar gibiyim; “Türkiye’de 2001 sonrası yapılanları yaparsınız, ülkeyi batırırsınız.”

Cevap çok net olmakla birlikte konuyu farklı bir açıdan ele almak ve araştırmacı-yazar Ersal Yavi’nin “Bir Ülke Nasıl Batırılır” kitabından sizlere bahsetmek istiyorum. Son günlerde bir kez daha okudum. Moraliniz bozulmasına ama Osmanlı’nın son dönemi içinden geçtiğimiz sürece çok benziyor.

Olaylar sorgulanmıyor, kavramlar peşin olarak kamuoyuna dayatılıyor, dışarıdan gelen her şey “iyiyken” içeride “özgüven” her gün kırılıyor. Kamuoyu “suni” tartışmalarla sürekli “bölünüyor.”10.08.2008

Sonuç: Türkiye’ye bir şey olmuyor diyenlerin “cehaletine mi” yoksa Türk halkını aptal yerine koymalarına mı üzülsek karar veremedim. Her ne amaçla yapıyorlarsa yapsınlar ama şunu çok iyi bilsinler; “Türkiye’yi bu denklem üstüne oturtup, iliğinin kemiğinin sıcak para baronları tarafından emilmesine yol açanlar, sessiz kalanlar ve yataklık edenler”, gün gelip bunun hesabını bu ülkenin insanlarına, kurumlarına verecekler!

Not: “Bir şey olmuyor” diyenlere son biz sözüm daha var; dalga boyu düşük olduğu için “zararsız” sandığınız dinamik, böyle gideme... Gün gelecek “son marjinal fayda damlası da yabancıların” kasasına transfer olduktan sonra, artık işlerine yaramayan bu sistemi “patlatacaklar”...

İşte o gün, insanların işsiz kaldığı, faizin kontrol edilemediği, doların resim çizdiği gün; sizler “çaresiz gözlerle çevreye bakıp, son 4 yıldır attığınız” yalanların altında ezileceksiniz... Sizlere bir şey olmayacak, İngiliz vatandaşı olanlar; ülkelerine, Suudi Arabistan Kralı’nın arkadaşları; Kral’ın eteğinin altına veya sarayına gidecek... Ama geride “Cumhuriyet birikimleri özelleştirme adı altında satılmış, varlıkları dört yılda sıcak para baronlarına teslim edilmiş, Cumhuriyetin temel niteliklerine su katılmış” bir enkaz kalacak!

Ve işin kötüsü de o enkazı toplamak “yine bizim gibi, gidecek başka bir yeri olmayan”, bu ülkenin sade vatandaşlarına düşecek! 08.02.2008

Soru 3: Değişen ve küreselleşen dünyada bana göre ‘sözde büyür görünen’ Türkiye, ‘İyi yolda ilerliyor’ denebilir mi?

Cevap 3: Türkiye’de bazıları özellikle ‘propaganda’ yapma derdinde olanlar. Türkiye’nin iyi yolda olduğunu ve ekonomisinin büyüdüğünü düşünüyorlar veya en azından böyle düşündüklerini iddia ediyorlar. ‘Mükemmel’ olduğu iddia edilen yapının üzerine kurulduğu üç temel ayak var; ithal tüketim ile büyüme, sıcak para, borçlanma-borç öteleme. Peki Türkiye’nin rakibi sayılabilecek ülkelerde durum nasıl? Söz konusu ülkeler büyüme ve sağlam ekonomiye geçiş programlarını üç temel ayak üzerine bina ediyorlar; borç konsolidasyonu, üretim ve doğrudan sermaye. Durum çok net: Türkiye ‘Aman ne güzel borçlanıyorum’ diye sevinirken, diğerleri borçlarını akılcı planlar ile konsolide edip, en azından yeniden borçlanmadan (borcu sabit kılmak bile konsolide etmektir) doğrudan sermaye girişini özendiren tedbirler alıyorlar. Türkiye ise yeniden borçlanarak, üretim yerine ithalatı tetikleyerek, konsolidasyonu tabu haline getirerek adeta sahte bir gebelik yaşamaya devam ediyor.

Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en ağır ‘bölücü, gerici, küresel’ tehdidi altında yoluna devam etmeye çalışıyor. Sorun sadece bir düzenleme değil. Herkes bir yerden çekiyor ve ilk defa “bu kadar yol aldılar”. Bu ülkeyi “olduğu gibi” seven ve “Korumak istiyorum” diyen herkese hatırlatmak istiyorum; ‘’Ne yapacaksak şimdi zamanıdır, yıllar sonra bir şansımız daha olmayacak!’ 31.01.2008

Sevgili dostlar, aylardır bu köşede, Türkiye’de finans piyasalarında yaşananların “sahte bahar” olduğunu ve tamamen “yurtdışına” endeksli bir dinamikten kaynaklandığını aktarmaya ve kamuoyunu özellikle AKP’nin “ekonomik mucizesine” inananları, yaşananları doğru analiz etmeye davet etmeye çalışıyorum. Kimilerine göre “çok karamsarım”, kimilerine göre ise “muhalifim”... 18.01.2008

Daha nice örnek verilebilir ama bu kadar örnek sanırım yeter. Soruyorum dün yazdıklarınız bunlarken bu gün operasyon medyası diye siz kimi suçluyorsunuz?

 
Toplam blog
: 166
: 1969
Kayıt tarihi
: 30.09.06
 
 

Sıcak bir Ankara yazında, 1975 yılında doğmuşum. İlk gençliğim Ankarada geçti. Üniversite yılları..