Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '08

 
Kategori
Haber
 

Aksini düşünüyorum...

Aksini düşünüyorum...
 

YÖK Başkanı Özcan...


YÖK’ten yapılan açıklamada, "<ı>Cumhuriyet’in ve dolayısıyla devletin Anayasa’da belirlenen nitelikleri, temel hak ve hürriyetlerin korunmasının ve geliştirilmesinin teminatı olup hiçbir biçimde kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılmasının gerekçesi olarak kullanılamazlar" denildi.

Ben de aksini düşünüyorum.

Anayasa’da belirlenen <ı>“devletin şekli ve niteliklerini” korumak için Anayasa’nın 13. maddesini okumak gerekir. O madde de şöyle.

<ı>II. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması<ı>

<ı>MADDE 13<ı>. – (Değişik: 3.10.2001-4709/2 md.) Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

Demek oluyor ki, YÖK Başkanının aklı bu işe ermiyor. Kendisini o makama getiren gücün maşası gibi davranıyor. Bu maddeden anlamak gereken şey, <ı>“devletin şekli ve niteliklerini” söz konusu olduğunda temel hak ve özgürlükler, koruma amacına yönelik olarak sınırlandırılabilir.

Türban konusu gündeme geldiği günden bu yana aynı savunmayı ve gerekçeleri gösteriyorum. Mesele, üniversiteye <ı>“Türbanlı” olarak gelinmesi değil, ondan sonra ne olacağı.

Bizim endişemiz o ki, bu konu giderek <ı>“İslam Cumhuriyeti” isteğine dönüşecektir. Arkasından mahalle baskısı ve daha sonra da devlet baskısı ile <ı>“Türkiye İslam Cumhuriyeti” fiilen oluşacaktır.

Bugünden de taleplerini ortaya koydukları gibi, gelecekte de <ı>“Hizmet verenler” olarak da kamu yönetiminde yer almak istemektedirler.

İşte bu noktada bizim itirazımız var.

Değilse, kimsenin inancına ve o inanca göre davranmasına, yaşamasına bir itirazımız yok.

<ı>“İnancım gereği böyle davranıyorum, örtünüyorum” ve benzerlerini ifade edenler, bu yaşama tarzlarını devletin her hangi bir kademesinde <ı>”Hizmet veren” sıfatıyla yapamazlar. Bu taleplerini <ı>“Temel hak ve özgürlük” kapsamının içine sokamazlar.

Bunu böyle bildikten sonra, diğer alanlarda istedikleri gibi giyinme özgürlüğüne sahiptirler.

Peki, istedikleri olur mu, olursa ne olur?

İsteklerini, AKP hükümeti iktidarda olduğu sürece <ı>“Bir ihtimal daha var” düşüncesi içinde sonuna kadar dillendirebilirler. Ancak mevcut Anayasa ve içindeki <ı>“Değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek” maddeleri ve <ı>“Devrim Yasaları” yürürlükte olduğu sürece böyle bir olasılığın varlığı kabul edilemez.

Hiç mi <ı>mümkünatı (olabilirliği) yok?

Var…

O olasılığı, dünya siyaset edebiyatındaki adı ile söylersek <ı>“Karşı devrim” veya <ı>“İhtilal” yapmaktan geçer.

Başarılı olursa ne ala. Yok, eğer başarı olamazsa, artık <ı>çarşaf nereye dolanır, orası malum değil.

Şimdi Dostum Şakir KARPAT’ın gönderdiği bir fıkrayı aktarayım size.

X X X

<ı>Temel aç bitap bir şekilde sürüne sürüne çölde yol alıyor, öldü ölecek... Birden karşısına bir peri kızı çıkıyor "haline çok acıdım, üç dilek hakkın var, dile benden ne dilersen" diyor.

<ı>

<ı>Temel uzunca düşündükten sonra dileğini söylüyor, "Tamam, ilk dilek hakkım şu... Bana bir sürahi su ver. Ama öyle ki sürahi hiç boşalmasın."

<ı>

<ı>Peri kızı “tamam” diyor “çok akıllıca bir seçim” ve sopasını sallıyor ve pat diye sürahi ortaya çıkıyor. Temel suyu içiyor, sürahi boşalıyor ve kendiliğinden yeniden doluyor.

<ı>

<ı>Peri kızı "hadi diğer 2 dileğini de söyle artık" deyince, Temel "sen bana bundan 2 tane daha ver" diyor…

X X X

Başlarını, gerçekten inandıkları için örtenleri bir tarafa bırakırsak, siyasi simge olarak kullanmak isteyenlerin birinci dilekleri, kendilerine göre <ı>“Oldu” görüntüsünde, tabi bize göre daha olmadı.

Onların daha sonraki dilekleri de fıkradaki gibi… Değiştirmeye hiç mi hiç niyetleri yok ne yazık ki.

Diğer taraftan da bizim <ı>“Cumhuriyet” rejimi içinde <ı>Laik, sosyal, demokratik hukuk devleti, Atatürk devrimleri ile ilkelerinden ödün vermeye niyetimiz yok.

Çünkü 19 Mayıs 1919 tarihinde Atatürk’ün Samsun’a ayak basması ile başlayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varoluşu ve savaşı, henüz tam anlamı ile oluşmadı, oluşamadığı da <ı>“Karşı devrim” çabalarından belli oluyor.

O halde, öncelikle başlattığımız Türkiye <ı>Cumhuriyeti devleti’nin oluşumunu <ı>TAMAMLAMAYA ve <ı>Devrimleri korumaya kararlıyız.

<ı>26 ŞUBAT 2008

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..