Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Şubat '16

 
Kategori
Güncel
 

Algı Bozulunca

Algı Bozulunca
 

 

Güya bilgi çağında yaşıyoruz. Güya okuyoruz, okumaya meraklıyız. Güneyimizde ciddi bir savaş yaşanıyor. Güneydoğu bölgemizde ciddi sıkıntılar var. Okullar açılamıyor. Güneydeki devam eden bu savaşın neticesinde dağılan ülkeler. Yok, olan hayatlar var.

Güneydoğuda ne olduğuna dair kimsenin çok fazla bilgisi olmadığı gibi, resmi açıdan da insanların birçoğunun resmi bilgilere şüpheyle baktığından eminim. Buna birçoğunun katılması umulabilir. Bu bölgenin en büyük özelliği; tarih dikkatle incelenirse görülecektir ki, bu bölge zayıfların yaşamasının mümkün olmamasıdır. Bu bölge zayıfların ayakta kalabileceği bir ülke değil. Korkarım herkesin birbirine bu denli şüpheyle baktığı toplumda neredeyse partiler arası kız alıp vermelerin dahi son bulduğu, partililerin liderlerinin gözlerinin içine baktıkları ne yazık ki birbirlerini az Müslüman, çok Müslüman diye neredeyse boğazlayacakları bir sürece doğru gidiliyor. Milletin gizlice silahlanmaya doğru gittiği süreci yaşıyor, yaşatılıyoruz. Bu durum tam da İslam ve Türk düşmanlarının arzu ettikleri zamanlar.

Son yıllarda artan para ve üretim mutluluk getirmedi. Getirdiyse de bizim anladığımız anlamda mutluluk getirmedi. Boşanmalar, intiharlar, sınıfsal kavgalar, adaletle ilgili çelişkiler, dinle ilgili sorgulamalar…

İnsanlar düşen kredilerle tüketim çılgınlığına yöneldiler. Daha fazla şey sahibi oldular. Ama bu şeyler gerçekte sahip olma arzusunu azaltmadığı gibi daha da artırdı. Tıpkı kapitalizmin kola bağımlılığı gibi. İçersin, içersin daha da fazla susarsın ya, aynen öyle. “Şeyler” kalıcı değildi. Huzur olmadığında güvenlik olmadığında birlik olmadığında kocaman bir sıfırdı ama biz bunu anlayabilecek entelektüel birikime sahip olmadığımız bir toplum olduğumuz için, “şeyler” için hırs yaptık. Toplumsal özlerimizden ayrıldık. Dayanışmayı, imeceyi kaybettik. Kimilerimiz rehavete kapıldı. Kimileri ise seçilmiş ve üst sınıf olduğunu Cumhuriyet tarihi boyunca zaten derin bir rehavet uykusundaydı! Ülkede savaş çıksa, arsanın metrekaresi kaç kuruş eder, araban kaç para eder, dairen belki de mezarın olur. Biz bazı şeylerin gerçekten değerini anlamadık. Dini tüccarlardan öğrenmeye çalıştık, dili İngiliz’den öğrenmeye çalıştık. Olmadı. Atalarımızın düşmanlarına dost olduk. Olmadı. Marksa inandık, Marksist olduk, Sağcı olduk, solcu olduk olmadı, olmuyor. Bir türlü dinimize göre kâfir olanlara üstün gelemedik, galip gelemedik. Galip gelemeyenin mağlup olacağını algılayamadık. Kısacası toplumun özlerine uygun bir felsefe geliştiremedik, eğitim modeli üretemedik, sanayileşemedik, eğittiğimizi topluma adapte edemedik, toplumdan kopardık. Civciv yumurtasını beğenmez, kentli köylüden tiksinir, memur esnaftan kazıklanmaktan korkar, şüphe eder, esnaf memurdan kopuk, herkes birbirine şüpheyle bakar oldu. Yazık oldu dememek için bunlara dur demeliyiz. Demeliyiz de nasıl?

Kafam çok karışık! Kaçacak yerimiz yok, iltica edemeyiz. Kabul etmezler. Bu yaşananları bize bu durumu yaşatanları ve kişisel menfaatlerimizi bir kenara koyup, baş başa verip çözüm ve çözüm prensiplerini,  yollarını biz bulmalıyız. Bizde ise o irade ve birlik yok. 

Sözgelimi; tarihi kaynaklar, Türklerin Anadolu’nun kapısını açmasının tarihinin 1071 olduğunu söylüyor.  Güneydoğu Anadolu Bölgesi 1100’lerde Türk Devleti çatısı altındayken, Karadeniz’de Pontus Rum Devleti’nin yıkılma tarihi 1461 yılı. Ne hikmetse üç yüz elli yıldan fazla geldikleri bölgeye hiçbir katkı yapamayan Türkler, Karadeniz Bölgesinin tamamına yakınını Türkleştirmeyi başarmışlar. Bu gün bir gençle karşılaştım, Güneydoğu şivesiyle konuşuyordu. Dedim “konuşmandan Güneydoğulu olduğun izlenimine kapıldım”. Dedi; “Uzun yıllar onlarla iç-içeyim, o yüzden, Gümüşhane Şiranlıyım” İnsan suya benzer, hangi bardağa girerse onun şekline bürünür. Yani demem o ki, kendini Kürt olarak bilenlerin çoğunun Türk olması bu açıdan kuvvetle muhtemeldir.  En azından bir bölge Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından, diğeri bölge ise aradan tam tamına üç yüz doksan yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmiş. İki bölgede normal şartlarda Türk yaşıyorsa normalde Güneydoğu Anadolu’da yaşayanların daha fazla Türk olması matematiksel olarak daha yüksek bir ihtimaldir.  Ama gerçekte bunun çok fazla önemi de yok. Nihayetinde kimse anasını, anadilini, babasını, doğduğu yeri, rengini, fiziksel özelliklerini seçemiyor.

Vatanına vatanım demek, benimsemek, ortak akıl yürütmek, birçok sorunu sağlıklı çözümlememize olanak verecektir. Bunun için sözde aydınlara gerek yok. Din tacirlerine hatta partilere ve ithal fikirlere ihtiyaç yok. Birçok bölgede biz sıradan insanlar bunu başarıyoruz. Başarabiliyoruz. Ezme konusuna gelince yatırımsızlıktan bölgeyi terk eden Karadenizli nasıl gitsin de Diyarbakır’da Diyarbakırlıya eziyet etsin veya yarı çöle dönmüş, kurak İç Anadolu’dan bir insan. Değil mi? Kafalar çok karışık, düşman kim, dost kim, bey kim, maraba kim, Müslüman kim, münafık kim. İşçi kim, Tüccar kim, halkı satan kim? Fiyat ne?

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..