Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Allah rızası denildiği için yolla!

Allah rızası denildiği için yolla!
 

<ı>Bir kızılderili öyküsü

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyordu. Onlara dedi ki:

"İçimde bir savaş var; korkunç bir savaş, iki kurt arasında: Bu kurtlardan birisi; Korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor. Diğeri ise; Zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor. Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde."

Çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika düşündüler ve içlerinden biri büyükbabasına,

"Hangi kurt kazanacak" diye sordu. Yaşlı Cherokee kısaca cevapladı… <ı>"Beslediğiniz"

Arkadaşlar,

Sayın Başbakanımızın destekleri ve üniversitelerdeki arkadaşlarımızın ısrarları ile türban krizi Ülkemizde taşları yerinden oynattı. Öyle bir oynattı ki laikler bile maille nazar duası gönderir oldular birbirlerine.

Hazreti Muhammed dünyaya son peygamber olarak gönderildi diye biliyorum da acaba yanılıyor muyum diye çelişkiye düşüyorum. Peygamberimiz, oku emriyle mucizevi bir şekilde Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim’i okumaya başladı.

Mensubu olduğumuz İslâm dini sadece Müslümanlara değil, tüm evrene ve kâinata hitap eder.

İslam, teslim olan demektir. İlk başta yüce kitabımızı okuyup öğrenerek Yaradan’a teslim oluruz.

Okuma yazma bilmeyenler ise büyüklerinden ya da saygı duydukları kişilerin verdiği bilgilerle teslim olmayı uygulamaya çalışır. Dünyada yer alan diğer varlıkların böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Bitkiler ve hayvanlar içgüdüleri ile teslim olurlar. Kanıt aramaya gerek yok. Sabahın ilk ve günün son ışıklarında doğayı izleyenler, rüzgarın durduğunu, yaprakların kıpırdamadığını görmüştür. Hayvanların da bu vakitlerde kendi hisleri ve dilleri döndüğünce farklılıkları olmaktadır.

İnsan olarak beynimiz çok şey üretir. Mazeret üretir, yalan üretir, safsata, paranoya, gerçek, bilim, sevgi, nefret, kin, düşmanlık, dostluk, bencillik, menfaat, vs. İşte yaşarken bu karşıt ve çelişkili duygularımızı ortalama bir dengede tutmak için okumayı seçeriz.

Bilimsel gerçekler kesindir. Denenmiş, eleştiriler değerlendirilmiş, teori olarak ortaya konmuş, gerçekliği kanıtlanmış, uluslar arası yayınlarda yayınlanmış ve ondan sonra bilimsel gerçek olarak açıklanmıştır.

Duygular ve hislerle ilgili gerçekler kişiye özgüdür. Maneviyat ise herkes için ayrı ayrı bireysel olarak sahip olduğumuz düşünceler ve dünyaya bakış açımız olup ortalama bir dengeyi yakalamak için başvuru kaynağımız da Yüce Kitabımızdır.

Evrendeki varlıklar içerisinde insan olarak aczimizi ne yazık ki yaşadığımız bazı olaylardan sonra idrak edebiliyoruz. Aciz olan teslim olur. Neden? Gücü yetmez de ondan. Güç ve kudret sahibi olan Yaradan’dır. Yaradan ne diyor, insanlığa İslâm dinini gönderdim. Yüce Kitabı okuyun, öğrenin diyor.

İnsanlığa ve hayata karşı katı ve tutucu bir kişi değilim, yani bu dünyada var olan her türlü varlığa yer var, kişi olarak insanın kendisinin de yer aldığı bu ortam içinde yaradılanı hakir görmesi kadar kötü bir şey olamaz.

İnançlarımız ve maneviyatımız mahremdir hiç kimsenin müdahalesi olmamalı tehditkâr ve basit bir yol izleyerek “Allah Rızası denildiği için… ” diye mail yollamak yerine kendimize ve çevremizdekilere kalbimizdeki temiz duygularla gerçekten iyilik yapmayı seçersek sanırım Allah’ın rızası ile nazardan uzak oluruz, Allah da razı olur bizlerden.

Şükürler olsun okuma yazma biliyoruz. e-mail (!) atmayı bilebildiğimize göre bilgisayar sayesinde kısmen İngilizce okuma yazmayı da biliyoruz demek ki.

Bizler gerçekten yardımda bulunmak veya gerçekten okumak yerine, gönderilen her mail için Unicef yardım yapıyor diye açlık çeken insanların resimlerini ileterek vicdanımızı rahatlatıyoruz veya nazar değmesin diye “Allah Rızası” denildi diye elektronik posta yoluyla manasını bilmediğimiz bir yazıyı göndermeye devam ediyoruz. Tabii burada bir özellik var. Arapça harflerle yazılmış bir metin ve Allah’ın adı geçiyor. Öyle bir saygı taşıyoruz ki içeriğini bilmediğimiz halde sadece kullanılan Arapça harfler nedeniyle derhal harekete geçiyoruz. Aman günah olur, çünkü Allah rızası denildiği için…yazıyor diye. Doğru mu yanlış mı yapıyoruz diye düşünmeksizin derhal adres listemizdeki kişilere göndermeye başlıyoruz.

Kâinat içinde yer alan diğer varlıkların türban, ya da başka türlü şekil kaygıları yoktur. Doğal yaşam içinde teslim olurlar. Halbuki insan çok şey bilir. Yüce dinimizi Arapça yazıyla bağdaştırıp interneti ve e-mail yolunu kullananlar da okuma yazma biliyor. Öte yandan hepimiz internette dolaşarak her bir şeyi çok bilen (HBB) durumundayız.

Dünyada yaygın olarak kitaplar ve seminerler insanın kendi yaradılışındaki gücün kullanımını anlatmakta. İnsanoğlu olarak bizler de “ben neymişim be abi” modunda bu konulara çok ilgi duyuyoruz. İlgi duymaya duyuyoruz da okuduklarımızı kendi yaşantımıza indirgeyerek uygulamayı pek beceremiyoruz.

Bir yandan çeşitli nedenlerle yüce kitabımızın Türkçe açıklamasını okumayarak uzaklaşıyoruz hatta daha sevapmış(!) diye Arapça okumaya yöneliyoruz. Diğer yandan çeşitli isimlerle sunulan yoga, meditasyon, NLP, Reiki, vb yöntemlere yaklaşıyoruz.

NLP (Neuro Linguistic Program) sistemiyle dünyada her kesimden insanlara eğitimler, seminerler veriliyor. Çocuk, büyük, çalışan, okuyan, evde oturan, vs. herkes bir şekilde NLP’den haberdar ve kendilerine faydalı olduğunu anlatıyor. Dünya milletleri gerçeği kaptılar ve değişik isimlerle yayın yapıyorlar. Yüce Kitabımızın doğru bir tercümesini NLP, meditasyon, yoga, reiki gibi bu duygularla hiç okudunuz mu? Hatta bu işlerle uğraşan uzmanların ayrı bir felsefe olarak değil de birlikte uyarlanabileceğini göstereceklerini umuyorum.

Bazı insanlar Arapça yazıyı sular seller gibi okur diğer yanda tecavüz suçundan hüküm giyer, hapse girer. Okuduğu Arapça harflerle yazılmış Kuran-ı Kerim de neler yazdığını anlamaz. …mış, miş, diyerek oradan buradan öğrendiklerinin aralarına kendi yanlışlarını doğruymuş gibi katarak ve birkaç kelimeyi bir araya getirip hadis diye uydurarak, türban, sakal, cübbe, vs. fiziken görüntüyü de tamamlayarak erenler evliyalar kılığında ahkâm keserler. Bu kişilere çeşitli nedenlerle toplumda saygı duyuluyor.

Bu saygıya hürmeten fikren ılımlı orta halli kişiler olarak ses çıkarmayız, sorgulamaz, hareketlerinin doğruluğu yanlışlığı konusunda fikir yürütmeyiz böylece bir kademe daha güçlenir Arapça okur-yazarlar, okuduklarının manasını bilmeseler de.

Boş vakitlerini anlamlı bir uğraşı olarak manasını okuyup öğrenmek yerine “…daha sevapmış, diyerek” Arapça öğrenmeye başlayanların sayısı çoğunlukta.

Ahkâm keserek çevreye aktarılan ve okunan bir ayetin Arapçası ezbere bilindiği halde manasını akılda tutmayı beceremeyiz. Hatta saçma sapan yorumlar katarak gazete ve TV’lerde ilahiyatçılara soru yönelterek ilahiyatçıları çıldırtmak en kolay olanıdır.

Nazar değmezmiş diye gelen mailde ne yazıyor, gönderen arkadaşımız bir açıklayabilirse çok memnun olacağım. Ayrıca “Allah rızası denildiği için…” göndermek gerekiyor fetvasını, sadece denildiği için değil, Kuran-ı Kerim’in Türkçe manasını okuyarak doğru yolu bulursak daha iyi olur kanaatindeyim. Allah kendi rızası için değil, kişiler için Kuran-ı Kerim’i indirdi. Bilgiye ihtiyacı ve Yaradan’a muhtaç olan insanlıktır.

Her gün güneş yeniden doğuyor ve hayat yeniden başlıyor, “dünü bugüne eşit olanlardan olmayın” yani bugün düne göre daha iyi, hayırlı, doğru işler yapın, ileri gidin, geri değil tavsiyesini dinlemeyerek karşı çıkma cesaretiyle mail dolaştırmayı ve ılımlılar olarak bizler de bunu yaymayı sürdürüyoruz hep birlikte.

Sevgiler,

 
Toplam blog
: 23
: 587
Kayıt tarihi
: 24.10.07
 
 

Müdahale edilmediği sürece barış ve denge içinde sürüp giden doğa hayranı ve doğal yaşam sevdalıs..