Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '08

 
Kategori
İnançlar
 

Allahın evinde misafir olmak (5)

Allahın evinde misafir olmak (5)
 

Hemen her dinde mevcut olan kutsal zaman ve mekan inancı, İslam dininde de hac ibadeti bünyesinde yer almaktadır. Sözlükte “gitmek yönelmek ve ziyaret etmek” anlamlarına gelen hac, dini bir terim olarak belirli bir zaman diliminde kutsal kabul edilen mekanları dini maksatla ziyaret etmeyi ifade eder. Belirli zaman diliminin dışındaki ziyaretler ise umre olarak adlandırılır. Kökeni Hz. İbrahime dayanan ve uzun bir tarihi geçmişi olan hac ibadeti, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan müslümanlara zaman ve mekan bilinci kazandırmakta, gözlerini ve gönüllerini ilahi semboller olarak nitelendirilen mekanlara çevirmelerini sağlamaktadır.

Allahın resulunun yaşadığı mekanları görmek, yürüdüğü yerlerde yürümek ashabının kabirlerini ziyaret etmek, vahyin indiği ve tebliğ edildiği yerlerin kutsal havasını solumak muhteşem güzel bir duygu olacaktı benim için. Bu duygularla sabah geldiğim Kabe’de ilk gördüğüm andaki dualarımı bitirmiş ve ihramlı halde iken umre tavafı için hazırlanmaya başlamıştık. Yedi defa Kabe’nin etrafında döneceğiz ve boylece bir tavaf’ı gerçekleştirmiş olacağız. Bittikten sonra bu sefer 400 mt’lik say alanında dört gidiş üç geliş olmak üzere toplam yedi defa gidip geleceğiz.

Mekke’de Mescid-i Haram’ın ortasında yer alan Kabe sözlükte “dört köşeli, küp şeklinde nesne” demektir. Kur’an da iki defa zikredilen Kabe adının yanında bu kutsal mabed için “beyt” (ev), “beytullah” (Allah’ın evi), “el-beytül’l-atik (en eski ev), “el-beytü’l-ma’mur” (mamur ev), “el-beytü’l haram ve “ el beytü’l Muharremm” (korunmuş, dokunulmaz, saygı duyulan ev) isimleri de kullanılır. Bunların dışında pekçok adın verildiği Kabe için tarih boyunca ve Türk kültüründe “yüce tutulan, saygı gösterilen” anlamındaki sıfatla birlikte “Kabe-i Muazzama” en çok tercih edilen isim olarak öne çıkmıştır.

Dünyanın kendi etrafındaki dönüşü gibi insanlar yaptıkları tavafla Kabe’nin etrafında dönerler, melekler de semada Beytülma’mur’un etrafında dönerler. Hz peygamber’e mi’rac sırasında gösterilen Beyutülma’mur, yedinci semada bir gelen bir daha gelmemek üzere hergün 70.000 meleğin ziyaret edip ibadette bulunduğu bir mabeddir. (Buhari)

Kabe’nin merkezinden dört köşesine (rükn) çekilecek hatlar yaklaşık olarak dört ana coğrafi yönü gösterir. Bunlardan doğu yönünü gösteren köşeye Rüknühacerülesved, güneyi gösteren köşeye Rüknülyemani, batıyı gösteren köşeye Rüknülgarbi, kuzeyi gösteren köşeye Rüknülıraki denilir.

Bir yazı aklıma takılmıştı orada;

“Hacılar bedeniyle kabeyi tavaf eder, beka ister

Muhabbet ehli kalbiyle arşı tavaf eder, lika ister.” Diyordu.

Düşündüm bir an Kabe’nin etrafını yedi defa dönüyorduk, her dönüşe bir şavt yedi şavt’a da tavaf diyorlardı. Allahın da yedi kat gök kavramı vardı ve bir insanın bedenli olarak ulaşabileceği en üst sınırdı ve insan orada kalmak istiyordu. Ondan sonrası Allaha ulaşmaktı. Orada beka bulmak istiyordu insan. Bu dünyada iken bekasını bulmak istiyordu. Diğer lika bulmak ise insanın Gönül Kabe’sinin etrafında dönerek, kalbi’nin içindeki nefsini temizleyerek Allah boyutuna çıkmaktı. Yaptığım eylem Allah hoşnutluğunu kazanmak için olmalıydı. Malımı canımı Allahın emrine teslim etmeliydim. Söylemim de ve Eylemim de Allah olmalıydı. Ancak o zaman lika olabilirdim. Likayı isteyebilirdim çünkü lika buluşmak demekti. Neyle buluşmak? Tabi ki Allah ile. Somuttan soyuta bir geçiş vardı ama aslında rüyadan gerçeğe geçiş olacaktı ve Kabe’de bize bu geçişi hatırlatan bir kapıydı. Boyut kapısından geçebilmem için ilkönce bilmem, sonra bu kapıyı farketmem gerekiyordu. Allahı bilmeyi ve öğrenmeyi istediğime göre bilecektim sıra farketmeye gelecekti. Bunun içinde dönmem gerekiyordu.

Beka bulmak için artık Kabe’nin etrafında dönmeye hazırdım. Daha sonra da lika bulmak için kalbimi Kabe yapıp, Kabe’nin titreşimi ile birleşip lika olmak için nefsin bolümlerini temizleyecektim. Bu işlemi nasıl yaptığımı da diğer yazımda anlatacağım. Bunlar benim farketmek için uğraştığım şeylerdi tabi her insanın Kabe’de farkedeceği ve yaşayacağı şeyler farklı olabilirdi. Bu benim yolculuğumdu ve bu yolculuğumu sizlerle paylaşıyorum.

Aman Allah'ım o ne muhteşem manzara; binlerce insan hem Allah'ın evi etrafında dönüyor hem de Allah'a dua ediyor. Gerçekten dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir olay. Grup halinde her milletten insanlarla birlikte gündüz sıcağa falan hiç aldırmadan dönmeye başladık. Kurandan ayetler okuyorduk, Sudanlısı, Ürdünlüsü, Endonezyalısı, Malezyalısı hep birlikte aynı havayı soluyarak okuyorduk. Hacerülesved taşını başlangıç noktası alarak ve umre ile ilgili niyetimizi ve duamızı yaparak dönme eylemine başladık. Her dönüşte Hacerülesved hizasına geldiğimize ellerimizi avuç içleri Kabe’ye doğru bakacak şekilde kulak hizamıza kadar kaldırp, yüksek sesle “Bismillahi Allahu Ekber” diyerek Hacerülesved’i selamladıktan sonra şu duayı yaptım; “Allah, bütün bütün eksikliklerden uzaktır. Hamd Allaha mahsustur. Allahtan başka hiçbir ilah yoktur. Allah en büyüktür. Bütün güç, kuvvet şanı yüce ve azamet sahibi Allaha aittir. Salat ve selam, efedndimiz Muhammed Aleyhi’s- Selama olsun. Allahım sana iman ederek, kitabını tasdik ederek, verdiğim sözü yerine getirerek ve peygamberinin sünnetine uyarak bu ibadetimi yerine getiriyorum”

Ayaklarımız çıplak ve üzerimizde sadece ihramımız varken ve başımız açık bir şekilde dönüyorduk. Umre tavafımız için “Allahım senin rızan için ümre tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyette bulunmuştum. Dönerken her şavt’ın başında da “ Bedenimden sanki birşeyler çekiliyordu. Her donüşle birlikte daha da hafiflediğimi hissediyordum. Başım sanki genişlemiş gibiydi, ne güneşi hissediyordum nede başka bir şeyi sadece kulaklarımda Kur’an ayetlerinin o güzel enerjisi gittikçe beni daha da bir genişletiyordu. Dönerken hiç durasım gelmiyordu hep dönmek istiyordum. Bir gül bahçesinin içinde döner gibiydim. Güllerin o müthiş kokusunu duyuyordum.

Yavaş yavaş ayaklarımı da hissetmemeye başladım. Sanki bir girdaba doğru çekiliyordum. Bu denizlerdeki girdaba benzemiyordu sanki ters girdap gibi birşeydi ben girdabın altındaydım ve dar bir alandan sanki huninin boğazından geçer gibi bir genişleme hissi alıyordum her turu tamamladığımda. Bu öylesine güzel bir duyguydu ki hani Kur’an da biz sizi karanlıklardan aydınlığa, darlıklardan genişliğe çıkarırız diyordu ya aynı öyle bir durumu yaşıyordum. Durdum bir an ben hayal mi görüyorum diye. Hayır gerçekti bu hissettiklerim. Hani rüyanızda bir ağaç görürsünüz bir pınardan su içersiniz ve rüyda iken o gerçekmiş gibi gelir ya işte bende öylesine bir yanılsamanın içindeydim. Burası sihirli bir alan olmalıydı. Herşey çok farklıydı. Aynı dünyadaki gibiydi bazılarına dönmek o kadar zor ve uzun gelebiliyordu ki. İnsan hafifledikçe daha iyi dönmeye başlıyordu. İşte bu duygularla yedi turu da tamamladım ama inanın zamanı mekanı karıştırmıştım sanki yeni başlamış gibiydim dönmeye. Sanki onca yoldan gelmemiş gibiydim. Bıraksalar oracıkta bir o kadar daha turu hemencecik atacaktim.

Tavaftan sonra iki rekat tavaf namazımızı kılıyoruz. Namaz da muhteşem bir olay, karşınızda Kabe ve Kabe'ye bakarak namaz kılıyorsunuz. Allah herkese nasip etsin. Sonra doya doya zemzem suyundan içiyoruz. Sırada Safa ile Merve arasında toplam yedi defa gidip gelmek vardı. Bu yolculuğumu ve bu yolculuğun sembolünü de bir sonraki yazımda anlatmak üzere sevgiyle kalın

Alahattin Öztekin

 
Toplam blog
: 101
: 5279
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Ege Üniv. İşletme Fakultesi'ni, daha sonra da Harward Üniversitesi'nin Master programını Türkiye'de ..