Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '08

 
Kategori
Öykü
 

Alyans

Alyans
 

Kocam yalnız bir limandı. Rotasını yitirmiş gemiler yanaşıyordu kenarına. Her gelen birkaç küçük öykü bulaştırıyordu bedenine. Bense kocamı arıyordum. Onu bu öykülerin içinde bulacağım hiç aklıma gelmezdi.

1

Adının Gülten olduğu kadar gül kokuyordu teni

Loş odanın nemli çarşaflarında uyanmışlardı. Kocam tavana bakıyordu. Gülten bir sigara yaktı. Kocamın yüzüne hohladı.

''Gülüm benim'' diyerek okşanmıştı bütün gece. Kocam şehvetli bakışlarla dolaşmıştı gül yaprakları arasında. Gülten gül kokusuna bağımlı olan bu adamdan, ne istese hakkıydı şimdi. Ne sorsa yeriydi. Kocamın elini avucuna aldı. Parmağındaki alyansı birkaç kez çevirdi.


''Ne olacak bizim halimiz?'' dedi kocamın göğsüne uzanırken.


Kimseyle “biz” olamamış bir adama sorduğu soruya bak.


''Olacak bir şey yok. Böyle iyi''


İyi olan Gülten’in teniydi. Bir iş gezisinde, gecelerden birinde, haydi gel dediğinde, gül teniyle eşlik etmişti kocamamın şehvetine.

Bütün iş gezilerinde, gecelerden birinde, haydi gel dediğinde, gül teni solana kadar eşlik etmeye devam edebilirdi kocamın şehvetine. Bu kadar.

Gülten elindeki sigarayı küllüğe hırsla tepti.


''Bencil adam'' diye haykırarak çıkıp gitti odadan.

Bütün Gültenler gibi…

2

Mine, mini eteğini yırtacak gibi atıyordu adımlarını. Onca kadın arasında, ince uzun topuklu ayakkabılarına en çok yüklenen oydu. Kıvrımlı yüksek topuzuyla, kırmızı rujlu dolgun dudaklarını görsün istiyordu herkes. Zira yeni bitme göğüsleri henüz sergilenecek kadar dolgunlaşmamıştı. Küçük yaşını gizlemeye çalıştıkça ortaya dökülen bir toyluk sergiliyordu. Orta yaşlı zengin bir av aradığını gizlemek istercesine ilgisiz görünüyordu Ortamda ki diğer misafirlerle.

Kocamın dikkatine çeken bunlardan hiç biri değildi. Gözlerindeki çocuksu masumiyete takılıp kalmıştı. Gönüllü av olmamak içten bile değildi.

Kısa zamanda mine’nin minik bir evi oluverdi. Kocamın uzun süren iş gezileriyle spor gömleklerinin artmaya başladığı dönemlerde Minenin enerjisi yayılmıştı her yere. Saç tıraşı, egzersiz merakı ve dinlediği müziklerle bir anda yirmili yaşlarda buluverdi kendini. Kocam bu hareketliliği sevmişti doğru ama yorulmuştu da. Bir zaman sonra Mine’yi kendi sakinliğine çekmeyi başardı. Akan suları bile durduran para Mine’yi de durdurmuştu. Kocam Mine’nin gözlerindeki masumiyeti yetişkin bir kadının ağır bakışlarına çevirmeyi başarmıştı. Kocamın iş gezileri kısalmış, arkadaş toplantıları artmaya başlamıştı.

Bir gece mine ağladı. Haykırarak kocama yalvardı.

''İlişkimiz boyunca alyansını bir kere bile çıkarmadın. Artık eskisi kadar sık gelmiyorsun. Bütün gün evde seni bekliyorum. Hiç aklımdan çıkmıyorsun. Bana sarılmanı istiyorum. Sensiz çok üşüyorum Ne olur daha sık gel.''

Kendini sevememiş bir adamdan sevgi dilenmen ne büyük bir hata. Uzun sürecekti kendine gelmesi. Minik elleriyle büyük işlere koyulan tüm Mine’ler gibi.

3

Sanırım uçakta yakalanan romantizm başka oluyor. Dünyanın üstünde olma hissi mi yakınlaştırıyor insanları yoksa boşluğa doğru giderken son bir umut mu?

Kocamın seyahatlerde yaşadığı küçük flörtlerden biri değildi bu. Yeliz’in dingin duruşu başını döndürmüştü. Küçük sohbetler, bu tanışmanın büyük sohbetlere döneceğinin habercisi olmuştu.

Yeliz’in ne düşündüğünü anlamak güçtü. Cevapları parlak zekâsının habercisiydi. Esprilerinde ki ince alay gücünü gösteriyordu. Ama yinede kendisine dair bir fikir vermeyecek kadar ketumdu. Onu tanımak için bir uğraş gerekiyordu ve kocam yıllardır özlediği mücadele ruhunu harekete geçirmekte zorlanmadı.

Buluşmaları zaman almıştı. Yeliz, Evli bir adamla birlikte olmak istemiyordu. Öteki kadın olmak prensiplerine aykırıydı. Kocamın ısrarıyla belirli zamanlarda buluşup uzun sohbetler ettiler. Bir dünyadan başka bir dünyaya geçmek gibi bir şeydi Yeliz’in yanında olmak. Kocam için Yeliz, çoktan bir uğraş olmaktan çıkmış Âşık olduğu kadın olmuştu.

Yeliz, gece buluşmalarını kabul etmediği için kocamın da gece hayatı neredeyse bitmişti. Hiçbir davet onun aklını dağıtmıyor, hiçbir eğlence onu tatmin etmiyordu. Elinde viski kadehiyle camın önünde saatlerce uzakları seyrediyordu.

Ben de onu seyrediyordum.

Kocam bütün yeteneklerini kullanmıştı. Elinde ne varsa dökmeye hazırdı. Sadece Yeliz’i istiyordu. Feda edebileceklerinin sınırı yoktu. Yeliz, bir buluşma talep ettiğinde kalbi yerinden fırlayacak sandı. Koşarak, uçarak, heyecandan titreyerek vardı yanına. Sımsıkı sarıldı aşkına.

Yeliz kibarca uzaklaştırdı kocamı. Oturmasını söyledi. Kocamın ellerini tutup masanın üzerine doğru çekti. Sol elindeki alyans ilk günkü kadar parlaktı. Yeliz kocamın sol elinin yanına sağ elini uzattı.

“Nişanlandım”

Hayat bazen küçük tesadüflerle taçlandırıyor yaşadıklarımızı. Ben alyansımı masanın üzerine bırakıp kapıya doğru yönelirken, televizyonda ki araştırmacı spiker bir kuyumcunun önünden bildiriyordu…

''Hayatlarını birleştirme yolunda ilk adımı atmış çiftlerin sağ ellerinin sağdan ikinci parmaklarına geçirdikleri halkadır. Bu, evliliğin ilk durağı olan nişandır ve bu dünyanın ortak örflerinden biridir. Nişanı temsil eden bu altın halkacıkların adı ''Alyanstır' Nişan töreninde sağ elin ikinci parmağına takılan yüzükler, evlenme töreninde sol elin aynı parmağına aktarılır. Sol el kalbin bulunduğu yönde olduğu için bu halkalarda kalp yönüne geçmiş olur ve bağlılığı simgeler''

 
Toplam blog
: 10
: 603
Kayıt tarihi
: 06.06.08
 
 

1970 yılında doğmuşum. Eğitimciyim. İzmir'de yaşıyorum. Eşimden ayrıldıktan sonra, biryerlerde unutt..