Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Sevdin sen beni

Sevdin sen beni
 

Bir insan, bir mevsimi nasıl severse öyle sevdin. İçine aldın beni, en gizemli saatlerinde bile aklının kuytu bir köşesinde tuttun hayalimi. Kolların sarmaşık gibi kollarıma dolansın, başım göğsündeki güvenli yastıktan hiç kalkmasın, senin olan ne varsa benim olsun istedin.

Coşkuların, sevinçlerin, şehre bakan gözlerin her zamankinden farklıydı, daha anlamlıydı. Her şey senindi. Çünkü beni ortak ediyordun bütün güzel duygulara. Çünkü “Seninle daha güzel diyordun güzel olan her şey.”

Yanında olduğumda, sevmediğin kirli yağmurların önemi yoktu. Soğuk havanın, oturduğumuz mekanın, manzaranın, insanların, dökülen kahvenin, dağınık saçların, dudaktaki uçuğun, yediğimiz yemeklerin, saatin, sesin, sessizliğin...

Çünkü her şeyin üstündeydi birlikte olmak çünkü her şeyin üstündeydi sendeki yerim.

Sevdin sen beni

Kollarını, bacaklarını iki yana açmış bir insan, parmak uçlarının üzerine dikilip ne kadar yer kaplayabilirse bu dünyada, ne kadar uzun, ne kadar geniş, ne kadar büyük olabilirse o kadar dolmak istedin içime her şeyinle.

Tüm benliğinle bende olmak istedin.

Geçmişinle bende olmak istedin. Gözlerim Seni doğduğun andan beri izlesin, bensiz geçen o günlerine de dolayım istedin.

Kaybettiklerini anlatırken, kaybettiğimi, hazlarını anlatırken, hazzını, kavgalarını anlatırken, kuvvetini, sevdiğin kadınları, benimde sevdiğimi terk ettiklerini, terk edip gittiğimi görmek istedin.

Beni sana katmak istedin.

Kimi şarkılarda beni buluyordun. Müziktim bazen bir notadan diğerine ağlayarak geçen, ya da sözlerine doluyordum ezgilerin, hallerimden birkaçına dair cümlelerle.

Beni dinliyordun.

Yıkılmış hayallerin vardı geçmişinde. Kırılmış umutların, yarım kalmışlıkların, belki birazda pişmanlıkların. “Olsun” diyordun. “Hepsi insana dair duygular. Yaşamda bunlar da var. Bile bile darbe yer insan bazen. Önemli olan hazır olmak”.

Her şeyi dengeleyecek bir mantığın olabiliyordu da, sadece anlamadığın mutlu aşk şarkılarının olmamasıydı. İnsan eğer seviyorsa, yaşanan duygu düpedüz aşksa, neden bu hüzün.

Gidenler, terk edenler, acılar, haykırışlar, haykırışlar…

Gözlerime bakıyordun. Aşkı doyasıya yaşamak istiyordun.

Acımadan, acıtmadan yürüyüp gitmek ılık bir huzura doğru. Daha önce başaramamışlara inat.

Yürümek sonuna kadar.

Yaşlanmak istiyordun benimle. Bedeninden ve ruhundan bir şeyler eksilecekse eğer zaman ilerledikçe, bu senden olmayacaktı. Sıkı sıkı tutacaktın her şeyi. Bunu ancak doğa yapabilirdi. Ama elbet konuşacak kadar gücün olacaktı ve sen çevreni saranlara her şeyin en güzelini benimle yaşadığını anlatacaktın.

Bu bir hayal değildi senin için. Gerçek olabilirdi. Benimle olabileceğini düşündün, çünkü tüm varlığın sığıyordu bana.

Ve izliyordun beni,

Bana ait yıkıntıların oluyordu. “Keşke olmasaydı” dediğin. İşte o zaman sabrını genişletiyordu içindeki sevgi. Sevginin gücünü görüyordun bir daha. Sevginin nasıl durdurduğunu çekip gitmelerini, nasıl indirdiğini sıktığın yumrukları ve nasıl yutkundurduğunu en ağır sözleri. Şaşırıyordun tüm bunlara ama müsaade ediyordun sevginin seni durdurmasına.

Çünkü biliyordun sevgiye yenilmek kazanmaktır aslında… Ama yetmiyordu bu sevmeler. Bir ödül istiyordun bazen bütün yaptıkların için. Daha da çok sevebilmek için.

İşte o zamanlarda bir bakışıma sarılıyordun, belki bir kelimeye, bazen söyleyemediklerime.

Tutundun bana ve tuttun beni. Bütün parmaklarının kaydığını hissettiğin anlarda bile.

Korkularımı yenmek istiyordun. Onları küçültmek. Onlarla savaşmak. Hepsinin ayaklarımın önüne serilişini seyretmemi, hafiflememi, rahatlamamamı

Ve

Ve

İçimde olduğunu bildiğin saf sevgiye ulaşmayı bekliyordun.

Her gün neyi yaşayacağını bilmeden açıyordun gözlerini güne. Bu gün sevdiğim kadına giden yolun neresindeyim derken ve yine, yeniden başa dönmelerden hiç bıkmıyordun.

Kanlı savaşların en büyüğünü en gerçeğini göğüsleyecek güce sahipken, güne silahlı bir savaşçı gibi değil sevdalı bir adam gibi başlıyordun. Yakıştırıyordun bu hali kendine.( Ne yalan söylemeli nasılda yakışıyordu anlamlı yüzüne.)

Dudaklarında gülümsemeler, yüreğinde hasretle, bana vereceklerini, beni tanıştıracağın güzel duyguları kuşanıyordun bedenine.

Yediğin lokmalardan birini bana uzatıyordun, bacaklarımı örtüyordun üşümesin diye. İsteklerim oluyordu yaşama dair. Seçenekler sunuyordun. Araba modelleri, banka faizleri, bilgisayar, küçük işler, büyük işler…

Sadece daha mutlu olayım diye.

Yıkıntılar içinde kalmış yorgun bir kadındım ben. Ellerimi sımsıkı tutuyordun. Tozlanmış elbiselerimi silkeliyor, saçlarımı aralıyordun, yeşil gözlerim, yeşil vadideki mutluluk şehrini görebilsin diye. Yürütüyordun beni o şehre doğru. Kırılgan, cılız hallerime kuvvet olmak istiyordun. Konuşuyordun bir yandan.

“Bırak artık yıkılanları ve seni acıtanları. Yeniden doğur kendini. Yanındayım düşmeyeceksin. Güven bana. Güven kendine. Bize güven.”

Biz olmak istiyordun.

Bize güvenmek istiyordun. Kuşkulardan arınmış, birbirine sarılmış.

Bizi görmek istiyordun.

Yiğitti yüreğin. Çünkü yüreğindeki gücü nasıl kullanacağını biliyordun.

Bak yüreğine neler dolduruyordun birkaçını gör;

Kar yağıyordu İzmir’e. Sibirya soğukları yaşıyorduk. Donuyorduk. Evinin

Penceresinden bakıyordun. Kesilen elektriği tamir eden adamları anlatıyordun bana telefonda.

Fedakârlığı görüyordun.

Ekrandaki bebeğin kalbi gitmiyordu gözünün önünden. Bir cana üzülüyordun.

Kalp atışlarını duyuyordun.

Seyfettin’in bayram mesajını saklıyordun.

Samimiyetle doluyordu için...

Ve vefayı biliyordun sana verilenleri hiç unutmadan.

Ve sevdayı ...

Ve kavgayı...

Ve dostluğu...

Ve erdemi biliyordun!

Yiğit yüreğin biliyordu, ne zaman neyi almalı içine. Neyi taşımalı yarınlara. Neyi bırakmalı olduğu yerde. Ne zaman susmalı. Ne zaman kenarda durmalı.

Özledin sen beni.

Arabanda bıraktığım boş koltuğa bakıyordun bir vücut gibi, bir tel saçım gülüşüm oluyordu belki. Aceleci kavuşmalar istiyordun “hadi gel, atla gel, hemen gel”. Mavi olmayan gülüşlerime bile razıydın, asık yüzüme, yorgun bedenime. Eğer dokunursan tenime, sarılırsan bana, mavi yağmurlar yağar üzerimize. Değişir yüzün ve gülüşün gülüş olur diyordun.

Seviniyordun, yüzümdeki hüzün mutluluğa döndüğünde. Gözlerimden akanlar duru bir nehre ulaştığında, tam kollarındayken, tam ruhundayken, her şeyim seninken, özlüyordun sen beni.

Özlemek duygusunun en tehlikelisini yaşıyordun.

Birazdan biteceğini bildiğin anlarda tuhaf bir telaş yaşarya insan. O ana sığamaz, geleceğe taşamaz… Her yaptığı yarım kaldı sanır. Ne söylediyse bir eksik.

Garip bir çaresizliktir yaşanan. Birkaç saat daha beraberlik için göze alabileceklerini düşünür, yok sayabileceklerini, feda edebileceklerini… Ama gerçekler kapıya götürür sessizce seni.

İşte o zamanlarda

Sıcaklığıma bağlıyordun sıcaklığını.

Beni bana emanet ediyordun.

Güçlü kal.

Bıraktığım yerde kal.

Sıcaklığımda kal, diyordun.

Hiçbir zaman bıraktığın gibi kalamıyordum.

Ne yazsam şu cümleden fazla olamıyor.

Sevdin sen beni Her şeyi bile bile...

Yine de sevdin.

 
Toplam blog
: 10
: 603
Kayıt tarihi
: 06.06.08
 
 

1970 yılında doğmuşum. Eğitimciyim. İzmir'de yaşıyorum. Eşimden ayrıldıktan sonra, biryerlerde unutt..