Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '08

 
Kategori
Siyaset
 

Amerika’nın krizi merhem oldu yaralara…

Amerika’nın krizi merhem oldu yaralara…
 

Vergiler almış başını yürümüştü, bir sabit telefonun, suyun vergisi neredeyse kullanımı aşmıştı ve parsel parsel topraklar, şirket üstüne şirketler satılmıştı, enflasyon gizli bir düşman misali gizliden damarlarımıza girerken, meşrubatımızın içine mutluluk iksirleri atılmıştı, denizlerin fenerleri, kışların kömürleri derken, doğal gazın gazabı Amerika’nın ekonomik krizi vesilesiyle bir pas, bir kroşe, Allah’ın izniyle körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz şeklinde değerlendirildi ki, göğüsler gerile gerile ekonomik krizler dillendirildi!

Sömürmeye alışmış Amerika, tarihinde belki de ilk kez sömürüldü ve ekonomik krizin faturası sırtına yüklendi…

Bu bağlamda, “Ohhh, iyi oldu!” diye düşünen zihniyetler olabileceği gibi, “Vah ki ne vah!...” tarzında iç geçirenlerimiz de var!

Hem Amerikan emperyalizmine kapak olsun, hem de bizimkiler durumu anlasın diyen kaç kişi var, bilemem, şahsen ben kapak olma konusunda sevindiğimi saklayamazken, kum torbaları misali bariyer olarak kullanılmasına da elbette ki gönlüm el vermez!

Türkiye hali hazırda, yitirmişken sahip olduğu değerleri, satılmışken ona buna, sosyalizmi andırabilir belki yazacaklarım ama satılması yerine çalıştırılabilecekken kendi vatandaşlarımız tarafından, kazanacak olanlar Türk vatandaşı olsalar tercihimiz olacakken, neden satıldığımızı bile bilmeden…

Kanunlar ile bunun hesabının sorgulanması sınırlanmışken, Amerikan krizi merhem oldu bazılarına ve sütten çıkmış ak kaşık oldular bir anda!

Her şey muhteşemdi, ah bu kriz olmasaydı!

Kimse yutmuyor aslında, ya da ben gibiler yutmuyor, yutanların boğazından lokmalar ne kadar geçiyor, ne kadar geçecek?

Ah o kömürler… Kim bilir, kaç kişiyi öldürecek?

Kaç neden olan kişiler kendilerine pay biçecek?

Aslında Lale devrindeydik, her şey güllük gülistanlıktı, bir ekonomik kriz çıktı, karşısında duramadık, anasını satayım!

Yoksa… Biz hükümet olarak, halkın yüzde kırk yedisini almış bir parti olarak neler neler yaptık! Yapmadık diyenlerin alnını karışlarım!

Medyaya da… Yapmadın diyenlere de! Eleştiren… Karikatürümü çizenlere de…

Kasımpaşalıyım lan ben!

Amerikan krizi bizi vurdu dediysem vurmuştur! Aksini söyleyen kim olabilir! Kim? Adını verin!

…….

Okunma oranı az, öylesine kendi halinde yazan bir kadın vardı… Milliyet Blog’da kendi halinde yazardı, pek de kaale almamak lazımdı…

Kasımpaşalı takmıştı artık bir kez: Kim ola? Heyhat, tez getirile!...

……..

İşkenceden de geçsem, heyhat, büyük konuşmayayım yine de, yine de doğru bildiğimi söylerim diyor iç sesim ama işkence anında, canım çok yanarsa, vazgeçsinler diye, ölmemek pahasına, bir sonraki duruşmada canlı kalayım ki, gerçekleri açıklayabileyim!

Ya da tersi!

Ölem ben!

Biz ölürüz de, savaşırız da…

Az buçuk karne ile ekmek alan insanların, ne erkek adı var, ne kadın, dikkatinizi lütfen buraya yoğunlaştırınız!

Türkiye adına konuşuyorsak, kadın-erkek ayrımını lütfen kaldıralım!

Bu ayrımdan söz edilecekse, lütfen Türkiye Cumhuriyeti ifadesini kullanmayalım!

Yakışmıyor!

Bağdaşmıyor!

Kabul edelim, lütfen, satılan bir memleket var ortada, adı her ne ise…

Satılan memleket, satanlar tarafından korunuyor… Laf edenlerin yeri belli… Haydi, buyurun içeri…

Hiç kimse, hiçbir şekilde kandırmasın ki bir başkasını, hoş kimse kanmıyor ya, hani kanar gibi yapıyor…

Türkiye’nin durumu zaten belli!

Krizden etkilenilmiş gibi yapılıyor, besbelli…

Oysa ihraç edeceği bir sürü mal var iken…

İthal ürünler yerine koyabileceği yerli mallar var iken!

Yaşamı idame ettirme anlamında hiçbir ithal malzemeye ihtiyaç duymazken ve dahi ihraç edebileceği türlü ürünler varken, balığı varken, tavuğu.. Kuzusu, danası… Ispanağı, pırasası.. Domatesi, biberi, patlıcanı…

Neden bir ülke yenik düşsün ki Amerika’nın krizine?

Naçizane, şu aklımla, problemi çözerim, ben gibi salak sepelek bir kadın bu işe soyunmuşsa, onca oylar toplayanlar bu konuda neler derler, merak ederim!

Yoksa, öylesine mi atılıyor bu insanlar, hani kaç bin Ytl’si olup da, seçime hak kazananlar gibi…

Ne saçma!

Parası olmayan yer alamaz bu memleketin yönetiminde!...

Paran kadar konuş lan!

Demokrasi bu hale geldiyse, yer almak isterken, konuşamadığım para bana gelmez ama gittiği kişilere cumhuriyete karşı olma hakkı veriyor ise…

Söyleyecek…

Yazacak…

Anlatacak bir şeyim kalmamıştır artık!

……

Geriye kalan, şu saatten sonra bana özeldir, şahsi duruşum, şahsi görüşümdür!

Hiç de utanmam ve de arlanmam: Türkiye Cumhuriyeti’nin laikliğini seviyorum, söz söyleme hakkımı… Sözüme karşı olanların özgür ifadelerini, onlara verebileceğim yanıtların özgürlüğünü seviyorum!

Fikir de, karşı fikir de…

Yorum da… Yanıt da…

Aynı fikri paylaşsak da…

Tam tersi durumda olsak da…

Amacımız ortak bir yerde: Birikimlerimizi paylaşmak…

Düşüncelerimizi ortaya koymak!

Ben de varım demek!

Bundan güzel ne olabilir ki?

Yeter ki dayatılmasın düşünceler…

Duygular tek bir potada eritilmesin! Ki, benzerlikleri kaçınılmazdır ama, kabul etmek gerekir ki yine de şahsa özeldir!

Krizler de şahsa özeldir!

Yat alabilen bir vatandaş ile yat alan bir bürokratı aynı kefeye koymak düz mantık gibi görünse de, koyulabilemeyeceği bir ayrı gerçektir!

Amerikan krizi vurdu diye ban ban vuruluyor beynimize…

Ah.. Allah aşkına! Amerika’dan bize ne denmiyor muydu bir vakitler?

Taraftarları diye birileri sinirlenmiyor, birilerini suçlamıyor muydu?

……..

Amerika’nın krizi merhem oldu Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlere…

………

Amerika’nın krizi darağacı oldu, aşı yok işi yok, çocuğu çok vatandaşa!

Hani, bilemem, anlatabildim mi?

Gülgün Karaoğlu
Kasım,22/08

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..