Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '09

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Anarşik Teyzemle Çarşıda

Anarşik Teyzemle Çarşıda
 

...


Dün Anarşik Teyzem’le alışverişe çıktık. Alışveriş dediysem çaput alışverişi değil. Bildiğiniz yeme içme sanatı için gerekli malzemeleri almak üzere. Bu yeme içme alışverişlerinde bizim birtakım zevklerimiz vardır. Öyle emektara atlayıp da, hangar gibi alışveriş merkezlerine gidip, ömür tüketmeyi sevmiyoruz. Daha ziyade semtimizdeki esnaftan ve küçük marketlerden alışveriş yapmak bizi mutlu kılıyor.

Dediğim gibi eyleyeceğimiz sanat için malzemelerin büyük bölümünü almış eve doğru yürürken, başka bir mini marketin önünde ayıptır söylemesi, sucuk ızgara yapıyorlardı. Hava sıcaklığı, aralık ayı sonundan beklenmeyecek ölçüde yüksekse de, ne de olsa kış ayı işte. İnsanın canı sucuk çekiyor. Ben Anarşik Teyze’me “canım sucuk istedi, bi tadına bakiiim” dedim. Anarşik Teyzem “iyi ama, çok yiyorsun dikkat et” dedi. Ben de “amannn beni biliyosun, nassı olsa yiyince kilo almayanlardanım, no problema” dedim. Ve bu arada ben sucuğun tadına baktım bile. “Iıımmm aman allammmm, bu ne lezzet, bu ne baharat uyumu, bu ne et?” Satıcıya “umarım sucuklarınız nallı markadır” dedim. Bunu söyler söylemez, satıcı bana dingilzadelerin son torunu gibi bakmaya başladı. Anarşik Teyzem şaşırmadı, tabii ki. Nallı marka meselesini biliyordu. Ben dingilzadelerin son torunu gibi bakan satıcıya, “bana bu sucuk Afyon sucuğu falan ayakları çekme” dedim. “Biliyorum nalkapon diyarından, şakadu şukada getirerek kaçak kesim yaptınız değil mi?” dedim, kızgınlıkla. Dingilzadelerin son torunu gibi bakan satıcı “yok yaaa ablaaa, n’appıyon? Bizi kapattıracak mısın?” dedi. “Bize kötülük etme, sen bizim devamlı müşterimizsin” dedi. Ben de “evet sizin devamlı müşteriniz olduğum için böyle konuşuyorum. Anlaşılan o ki, siz değerli satıcı, milliyet gazetesindeki pazar günü yayınlanan haberi okumadınız” dedim. Satıcı beyfendi “evet, evet okumadım” anlamında gözlerini kırpıştırdı. “O zaman sıkı dur, haberi sana reuters haber ajansı muhabiri edasıyla aktarıyorum. Lütfen sözümü kesmeyiniz ve gözlerinizi kırpıştırararak dinlemeye devam ediniz.” Satıcı beyfendi, gözlerini bir kez kırpıştırdı, ben bunu “evet kesmeyeceğim, söz” işaret fişeği olarak anladım ve başladım: At eti Fransa’da yemek olarak tüketilmektedir. Brigitte Bardot’un da aralarında bulunduğu hayvan hakları savunucuları, atların evcil hayvan olarak tanımlanması için parlementoya bir tasarı sunmuş. Tasarıda, atların “Avrupa Evcil Hayvanları Koruma Sözleşmesi”ne dahil edilerek etlerinin yenmesinin yasaklanması isteniyormuş. Ancak tasarı Fransa’da tartışma başlatmış. İnternetteki yorumlarda bazı kesimler bu fikri destekliyormuş.

Ben bunları reuters haber ajansı muhabiri edasıyla anlatırken, satıcı beyfendinin gözleri pörtledi, “abla yaa, adalet bu mu yaa? Biz at eti satınca dükkânımız kapanıyor, Fransa’da at eti yiyorlar” dedi. “Sen, sen var ya, sennn” dedim. Tam bir maçosun. Maçoluğun kitabını yaz desem, oturur şakır şakır yazarsın.” “Van minüt” dedim, dirseğimle dirseğine kaktırarak, “evet, evet seni şiddetle kınıyorum.” Sen Fransa’daki evcil hayvanları yemenin mübah olduğunu savunan şukesim gibi, şöyle diyorsun, demek istiyorsun: feminen değerlerin yayılması, olarak tanımlıyor, at etinin yasaklanmasına karşı çıkıyorsun. Tasarının karşıtlarından Pierre Digard’da, tasarının uygulamaya geçmesi halinde at eti üreticilerinin işsiz kalacağını savunuyormuş. Aktris Mathilde Seigner ise, at yemenin “evdeki kedi ya da köpeği yemeye” benzediğini söylüyormuş. Fransa’da at eti, yıllık kırmızı et tüketimi içinde yüzde 2’lik bir yer tutuyormuş. Benim Notum: Çok kötü

Şimdi bu bilgiler eşliğinde rahattt olabilirsin… “Evet satıcı beyfendi, siz de bu maço bireylerden oluşan insanlardansınız. Size van minüt, demiştim değil mi?” Satıcı beyfendi, rahat halini aldıktan sonra, “eee de hanfendi siz de at eti, istiyorum dememiş miydiniz? Çelişkili gördüm sizi” dedi. Ben de “yok yeeeaaa, ööle mii? Ben sizi denemek babında öööle demiştim.” Bi daha da at eti satmaya meyilli bu dükkâna gelmiyorum” dedim.

Anarşik teyzemle birlikte, at eti satmaya meyilli dükkânı terk ettik. Anarşik teyzem “gel bari –bizim kasap- tan alalım, dedi. Gittik aldık. “Nallı marka mı?” diye sormadık. Yolda eve giderken, dumanlı hava sahalarından geçtik, millet baca gibi tütüyordu, sanki bireysel sanayici gibi. Neyse baca gibi tüten, dumanlı hava sahası yaratan, bi de üstüne o sigaralı elini sağa sola savuran insanlara “baca gibisin mübarek” dedim. Sonra, Anarşik Teyzemle, az et tüketmenin yararları hakkında konuştuk. “Aslına bakarsan hiç yemek istemiyorum et yemeyi, et yediğimde kendimi mağara devri insanları gibi ilkel hissediyorum, ne kadar az yesem o kadar, iyi. Sen de biliyorsun, kanserin, kolesterolün, kalp hastalıklarının ve daha bilumum hastalıklarının sebebi kırmızı et yemek. Ah ahhh şu genetik kodlanmamız yok mu? Et yemeden duramıyoruz. Gıcıkk oluyorum.”

Böyle konuşa konuşa eve geldik. Bi geldik, sarı bilge viki hanım bizi bekliyor. Elemanı seviyoruz, bize “lo lo lo,” yapıyor. “Bana bak sarııı, vikiii, Eşrefpaşalı takılıyorsun diye “lo lo lo, yapma, bak Fransa’da at, salyangoz, v.s. dinlemiyorlar. Ona gööreee,” dedim. Yemiyor efendim yemiyor, onun da genlerinde Eşrefpaşalılık ve cinsinde de Anadolu kaplanlığı var. Ben sarının, bilgenin kulaklarından ne olduğunu anlarım. O kendini kestirmezmiş.

O zaman ne diyelimmm; yaşasın hayvanlar, hayvan hakları savunucularııı…

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..