Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Angara’nın bağları…

Efendim, tebdil-i mekanda ferahlık vardır derler; doğrudur!

Şahsımın son tebdil-i mekanı bir öncekiyle aynıydı: Hastane; lakin şeytanın bacağını kırarak aylar sonra Tire’ye gittim.

(Ayak bileğimi kırdım, iki ameliyat oldum, sekiz ay bitti, dokuzuncu aydan epey gün aldıktan sonra Tire’ye gittim, gittim demek bile abes, resmen götürüldüm, laf olsun diye değilmiş şeytanın bacağını kırmak deyimi, ayak bileği kırılınca bu kadar süre oturduğun yerde oturuyorsan bir de bacak kırılsa kim bilir ne olur?)

Altüstü 24 saat evden uzaklaşmanın şahsıma kattıkları şunlardır:

* Sahiden, evden iyi bir nedenle uzaklaşmak süper bir şey!

* “Yola çıkmalı” der ya Sezen Aksu bir şarkısında, o duyguyu anlatmanın daha kestirme bir yolu var mıdır?

* Baba memleketine gitmek hem çok güzel hem de hüzünlü… (Babanız bu hayatta değilse…)

* Sünnet düğünü gerekçesiyle olması; yani iyi bir nedenle olması süper! Ama pahalı!... (Yok elbisesiydi,  ayakkabısıydı, takısıydı, falan…)

* Ege düğünü olduğundan keşkek vardı! Görüntüsü bebek maması gibi olduğundan ötürü tatmayan insanın tadası gelmeyen, ancak bir kez denedikten sonra vazgeçmesi mümkün olmayan bir lezzettir keşkek!

( Sanıyorum ilk kez on beş yaşımda falan tatmıştım, hiç unutmam, bir tat diye yalvarmışlardı kaç kez, ıhhh, şekerim ben o gün nasıl olduysa tattım, Allah’ın sopası yok işte! Ben bir beğen… Birileri düğüne katılmayanlara tadımlık göndermişler meğerse…

Halama ısrar ediyorum, n’olur gidip daha isteyelim! Ayıp olur falan da dinlemiyorum, nitekim gittik. Bir  gıdım dahi kalmamış mı!

İnsanlar ayrı üzülür, halam ayrı; beni sormayın!)

(Geçen sene bir kararttım gözümü, öyle çakması falan değil, aynısından yapacağım diye tutundum; Ege düğünlerine yemek yapanları buldum, ölçülerini, işin püf noktalarını falan öğrendim. Matematiği kullandım, bin kişi için buysa on kişi için ne olur diye içler dışlar çarpımı yaptım!

Keşkeğin en önemli özelliği dövülmesidir; öyle blender, mikser falan kullanılanlar “çakma” oluyorlar.

Buğday ve et tahta tokmaklarla iyice dövülecek ki sakız kıvamına gelecek!

Metal tadı bozar diye tahta tokmağım bile var; hazır yapılmış olanı yemek ayrı bir keyif!  Gerçi çok güzeldi ama az biraz daha tuz istermiş…)

* Kendi yaptığım keşkeği uzmanların yaptıkları ile kıyasladığımı gördüm!

* Görmekle kalmayıp, bu işi kaptığımdan emin oldum! ( Sipariş üzerine yapsam, butik türü, para kazanır mıyım diye de düşündüm…)

* Küçük amcam ile babam hiç birbirlerine benzemezlerdi; oysa ne çok benzediklerini fark ettim! Minicik bir benzer mimik, bir nida,  bir tutam gümüş rengi saç…

* Bir Ege düğününde ben diyeyim on, siz deyin yirmi kere Angara’nın bağları, büklüm büklüm yolları çalar mı?

Çalıyormuş, vallaha!

“Ne zaman sarhoş oldun da kaldıramıyon kolları” dendiğinde herkesin kolları havada, şıkır-şıkır! Rtük bu şarkıya da ceza kesmesin diye mi her oynayanın kolları havada, hani “Sarhoş değiliz!” tarzında yoksa zaten “Oynama şıkıdım şıkıdım” şarkısında da şıkır-şıkır oynadığımızdan mıdır şarkı sözleri yerine ritm duygusuyla raks ettiğimiz?

* Aslında şarkı sözleri pek de yabana atılacak bir şey de değildir. Benim gibi müzik kulağı olmayanlar için şarkının sözleri daha mühimdir.

* Ancak yine ayrı bir şaşkınlığım var bu konuda: Kaynanası konusunda pek dertli belli, insan slow bir müzik eşliğinde bu derdi dinleyecek sanırken “Hap koydum, ot koydum, kaynanamın adını kuyruklu yılan koydum” diyor; diyor da dokuz sekizlik diyor kardeşim! Herkes bir yandan döktürüyor, bir yandan kaynanalarına bakıp, arkasını dönüp popo sallıyor!

* Ağlarız gülünecek halimize ile güleriz ağlanacak halimize durumu, belki de, bizim toplumumuzun özelliği; yoksa başka nasıl katlanılır ki bir sürü soruna? Bir çeşit sosyolojik terapi!

* Oğlumun bana ne kadar düşkün olduğunun bir kez daha ayırdına vardım. (Bir çok anne acayip sevinebilir bu duruma, hele ki ana-oğul yaşıyorlarsa… (Ben ise üzülüyorum. Sevgi adına oğlumun önünde bir taş olmak istemiyorum! Uçsun istiyorum, bana bağlı kalmasın! Şimdi burasını da açıklamam gerek: Beni gözden çıkarsın demek istemiyorum, elbet, ama yaşamını kendine göre düzenlesin istiyorum; il mi, ülke mi değiştirmek istiyor, benden dolayı vaz geçmesin!

O ne kadar özgür ve mutlu olursa ben o kadar mutlu olurum!)

(Tersini isteyenlerin çocukları kendi kanatları ile uçmak ister, geride gözü yaşlı analar bırakırlar kendi idealleri uğruna, ki her bir kanat çırpışa desteğim sonsuzdur, uç-uç böceğim denilen de uçmaya yeltenmez bile, iyi mi!

Gerçi, olabildiğince özgür, hem de güvenli bir yerden neden uçup da ayrılsın ki?

O’nun da mantığı böyle… )

* Köpek kızım beş dakikalığına dahi evin dışına çıksam, geldiğimde sanki yıllarca gelmemişim gibi davranır. Terkedildiklerini sanırlarmış… Ayaklarımı, ellerimi, yüzümü öpmek için uğraşırken bir taraftan da zıplar durur; sevinçten deliye dönme durumunun en net halidir bence, zira hangi sevgi gösterisini önce yapsam derken hepsi birbirine karışır!

Beş dakika, yarım saat, derken depresyona girmiş bizim kız!

Apartmana her girene koca sesiyle havlayan, ki bizim için bir nevi işkence: Aman komşular rahatsız olmasın diye kızın her bir havlayışını ağzına tıkmaya çalışıyoruz, ben gittikten bir saat sonra bir uyumuş, ben gelene kadar gıkı çıkmamış! ( En çok beni kıskanıp, korumak istiyor olduğundan da havlamamış olabilir).

Bizim kız bana küsmüş! Tavır yapıyor… Bu kadar sevilmek bir şans mıdır, eziyet midir bana, anlayamadım!

* Yeni elbise ve ayakkabımla düğüne gitmişim, herkes geldiğim için çok sevinmiş, onları tekrar görmekten dolayı acayip mutlu olmuşum… Sevgi yumağı halleri…

* 93 yaşındaki babaannemi tekrar görmüşüm! (Babaannem bir ayrı yazı konusu, ama şu kadarını söyleyeyim: İşleyen demir ışıldıyor!) (Allah sağlıklı uzun ömürler versin!)

* Elimdeki bastonu bir kenara bırakıp da Harmandalı oynayan küçük amcama, sembolik de olsa, eşlik ettim, ya… Oooo, benden mutlusu yok!

İyi-kötü ayaklarımın üstünde duruyorum ya! Mecazi değil, gerçek anlamda… Egeli olup da Harmandalı çaldığında yerinde duranlar varsa ciddi anlamda yaşam ve benlikleri arasında bir problem olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde bir Ankaralının Hüdayda nidaları eşliğindeki müziğe sessiz kalabilmesi de keza… Şahsen, belki folklor oynamamdan gelen bir şey, ne Antep ne de Yozgat; ne Kars ne Artvin; Erzurum barı, fark etmez! Hiç birinin tam olarak figürlerini anımsayamasam da, üç-aşağı beş yukarı ya hatırlarsın ya da ayak uydurursun!...

* Anadolu kültüründe yaşamış olanlar zaten her yörenin oyununu oynayabilir, ister davul-zurna olsun, ister kaşık sesi; tepkisiz kalması mümkün değildir!

* Geri dönüş; yola çıkış kadar ayrı bir nefes!

* Eve varış sonrası tüm sorumlulukların seni beklemesi hayal kırıklığı yaratıyor, o ayrı!

* Bulaşık makinesi, çamaşır makinesi, mutfak seni dört gözle bekliyor!

* Bir-kaç gün daha kalsaydım diye düşünürken buluyorsun kendini…

* İnternetsiz geçen bir gün pek güzeldi, doğrusu!

* Elinin altındayken sanki bir dakika uzaklaşsan pek önemli bir haberi kaçıracakmışsın duygusuna kapılıyorsun; zorunlu işleri yapıyor aceleyle yapıyor, yine bilgisayarın önüne oturuyorsun. Oturmak da denmiyor aslında ona, çörekleniyoruz, bildiğin!

* Eskisi gibi PC başında yaşamayacağım artık diye geldim eve, bir göz attım, çıktım… Bir daha göz attım, gözlerim buğulanana kadar kaldım! Ama, kim köşesinde ne yazmış, ne haber varmış?

Eee, yazı yazacaksın, yine PC başındasın; yarın paket açılacak, bakalım ne olacak?

* Angara’nın bağları elli kere çalsa ve elli kere “Bu şarkı da “sarhoş” kelimesinden dolayı yasaklanır mı acep diye düşünsen ya da düşünmesen de oynasan kollarını havaya kaldıra-kaldıra Suriye-Mısır- ABD-Türkiye-İran olaylarını takip etmekten daha hayırlı!

Hele ki bir paket açılışımız var; günlerdir “Azzz sonraaaa” diye reklam kuşağında yer alıyor her bir medya organının; Ankara’nın bağları, büklüm büklüm yolları…  

Bizim için Ankara’nın yolları düzdü; Çankaya çok kolay ulaşılır bir yerdeydi ve boşuna değildi elbet “Başkent” seçilmesi…

Şarkıya sözüm yok, ama sahiden büklüm-büklüm oldu Ankara’nın yolları; ulaşması zor oldu vatandaşa, bir kale oldu hükümete; astarda urganları, yün basma yorganları var!

 

http/twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..