Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '06

 
Kategori
Müzik
 

Anılarımda Karadeniz ve Kazım Koyuncu.

Anılarımda Karadeniz ve Kazım Koyuncu.
 

“Ateşlerde yanmış bu can ile. Nerelere gidem ben nerelere. Yüreğime saplanmış hançerle. Nerelere gidem ben nere...”

Uzun yıllar önce bir düğüne Ordu’ya doğru ailece yola çıkmıştık. İlkokulu yeni bitirmiştim ve yaz tatili başlamıştı. Annemin kucağında akşamüzeri başlayan yolculuk, sabaha karşı orduda sona erecekti. Yedi sülalesi Ankaralı olan ben, hayatımda ilk kez denizi görecektim. Ve bu deniz Karadeniz’di. Heyecandan ölmek üzereydim.

Gece hiç uyuyamadım. Denizin karaltısı sabaha karşı görünmeye başlamıştı. İnanılmaz bir mutluluk ve ürküntüyle seyrediyordum denizi. Gideceğimiz yere yaklaşmak üzereydik. Ve gün aydınlanmamıştı henüz. Çok büyük bir karanlıktan gelen gürül gürül dalga sesleri yüreğimi sıkıştırmaya başlayarak beni içine çekiyordu. Çok heyecanlı ve mutlu olduğumu yatağa yattığımda anlamıştım. Birde yorgunluğun bitkinliğini hissedemeyecek kadar ağır olduğumu!

Sabah uyandığımda tanımadığım bir evde güne başlamanın verdiği şaşkınlığı üzerimden henüz atamamışken, gece duyduklarım ve gördüklerimin hayal olmadığını anlamamla birlikte pencereye koşmuştum. Gördüğüm manzara karşısında mutluluğum sevince sevincim hüzne, hüznüm şaşkınlığa dönüşmüştü. İlk kez deniz görüyordum ve bu kadar büyük bir maviliğin ne demek ve nasıl olabileceğini küçük dünyamda anlamlandırmaya çalışıyordum. Çarpılmıştım. O koca deniz. O mavi dev suların adı. Karadeniz. Yaz ayları olmasına rağmen gürül gürül kıyıları dövüyordu. Hırçın dalgalar arasında geçirdiğim birkaç gün denizi izlemekten gözümü alamadığım birkaç gün ve belki hayatımın en güzel hatırası olarak, bir köşede saklı duruyordu.

Ta ki Kazım koyuncuyu Ankara’da tesadüfen bir konserde dinleyene kadar. Ve kendi kendime huzursuz olduğum bir anda çıkmıştı sahneye. Daha sonra neresi olursa olsun kulağımı kesip dinlediğim, düşündüğüm ayrık, salık ve saçak, bir güzel insan olarak kendime has bağlar kurduğum müzisyen kazım olmuştu. Müziğin evrensel tınılarını yakalamış olan bu deniz çocukları Karadeniz’in dalgalarını yüzümüze vura vura şarkılarını söyleyip durdular. Kazım’ın anlatmak istediği çok şey vardı. Her büyük sanatçının ışığı gibi oda mütevazi, samimi ve inatçı bir ışık saçarak gözlerini kapayıp söylüyordu şarkılarını. O mükemmel sesiyle çat kapı sorgusuz sualsiz girip oturuveriyordu yanı başınıza. Neşet Ertaş’ın 25 yıl sonra Türkiye’de verdiği ilk konserden (harbiye açık hava tiyatrosundan) çıkıp gelmiştim. Çok güzel şeyler yaşatmış ve düşündürmüştü bana. İçimde durduramadığım heyecan, orduda deniz kenarında oturduğumda burnuma gelen deniz kokularına karıştığında, bir şeyler değişecek diyerek gülümseyip durmuştum.

Ölüm soluğunu yine soğuk ve keskin hissettirdi bizlere. Ne söyleyebiliriz, üzgünüm demekle kalamayacağım bir insandı Kazım Koyuncu. Yaptıklarından çok yapacaklarını düşünmüşümdür. Tam da onu bulduğumuz zamanlarda kaybettik. Ve bu şarkı burada bitti. Öylesine üzgün ve anlamsızım ki . “Baba ben yıkıcıyım ama, ama kendini bilmez değilim” Diyordu. “Yaşamak istiyorum sadece” Tüm bu olup bitenleri uzun süre kabullenemedim her insan gibi, her Kazım Koyuncu dinleyicisi gibi demek daha doğru. . İçim acıdı, ezildim. Onu dinlediğimde az tuzlu bol rüzgarlı dalgalarla boğuştum durdum. Alıp verdi durmadan. Anlatılmaz dinlenir demek geliyor içimden. Çünkü onu en güzel anlatacak şey her büyük sanatçı gibi şarkıları.

Ben onu dinlerken sadece ve sadece şarkı söylüyordu. İşini yapıyordu yani. En sevdiği, onu o yapan, başkalarını ona yakınlaştıran şeyi. Şarkı söylemeyi. Yaşamak istemeyi söylüyordu.. Sanırım hayat ona bizden daha farklı görünüyordu kimbilir? Sadece şarkı söyledi. Herkese!!! Dinleyene, dinlemeyene. İçinde kabaran deniz sadece Karadeniz değildi. Bunu anlamak için yazar olmak gerekmiyor. Kaset çıkarmak, köşe yazarı olmak da gerekmediği gibi müzisyen olmak da gerekmiyor. Kimilerine göre sol görüşlü olması , söylediği şarkılarının önüne geçse de, onu gizli gizli seven ve onu sahiplenen bir kitlenin farkında olmayan, bir kitlenin varlığı da bilinmeli. Bu ülkede kaç tane Kazım koyuncu var acaba? Hiç düşündük mü? Hem şarkılarını söyleyeceksin, hem öldürmeyin, kırmayın, dökmeyin diyeceksin. Aşk var, sevda var, yalnızlık var, yoksulluk var diyeceksin. Tüm bunları bir arada başaran kaç tane kazım koyuncu vardır ? o da payına düşeni alacaktı, hayattayken aldı da. Ki o bunu fazla ciddiye almasa da bizler tarafından ciddiye alınacak bir konudur. Bu ülkede doğru ve düzgün olmanın kaçınılmaz sonu! Normalleştirilmeye çalışılan bir sistematik saldırıyla tecrit edilmek istendi, (bir takım yanlı medya! Dışında) gazete ve televizyonlardan içeri sokulmadı. Hülya Avşar’ın bol kahkahalı ve egzotik programı dışında. Didou nana şarkısında seyircilerle alkış tutması midemi bulandırmıştı.

Tabii ki değerli olanın yanında ötesinde berisinde dolanacağım. Bir rüzgarla dağılan saçlar sapından kopmaz. Hele hele kelseniz.

Ona Karadeniz’de bir sörfçü demek geliyor içimden. İnsan hayatının, onurunun ve emeğinin bu kadar ucuz olduğu bir ülkede çernobile hiç değinmedim. Zira hatırlanabilir!

 
Toplam blog
: 19
: 1423
Kayıt tarihi
: 18.09.06
 
 

Şu kainat beni içine aldığından beri Rodin'in heykeli gibi olmak yani düşünen adam olarak kalmak ist..