Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '11

 
Kategori
Müzik
 

Anjelika Akbar

Anjelika Akbar
 

‘’Piyanist misin, yoksa besteci mi ? ‘’ diye soranlara cevabım :  

Ben öncelikle piyano enstrümanıyla bütünleşmiş, onu çok iyi tanıyan bir besteciyim!.. Piyanistliğimin tek farkı şu: ellerimde on parmak yerine on kalbim var; tuşlara onlarla basıyorum !.. 

Anjelika Akbar 

Anjelika ile tanışmam ab-ı hayat * denilesi bir müzisyenin yolundan giderken oldu. Birlikte çalıştığı yüzlerce güzel insan ile yepyeni müzikler dinleyip, yeni insanlar tanıma fırsatı buldum. Anjelika bunlardan yalnızca biri ama içlerinde belki de en çok dikkatimi çekenlerden...Şimdi ise yaklaşık 1 ay önce çıkardığı İÇİMDEKİ TÜRKİYEM adlı kitabıyla haşır neşir olmaktayım. Ve yukarıda ki söz de ‘izni ile’ kitabın önsöz kısmından alınıp eklendi. 

Biyografi türünde hazırlanmış bu kitap ile Rus bir müzisyenin Türkiye’ye gelişinden Türkçe yi öğrenişine, karşılaştığı zorluklardan nasıl Türk vatandaşlığına geçmeyi isteyişine kadar… Pek çok anı / a’nı dinlemek (!) mümkün. Evet , çünkü sevdiğiniz her insanı okurken iç sesimiz bize cümleleri onun sesinden aktarıyor..Hatta öyle ki, kitap bittiğinde başlangıç seviyesinde bir Rusça'ya sahip olabileceğimi bile düşünmekteyim. İşte bunlardan bazıları; 

Rusça Türkçe anlamı 

Hata Ev 

Ham Terbiyesiz 

Kravat Yatak 

Kulak Yumruk 

‘Hammadde’ de olmuş sana işe yaramaz, terbiyesiz madde anlayacağınız… Yemek isimleri, kısaltmalar, ikilemeler vb. dışarıdan birinin gözüyle eğlenceli geldi kulağıma, kendi dilimde ki zenginliğin bir kez daha farkına da varmama neden oldu bir yandan. 

Bir de Rus Salatasının hikayesini dinledim: 

Türkiye’de meze ya da aperatif olan pek çok yerde görebildiğimiz salatalar arasında yer alıyordu Rus ya da Amerikan. Rus sofralarının da vazgeçilmez sevilen bu yemeği aslen ‘’Fransız salatası’’ olup ‘’olivie’’ ismini taşıyormuş. Hikayeye göre Napolyon, Rusya’nın sert kış şartlarında ordusunu kaybetmektedir. Siperlerde ki yemek stokları hızla erimeye de başlayınca Napolyon bir emir verir: ‘’Mutfakta ne varsa doğrayın, mayonezle karıştırıp getirin!’’ işte olmuş bizlere ‘’Fransız Salatası’’. Fransa-Rusya savaşından kalma bir tatmış meğer. O kıtlıkta mayonez(!) nasıl ? , derseniz onu ben de bilemiyorum.. 

Ülkedeki ilk günlerinde yabancılığı, toplum içindeki ötekiliği (!) … aşarak anadilinin Türkçe olmamasına rağmen, dilimizi öğrenebilip, üstelik de anadili Türkçe olan (!) yurdum insanından daha titiz bir şekilde dile yaklaşımı ve Türkçe kitap yazması, bana bu yazıyı yazdıran en önemli etkenlerden biri oldu. 

 

‘’Rusçayı gerçekten hakkıyla kullanan biri olarak, başka bir dile aynı saygıyı göstermeye kendimi mecbur hissediyordum. Kötü konuşmaktansa hiç konuşmamak, o yıllarda beni ayakta tutan ve avutan bir formüldü! ‘’  

 

Tanımadığım bir ülke de yanlış konuşmak korkusuyla (dile edebileceğim ayıbı düşünerek) yarım yamalak konuşmaktansa, 2 yıl susmayı tercih eder miydim diye düşündüm yukarıdaki sözleri okuduğumda. Ama yok, öğrenmek için en azından sesleri taklit eder, sabredemez denerdim zannediyorum. 

 

Bakkal Fenomeni 

 

Acaba hiç düşündük mü? Bakkal kelimesi neden oluşuyor.’Bak’ , ‘Kal’ ilk kez Türkiye’ye gelen bir kimse, bu hecelerin anlamını bilmese de bakakalan-lardan oluyor bana kalırsa.Vitrinde ki çeşitlilik, renkler, içeriye girildiğinde duyulan toz, deterjan, ekmek kokularının karışımıyla ortaya çıkan doğal oda spreyi ferahlığı… 

Sonra bakkalların gizemi artıyor gün be gün.Bulmak zorlaşıyor, görünce şaşırılıyor belki. Buna hem üzülüyor bir yandan kirlenmedikleri içinse seviniyorum.Halen leblebi tozu, yum yum, finger satılmıyor Avm’lerde.Bilen biliyor, gidip alıyor.Bakkala gidip altın sarısı renkle kaplanmış jelatini güzel çikolatalardan aldığım gün okudum kitapta bu satırları; ‘’Bakkalları çok sevmiştim.Ayrı bir dünya, yavaş, emin, kendi halinde.Bakkal ve sahibi çok iyi biliyor ki Dünya yıkılsa dahi milletin ona ihtiyacı var : kibrit, peynir, su, ekmek, mendil, kolonya… Tozlu olsa da hep satar ! ‘’ 

 

Türk kadını, Türk erkeği, Ezanın sihri, ’’ekmek çöplüğü şoku’’…vb. bir sürü bir sürü daha bölüm vardı beni şaşırtmaya yeten.Bizlere ait değerlerin başka taraflardan çekilmiş fotoğrafları.Bildiğim ama kendime sesli okumadığım cümleler buldum.Kitabın tanıtımını yaptığımın sanılma ihtimaline karşın bunu belirtme ihtiyacı hissediyorum yalnızca. ‘’Sahiden de yahu’’ diyorsunuz kendi kendinize. 

Farklı etnik kimlikler ve yaşam biçimleri , Müzik ve üzerine Anjelika örneği yazıların devamı niteliğinde oldu galiba, kasıtlı olmayarak.İkisini de birbirine bağlıyor olsa gerek bir insan bedeninde. Bir yere bağlandığı için de ayrıca mutluluk duyuyorum. 

Sevgiyle.. 

 

 

*ab-ı hayat için bkz. 

Anjelika Akbar / Bach A L’Oriantale 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 9
: 1079
Kayıt tarihi
: 11.03.11
 
 

1990 yılında Kastamonu'da doğdu. Bir gitarın -re- teli olarak yaşamına devam etmektedir...