Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '09

 
Kategori
Siyaset
 

Ankaralilar, Zehir Icenler

Ankaralilar, Zehir Icenler
 

Gökçek su içiyor


Yerel seçimlerle genel seçimler arasında büyük fark vardır. Yerel seçimler aslında o şehrin kaderini belirleyen ve gelecekte nasıl olacağına karar veren seçimlerdir. Dürüst, çalışkan ve o şehirde yaşayan insanları düşünen bir belediye başkanı o şehrin kaderini tamamıyla değiştirebilir. Ülkemizde birçok şehirde ve ilçede bunun örneklerini görebiliriz. Böyle değerlendirdiğimizde yerel şeçimler o şehirde yaşayan insanların gündelik hayatını genel seçimlerin değiştirebileceğinden çok daha fazla değiştirdiğini görürüz.

Ankara’da uzun yıllardır Melih Gökçek belediye başkanlığı yapmaktadır. Doğal olarak iyisiyle kötüsüyle Ankara’daki birçok iş onun belediye başkanlığı döneminde yapılmıştır. Bu yaptığı işlerle birlikte mal varlığındaki artış da eleştirilmiştir. Benim bu yazıda bahsetmek istediğim konu Melih Gökçek’in mal varlığı ya da son günlerde en çok gündemde olan doğal gazla ilgili işleri değildir. Sudur ve bu suyun sebep olabilecekleridir.

En temel ihtiyaçlarımızdan biri olan, ellerimizi yıkamak, yemek yapmak, çay demlemek ve en önemlisi birden bire bastıran içimizdeki yanma hissini gidermek ve daha birçok şey için suya ihtiyacımız vardır. Suyun ne kadar önemli olduğunu su kesintisi yaşanlarımız çok daha iyi bilir. Doğal olarak da hergün yemeklerle, çayla birlikte veya doğrudan su içerek vücudumuzu suyla buluştururuz. Bütün hücrelerimiz canlılıklarını koruyabilmek ve bütün organlarımız işlevlerini yerine getirebilmek için suya ihtiyaç duyarlar. Vücudumuz hücrelerimizin ve organlarımızın su ihtiyacını kanımız aracılığıyla sağlar. Kanımız içinde bulunan su ile tüm vücudumuzu dolaşırken her hücreye gerekli olan vitamin, protein, karbonhidrat, gerekli mineralleri barındırır. Kısaca su hayatımızın temelindedir. Zaten başka gezegenlerde hayatın olup olmadığını araştırmak için bilim adamları o gezegende bulunan suyu araştırmaktadırlar.

Ankara’nın suyunda sağlık bakanlığının kriterlerinin üzerinde ağır metaller(kurşun, demir ve alüminyumun) olduğu yapılan testlerle ortaya konmuştur. Kanser, kansızlık, sinir sisteminde tahribat gibi etkileri bulunan kurşun, demir ve alüminyumun tehlikeli boyutlara yükseldiği anlaşılmıştır. Bu ne demektir? Öncelikle bu kriterler insan sağlığına tehdit oluşturup oluşturmadığını belirlemek için konmuş kriterlerdir. Başka bir deyişle insanın ilerde bu maddeden dolayı hasta olup olmayacağının göstergesidir. Tabi ki bu suyu içen insanların bir günde hasta olacağı manasına gelmemektedir. Yaşı yeterlince büyük olanlar hatırlar, Çernobil faciasının olduğunda bir siyasetçimiz televizyonda çay içmişti ve bakın bana bir şey olmadı sizde içebilirsiniz demeye getirmişti. Evet o gün ona bir şey olmadı ama yıllar sonra özellikle Karadeniz bölgemizde kanser vakalarının arttığı görüldü. O gün olmayan şey yıllar sonra olmuştu.

Bugün Ankara’da da benzer bir durum söz konusudur. Yıllar sonra insanların bugün kullandıkları su yüzünden hasta olma olsılıkları vardır. Herkesin maddi durumu yeterli olmadığı için, özellikle zor durumdaki aileler musluktan akan suyla ihtiyaçlarını gideriyorlar. Belki bu ailelerde yaşayan büyükler etkilenmeyecekler ama küçükler etkilenecek ve yıllar sonra hasta olma riskine sahip olacaklar. Hepsi olmasa da bir kısmı hasta olacaktır. Nasıl mı hasta olacaktır? Bugün annesinin karnında kiminin daha organları bile oluşmamış hayata başlamaya çalışan bebecikler, annesinin sütüne muhtaç olan kundaktaki bebekler, yeni yeni yürümeye başlamış sevimli yavrucaklar, evin içersini cıvıltıyla olduran gülüşleriyle hayatımıza renk katan minik çocuklar büyümek için suyu kullanırlar. Bu suyu annesinin sıcacık karnında olan çocuklar annesiyle arasında bulunan kordon bağından, bebekler anneleri onları büyümesi için emzirirken verdikleri veya içirdikleri sütten, daha büyük olanlarda içtikleri sudan karşılarlar. Kemikleri, beyinleri kalpleri bütün organları gelişirken bu suyla gelen mineral ve diğer maddeleri kullanacaklar. Su vücutlarının ihtiyaçları olan maddelerin yanı sıra ağır metalleri de taşıyacak. Ne olduğundan habersiz bir şekilde bu ağır metallerle büyüyecekler. Beyinleri daha yürümeyi, koşmayı, gülmeyi, güldürmeyi öğrenemeden bu ağır metallerle tanışacak ve zehir taşıyacak içinde. Kalpleri, minicik sevimli kalpleri zehir depolayak daha aşık bile olamadan, sevgiyi vücutlarına pompalamadan zehri pompalayacak. Bu zehir kiminin beynini vuracak, kiminin kalbini vuracak, kimininse başka bir organını. Daha kendilerine bir hayat kuramadan amansız bir hastalığın pençesinde bulacaklar kendilerini ve belki çok uzun süremeyecek olan hayatları boyunca hastalıkla uğraşmaktan başka bir şey yapamayacaklar. Bir gün vücutları kaldıramayacak hale gelecek bu zehri ve yenik düşecekler. Kimi arkasında gözü yaşlı bir ana kimi de daha doyamadıkları sevdiklerini belki de çocuklarını arkalarında yalnız bırakacaklar.

Bu sorun insanların ne kadar gündemindedir vaya ne kadar önemsemektedirler bilemem. Melih Gökçek televizyonda bu suyu içerek bunu sorun olarak görmediğini gösterdi ve bu görüşünü değiştireceğine dair herhangi birşey yaptığı yok. Eğer o birşeyleri değiştirmiyorsa bizim değiştirebileceğimiz birşeyler vardır. Unutmayın insanların ilerdeki hayatları bu değişime, bu değişim de bizim değişimi seçip seçmememize bağlı.

 
Toplam blog
: 13
: 730
Kayıt tarihi
: 09.01.09
 
 

Hamburg'da (Almanya) Biofizik alaninda doktora yapan bir ogrenciyim. Bilimle ilgili konular ilgi ala..