Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '13

 
Kategori
Güncel
 

Anlamasak da acılar yaşıyoruz

Anlamasak da acılar yaşıyoruz
 

Acılar yaşanmadan anlaşılmıyor. Acıları yaşamayanın anlatması da mümkün değil

Bazen söyleriz ya! Acınızı anlıyorum. Aslında hayır, acılarını anlamıyoruz. Sadece anlamış gibi yapıyoruz. Acıları anlayabilmek ve anlatmak için bizatihi yaşamak mı gerekiyor. Hayır, yaşamadan da anlamak gerekir.

Teknoloji çağındaki sosyal felsefimiz ve yaşam tarzımız, hayata bakış açımız, mevcut birçok şey kendimizi iyi hissetmemizi sağlayabilir, bize güven de telâkki edebilir. Oysa ki güven verdiğini düşündüğümüz birçok şey, aslında hayatı bize zindan ederek, eziyet vermekten başka bir işe yaramıyor.

Değerlerin sürekli erozyona uğradığı günümüz dünyasında, her an, her yerde ve her daim risklerle karşı karşıya kaldığımız su götürmez bir gerçektir. Ne evimizde güven içerisindeyiz, ne işyerimizde, ne katıldığımız toplantıda, ne yürüdüğümüz sokak, caddede, ne yürüdüğümüz kalabalıklar arasında… Her an bir şeyler olacakmış, her an başımıza bir belâ ve musibet gelecekmiş gibi sürekli bit telâş, korku ve gerilim içerisindeyiz. Tabiri caizse hayatımız bir pamuk ipliğine bağlı gibi bir yaşam sürüyoruz.

Kendimizi güvende hissetmiyoruz. Hayatımız bu kadar ucuz ve bu kadar sıradan bir halde devam ediyor.

Kabul etmesek de acıları en ince noktasına kadar, iliklerimize kadar yaşıyoruz.

Hep bir risk, hep bir kaos, hep bir korku içerisinde acılarla yoğruluyoruz.

Belki bu keşmekeş içerisinde, aynı acıyı duyabiliyoruz; ama hep farklı tepkiler veriyoruz.

Komşusu ölen bir kişi, eğer düğün yapıyorsa, sakın acıdan anladığını söylemesin.

Çocukları tarafından sokağa terkedilen bir ebeveynin halini görmeden, ben ne demek olduğunu çok iyi biliyorum demesin.

Kimse çocuğu olmayan bir ailenin içinde bulunduğu ahval-i halini çok iyi biliyorum demesin.

Ama acı yaşıyoruz, acılar yaşıyoruz. Anlasak da, anlamasak da…

Öyle ki çoğu zaman sıradanlaşmış bir konu olarak görüyor, kale almadan, bir şeyler söylemeye gerek bile duymadan, kendi iç dünyamızda, kendimizle savaşıp duruyoruz. Bir söz vardır; “damdan düşenin halinden ancak damdan düşen biri anlar.” Bir yakını ölen kişinin halinden, yakını veya sevdiği ölen başka biri anlar. Hain derler ya! “Ölü yerine gidilince; herkes kendi ölüsü için ağlarmış” Aslında bunlar hepimizin kapanmayan derin yaralarıdır. Bunlar hep olmuştur. Dünde, bugünde, yarında olacaktır şüphesiz. Bize acı, ıstırap veren olaylar her zaman olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Bunlar hayatın gerçekleridir. Kimse bu gerçeklerden kaçamaz. Her ne kadar yaşanan acıları anlıyormuş/anlamıyormuş davransa da, gün gelecek ki herkes aynı acıyı (özellikle ölüm gibi fani dünyadaki nihaî sonu) tadacaktır. Kaçış, kurtuluş mümkün değildir.

Hayat o kadar da boş verecek kadar değildir. Acılarla bezenmiş olsa da ötelerde rahat edebilmek için, şimdiden azığını toplayabilecek azim ve kararlılıkta olmalıdır.

“Biz bu dünyaya keyif sürelim diye gönderilmedik”

Allah (cc) kimseye sonradan anlayabileceği kadar acıyla terbiye etmesin.

Kerim Baydak

kbaydak61-artan@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1022
: 214
Kayıt tarihi
: 06.11.12
 
 

Kerim BAYDAK 01.01.1961  ADIYAMAN  doğumlu.. 2003 yılında Anadolu Üniversitesi  İşletme Fakultesi..