Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '11

 
Kategori
Evcil Hayvanlar
 

Anne Kazın çığlığı- LaZfontaine’den Hikâyeler - 4

Anne Kazın çığlığı- LaZfontaine’den Hikâyeler - 4
 

Bebeleri anne, baba, teyze birlikte koruyor


En zeki kanatlı hangisidir diye merak ederseniz, insanların yakıştırmasına aldanmayın, hiç şüpheniz olmasın, kazdan daha akıllısı yok. 

Bahçeniz varsa, salın kazları, inanın köpekten daha iyi korur, kimseyi yaklaştırmaz, yabancıya öyle bir yaygara koparır ki, aynı anda on tane araba alarmı çalsa bu kadar ses çıkaramaz. 

Kaz ırkçıdır da. Kendi ırkından kanatlılara “kanat” gerer, evinde ağırlar, sırtına yastık koyar, illa yatıya kal diye ısrar eder. 

Kazlar bir tek bahar aylarında yumurtlar ve yedi sekizden fazlasını vermez. Bundan dolayı çok kıymetlidir. (Belgesel cümlesi gibi oldu, idare edin) 

Geçtiğimiz yıl bir dostum ikisi dişi, biri erkek üç kaz hediye etti bana. Ha, burada parantez açayım, kazların tek kusuru çok eşliliktir. (Sibel Üresin'in kaz nesli için çok eşliliğin yasallaşmasını talep etmesine gerek yok anlayacağınız.) 

Dişilerden biri ağacın altına yatmaya başladı. Nasıl yatmak ama, taze gelin etmiş Kürt kaynana gibi tabii ihtiyaçlar dışında gece gündüz yerinden kıpırdamıyor. Hasta filan olmalı, ateşini ölçelim diye yanına yanaştık, kıyametleri kopardı. Hem o tiz sesiyle çığlıklar atıyor hem de yılan gibi tıslıyordu. Sorduk soruşturduk, meğerse kuluçka dönemiymiş. Altında yumurta olmadan yatmasını kazlığına verin! 

Yumurtalarını, iktidara iyi geldiğini duyduğumuzdan saklamıştık. “Bana ne iktidardan ya!”dedim, “Ben her daim muhalifim. İktidar, iktidarını benim iktidarıma bağlamasın.” Kümese sepet koyup içine saman doldurduk, yumurtaları yerleştirdik, kazı metazori ağacın dibinden alıp oraya götürdük. 

Fakat inatçı kaz, biz uzaklaşır uzaklaşmaz gene eski yerine döndü. Bu şekilde birkaç gün sürdü. Baktık böyle olmayacak, sonunda kümese kilitledik, sıkıysa çıksın bakalım. Kapıyı biraz zorladı, ama zamanla direnci kırıldı, yumurtların üzerine yatmaya başladı. 

Sıklıkla kontrol ediyor, suyunu yemini bırakıp kapıyı kilitliyorduk. Aradan üç hafta geçti, bir sabah kümesi açtığımda ne göreyim, kazın altındaki yumurtalar tüylenmiş, hareket ediyor. Civcivler çıkıvermiş ortaya. 

Ana kaz nasıl kıskanç, yeni yavrulamış köpek gibi, bir hırlamadığı eksik, neredeyse saldıracak. Hırlama yerine korkunç bir tıslama sesi çıkarıyor. "Allah'ın kazı, yem vereceğiz, sakinleş, " filan nafile. Sonunda uzun bir sopayla yerinden kıpırdattık, altında tam beş civciv ve henüz civciv kıvamına gelmemiş üç yumurta var. Birkaç gün daha bekledik, yumurtlarda tık yok. Anladık ki bunlar döllenmemiş… 

Bir gece korkunç bir şey oldu, sabah kalktığımızda civcivlerden üçünü ölü bulduk. Birini annesi severken üstüne fazla abanıp nefessiz bırakmış, birini fare öldürmüş, biri de canını kurtarmak için kümesin dışına kaçmış, fakat bu defa horozun saldırısında can vermiş. Bizi yavrulara yanaştırmayan ana kaz, fareye hiç tıslamamış anlayacağınız. (Horoz hakkında ise iki suçtan şu anda kesinleşmiş bir hüküm bulunuyor. Hem zavallı civcivin canını aldı, hem de daha önce kaynanama saldırdı, fakat öldüremedi. Tavukların cinsel sorunları karşısında elimiz kolumuz bağlı, yavru horoz büyüyene dek mecburen idare edeceğiz.) 

Sağ kalan civcivleri kurtarmak için, kendilerini koruyacak fiziğe ulaşana kadar annesinden ayırıp kutuda beslemeye karar verdik. Yaralanmayı göze alarak civcivleri güç bela kutuya koydum, saldırmasın diye anneyi kümeste kilitledim. Artık civcivler emin ellerdeydi. 

Aman Tanrım, kapıyı üstüne örttüğüm anı görecektiniz, anne kaz nasıl çığlıklar atıyor, hani yavrusu elinden alınan anneler paralanır ya, aynen öyle. Kanatlarıyla kümes kapısına yüklenmesi de caba. 

Sakinleşsin diye birkaç dakika bekledim. Sakinleşmek ne kelime, feryadı gittikçe artıyordu. Kümesi parçalayacaktı neredeyse. 

Baktım olacak gibi değil, kümesten çıkardım, bahçeye saldım. Yavrularını da yanına. Diğer iki kaz da onlara eşlik etti, beşi birden bahçede mutlu mesut dolaşmaya başladı. 

Gece olunca yavruları tekrar kutuya koymaya teşebbüs ettim. Ne mümkün! Yine aynı direniş! Sonunda beşini birden bahçede bıraktım. 

Hava kararınca saat başı kontrole gittim. Üç yetişkin bir yandan çığlık ve tıslarla beni korkutmaya uğraşırken, bir yandan da kanatlarını yavruların üzerine siper ettiler. İnanılmaz bir manzaraydı. Kol kanat germek deyimi herhalde buradan türemiştir. 

Üç geceden beri bahçedeler. Yavrular henüz farenin gadrine uğramadı. Umarım sağ salim büyürler. Nasıl da sevimli yaratıklar, anlatamam. 

Analık içgüdüsünün kuvvetini köpeklerde, kedilerde görmüştüm, ama kazlarda ki çok daha güçlü. En az insan kadar. 

Bundan sonra kazlarla alay edenler karşısında beni bulacak… 

 
Toplam blog
: 173
: 2173
Kayıt tarihi
: 03.10.07
 
 

1958 Trabzon doğumlu. Darüşşafaka Lisesi ve M.Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu. Yazdığı kitapla..