Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Antalya Teke Yöresi Ağız ve Deyimler

Dil anadan öğrenilir. Dil bilinçaltı olayıdır. Sese dayalı sistemler bütünüdür. Dil doğar, gelişir ve ölür; bu yönüyle canlı bir organizmadır. Dil giderek zenginleşir: insanın üretim sürecinde yeni üretilen ürünün niteliği ve kullanım şekline bağlı olarak adıyla dil içinde yerini alır. Bu ürünü kim ya da hangi dilin sahibi yapmış ise sözcük onu taşır. Bu nesne zamanla günlük yaşamda kullanımdan kalkmışsa bir zaman sonra dilde de unutulacak, yani o sözcük ölecektir. 

Dünyadaki dil çeşitliliği tek bir insanın konuştuğu mikro düzeyde bir dil de olsa azımsanamayacak kadar sayısal çoğunluğa sahiptir. O tek kişilik dilin sahibi ölmesiyle o dil de ölür. Bu biçimde yüzlerce dilin her yıl öldüğünü söyleyebiliriz. 

Kalabalık ulusların, büyük coğrafyalarında yaşayan diller bölgelere geçerken bir sesin başka bir sese dönüştüğünü, bir sesin eksilerek veya artarak söylendiği biçimlerine şive, giderek daralan alanlarda da ağızları oluşturur. Bu ağızların söyleniş biçimi yazı dilinde birdir. 

Bu ağızlar çoğu zaman fonetiği ile değil semantik yapısıyla iletişimi kendi alanında yaparken ulusal düzeyde yazı diline de önemli katkılar sağlar, yüksek dili besler. 

Hisseden kıssaya varmak için size küçük bir anımı aktarayım: 1983 yılında öğrenciyken bankalara bir çay ocağından çay satardım. Karşılığında müşteri para değil marka verirdi. Müşterinin boşunu alırken “Markayı çekmeceden kendin alıver, ” dedi. Ben de çekmeceyi kendime çektiğimde doğrudan “Çekmece görekli, alamıyorum, ” deyince, “Bir daha söyle, sen ne dedin?” dedi. Ben yine “Çekmece görekli, ” dedim. “Sanırım bu sözcüğü kilitli anlamında söyledin?” “Evet, ” “Sen nerelisin?” “Dirmilliyim, ” deyince böyle başka bildiğin sözcükler var mı ben TDK’ye gönderiyorum? dedi. “Bilirim ama aklıma şimdi gelmiyor, ” dedim. 

O günden sonra bu sözcüğe takıldım. Güzel Türkçemin yapım ekiyle oluşturulmuş nesne ile göz arasındaki sanal bağdan hareket edilerek fiilden isim yapılmıştı. “gör”, “görek”, “görekli” Bu sözcük yerelde kalmış yazı dilinde kullanılmamış olabilir ama bana göre yer altında ışık görmemiş akan duru sular gibidir. Bu sözcüğü o gün bu gün hem şiirimde hem düz yazımda kullanırım. 

Çok uzattım, bu yazıyı kaleme almama neden olan olay aslında Hüseyin Çimrin’in bu günlerde yayınladığı Antalya Teke Yöresi Ağzı ve Deyimleri kitabıdır. Bu kitap 35 yıllık bir derleme ve çalışmanın ürünü. Bir dilbilimci titizliği ve sabrıyla elde edilen 19 bin deyim ve sözcükten oluşan bu sözlük bir hazine değerindedir. Yukarda verdiğim örnek gibi çoğu yazı dilinde kullanılabilecek kuralına uygun fonetik ve semantik bakımından sağlam sözcükler. Bu sözcük salt ağız değil, gün ışığına çıkamamış binlerce yazı diline uygun sözcükler de vardır. Bu çalışma toplumun dil dağarcığını genişletecek bir çalışmadır. 

Örneğin “muşmula” yenidünya denilen meyve adı olarak “Muştu” da güzel haber anlamında yer almış Çimrin’in sözlüğünde. Yenidünya baharla ilk yenebilen meyve olduğundan baharın, bereketin ilk muştulayıcısıdır bu meyve. Bundan hareketle muştu’dan “muşmula” türetilmiş. Yani isimden isim türetilmiştir. Bu sözcük bildiğim kadarıyla Muşmulanın yetiştiği güney illerimizin hepsinde Muşmula olarak kullanılır. Halkın zekâ ve dil becerisine hayranım. 

Hüseyin Çimrin, daha önceki folklor ve tarih çalışmalarıyla belleğimizi diri ve uyanık kalmasını sağlarken, bu son çalışması olan Antalya Teke Yöresi Ağız ve Deyimleriyle de halkımızın dildeki soyut düş gücünü, yaratıcı ufkunun zenginliğini ve dil becerisini ortaya çıkarmıştır. Eli kalem tutan biri olarak bu çalışmasından yararlanacağımız kesin. Eline, yüreğine sağlık. 

Halil ERDEM 

 
Toplam blog
: 61
: 699
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Kastamonu Eğitim Yüksekokulu Sınıf Öğrt. bitirdikten sonra A...