Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '13

 
Kategori
Öykü
 

Arkadaşım için

Arkadaşım için
 

Yeşille turuncunun harmanlandığı ağaçların arasıdan eğilerek ilerliyordu. Bu yılın çok bereketli olacağı yaz bitmeden yumruk kadar olan mandalinaların ağaç dallarını yere sermesinden belli oluyordu. Elindeki yeşilin siyaha çaldığı kirler arasından mandalina dikenlerinin büyüklerini çıkardı, kirler arasında görünmesi imkansız ama acısı ile kendini hatırlatan küçük dikenler için zaman harcayamayacak kadar acelesi vardı nasıl olsa diğer dikenler kendiğinden çıkardı. Tekrar mandalina kesmek için elini gevşettiğinde mandalina makasının kendisine sırıtır gibi ağzının açılması neşesini yerine getirmişti. Çocukluğundan beri mandalina makasını ile oynamaya can atar ona kireçten iki göz çizer ardından açıp kapayarak ona bir şeyler anlattığını hayal ederdi ama şimdi oyuncağı yerine onun günlük yevmiyesini çıkarmaya yardım eden tek yoldaşıydı.

Hava kararmaya yüz tuttuğunda son bir kaç ağaç daha kesmek için ilerledi. Ağaçların arasından fırtına gibi kendisine doğru koşan, “Recep Abi, Recep Abi” diye avazı çıktığı kadar bağırıp bir yandan da ağaç budakları gözünü çıkarmasın diye boşta kalan elini yüzüne siper ederek  iki büklüm gelen kardeşini gördü. Kardeşi elindeki poşeti uzatırken hala nefes almaya çalışıyor bir yandanda saçlarının arasından tavuk tüylerini ayıklıyordu. Çocuğun sırıtışından kendisini kimsenin fark etmediğini, herşeyin yolunda gittiğini anladı. Son mandalina ağacını kesmeden bu günlük veymiyesinin akşam gidecekleri yere kadar –nereye gideceklerini akşam Sonay söyleyecekti- benzin almaya yetmesini umarak mandalina kasasını yüklendi.

Babasının macunları dökülmeye yüz tutmuş ahşap çerçeveli yazıhanesinin yere sürten kapısını hafif kaldırıp açınca  tüm camlar zangırdadı. Bu kapı yüzünden birgün dışarıda asılı “Mandalinci Ticaret” levhası düşüp birinin kafasını yaracaktı. Yazıhanenin içi üzerinden bir ay geçmesine rağmen yeni verniklenmiş ahşap kokuyordu. Babasının kendine güvenmesi  için zaten uzunca bir sürede böyle kokması gerekiyordu. Yazıhanenin  her bir santimini, hatta kokunun daha kalıcı olması için, babasının oturduğu yerde ne varsa, masanın, sandalyenin, taburelerin altını, duvarda asılı tabloların, çelik kasanın arkasını bile verniklemişti. Bununla da yetinmeyip kutuda arta kalan verniğide yerdeki ahşap parkelerin aralarına boca etmişti. Sanki vernik kokusu azalınca babasınında kendine olan güveni azalacakmış gibi bazı akşamlar babası çıktıktan sonra sandalyesinin altına vernik sürmeye devam ediyordu.

Kapının zangırdaması ile tutturmaya çalıştığı alacak verecek hesaplarından başını kaldırıp göz ucuyla baktı. Yine ağzından oğlunu çileden çıkaran aynı sözler döküldü. “işe yaramaz sen mi geldin?”  Duvardaki  Kenan Paşa resmine duyduğu saygının az bir kırıntısını kendisine gösterse gerçekten işe yarar birisi olacaktı. Tüm gün mandalina kesmiş hatta erken bitirebilmek için öğle yemeği yerine ekmekle mandalina yemiş fakat yine yaranamamıştı babasına. Tahmin ettiği gibi babasından ikinci soru geldi. “Arabayı nereye koydun?” Lacivert Ford Granada babasının oğlundan muhtelemelen daha çok sevidiği arabası. “Gölgeye, dut ağacının oraya koydum”. Daha uzak nereye görürebilidi ki babası kaçırmasın diye anahtarı vermediği için arabayı iterek dut ağacının altına götürmüştü. Arabayı gölgeye çekmek konusunda kendisi ısrar etmişti biraz sonra olacakları planladığı gibi.

Babası ağır hareketlerle arabanın anahtarını elinde sallayarak “akşama geç kalma” diye uyarmaktan da geri kalmadan çıktı. Akşama geç kalmayacaktı çünkü zaten eve gitmeyecekti. Yazıhanenin vernik kokulu ortamında, babasının sırayla esnaf arkadaşlarına selam verip arabasına doğru gittiğini, arabasının üzerindeki pisliği kuş pisliği sanacağını ve ardından öfkeyle yazıhaneye geri dönüp “defalarca dut ağacının altına yatırma şu arabayı demedim mi?” diye bağıracağını hayal etmeye başlamıştı ki babası kıpkırmızı suratla kapıda belirdi. Demekki selam vereceği  esnaf bulamamış bir an önce arabasına gitmişti. Planı saat gibi işliyordu. Kendini gülmemek için zor tutarak babasının bağırıp çağırmasının geçmesini ardından da arabayı temizlemeden eve gelmemesini söylemesini bekledi.

Mandalina bahçesinde çalışırken kardeşini tavuk kümesine göndermiş bir torba tavuk dışkısı toplamasını ve bundan kimseye bahsetmemesini tembihlemişti. Yazıhaneye uğramadan öncede arabanın üzerine özenle kuş pisliği gibi parça parça tavuk dışkısını boca etmişti. Elleri hala kokuyordu ama arabayı alması için aklına gelen en iyi plan buydu.

Akşam Bodrum’ un zenginlerinden Kürekçilerin düğününe gidecek, çocukluk arkadaşı, kan kardeşi Sonay’ın ismini bile bilmeden sevdiği kıza “benimle gel, kaçalım buralardan” demesini bekleyecek, cebindeki son parayla benzin alarak onları istedikleri yere götürecekti.

Sonucu ne olursa olsun arkadaşı için buna değerdi. 

 
Toplam blog
: 21
: 681
Kayıt tarihi
: 01.02.12
 
 

Yazalım bakalım. Ne istersek yazalım, nasıl istersek yazalım, nerede istersek yazalım. Buralarda ..