Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '09

 
Kategori
Sosyoloji
 

Artık bizden geçti

Artık bizden geçti
 

Suçlu Kim Cezayı Kim çekiyor!.....


Sizce; şu başlıkta üç kelimeden oluşan kısacık fakat manası derin cümle, kaç yaşlarında insanoğlunun dudaklarında tekrarı sürekli tekerrür eder…

Artık bizden geçti

Ağaran saçlarıma, yürürken uzayan yollara, su gibi geçen günlere baktığımda “artık benden geçti ” sözünü söylediğim çok olmuştur. Ama inadına geçmedi diyerek hayat denen yarışta gücümün son noktasına kadar direndiğimde bilinmektedir.

Yaklaşık bir aydır hastalıklar, kırıklar, yatışlar, çıkışlar derken hastane yollarını aşındırmaktayım.

Hastane ortamlarını az ya da çok hepiniz iyi bilirsiniz. Merhamete en çok ihtiyacınız olduğu yerde, merhametinizin zirve yaptığı anlardır hastaneler. Hayatınız boyunca hiç görmediğiniz, belki yanlarından yüzlerce kez geçip ama dikkat etmediğiniz, adını ilk kez duyduğunuz köylerden, kasabalardan yaşayan insanlarla yollarınızın kesiştiği, aynı odayı aynı geceyi ekmeğinizi suyunuzu riyasızca paylaştığınız hastane odaları.

Yüzlerce tanıdıklarım arasında“ Hiçbir şey için geç değil ” tezini inatla savunan biri olarak, bu tezi üç kelimeyle yerle bir eden o ürkek o, masum dudakların sahibi “ Hilal “ haftalardır üç kelimeyle içimi çok acıtıyor…

Artık bizden geçti

Bu sözlerin sahibi Hilal on altı yaşında, üç aylık evli Sivas’ın bir köyünden çocuk yaşıyla kadın doğum servislerinin bir bölümünde bir haftadır yatıyormuş. Hastaneden çıkmadan bir gün önce refakatçi kaldığım gün tanıdım. Hilal’in çok şükür görünürde tedavisi mümkün olmayan bir hastalığı yok. Lakin ruhunda tedavisi mümkün olmayacak hastalıklardan hiç kimsenin de haberi yok.

Sabah saat dokuz sularında doktor taburcu olacak hastaları dolaşırken Hilal’in yanına geldi. Kâğıtlarını inceledikten sonra “ artık çıkabilirsin “ dedi. Hilal “hemen mi “diyerek korkulu gözlerle doktora baktı. “ Evet, eşini çağır hemen çıkarsın”. Hilal’in hüzünlenen yüzünü fark eden doktor “çıkmak istemiyor musun yoksa” dedi. Hilal sessiz kalınca “ hadi neyse, bir gün daha kal yarın çıkarsın “dedi ve odadan ayrıldı.

Hilal huzurlu bir rahatlamayla yastığına gömüldü ve biraz sonra konuşmaya başladık.

Toplam 15 kişilik bir eve üç ay önce on altı yaşında gelin gelmiş.

“ Babanın evine sığamadın mı yavrum “dedim. Hilal camdan dışarıyı seyrederken hüzünlü karışık bir espriyle “sığdırmadılar” dedi. O sırada Sivas'da kendi kadar çocuk olan evli ablası, kendinden bir yaş küçük köydeki kız kardeşi ve Hilal'in kendi kadar çocuk daha askerliğini yapmamış on sekiz yaşındaki eşi ziyarete geldi. Bizlerden, sesindeki utancı gizlercesine usul usul “ doktor bugün taburcu etmedi, yarın çıkacakmışım“ dedi.

Küçük kardeşi Hilal'e “canın bir şey istiyor mu param var alayım” dedi. Hilal “ yok benim param var şimdi canım bir şey istemiyor akşam istedim ama kantine korktum inemedim “dedi. Kardeşi ne istedin diye sordu. Hilal ne cevap verse beğenirsiniz, içimi ilk titreten cevaplardan biri buydu zaten. Diğer hastalar köfteydi, dönerdi, kebaptı derken Hilal bedenindeki ve ruhundaki çocukla patates cipsi istemişti.

Ablasına sordum ” Hilal'i neden bu kadar küçük yaşta evlendirdiniz “ Ablası “ ben Hilalden daha küçüktüm evlenirken, bizde adet böyledir okuldan sonra evlendirdiler “dedi. ” neden ilkokuldan sonra okumadınız “dedim. Hilal’in ablası “köyümüzde lise yok babam da Sivas’a, kasabaya kız çocuğu olduğumuz için korktu göndermedi, yoksa Hilal çok başarılıydı kesin okurdu ama olmadı yazı kader evlendi” dedi.

Bir an için köyün şartlarını, saçma sapan adetleri unutarak tüm cehaletimle Hilal'e döndüm” Hilal madem başarılısın dıştan bitirmelere gir evde okursun “deme gafletinde bulundum. Ve Hilal deniz mavisi gözlerinde kabaran dalgaların hüznüyle “artık bizden geçti” dedi.

Tekrar cehaletimle hayır “hiç bir şey için geç değil istersen başarırsın” dedim. Ve Hilal kabullenmişliğin olgunluğuyla “evlenmeden önce olsaydı olurdu artık bizden geçti ” diyerek yüreğime bu inanılmaz üç kelimelik hüznü koyuverdi.

Evet, hayat Hilal’in çocukluğunu birileri tarafından teğet geçmişti ve bir gün iş yapmadan huzurla uyumak için, doktorun gözlerine hüzünle yalvarmış, ziyaretçilerine ise yalan söylemişti. Biraz sonra odaları dolaşan kantinciden kocaman bir cips alıp çocuk edasıyla yorganını başına çekerek ve saklayarak yavaş yavaş yerken bir anda uykuya dalıvermişti.

Kızımla aynı yaşta olan Hilal'i uyurken saatlerce izledim. Yatak pijamaları dahi yoktu. Eflatun boğazlı kazağı, uzun kot eteği, başında oyalı yazmasıyla aynı masumluk aynı duruluk tıpkı bir bebek gibi ama ninnisiz, elini yanağına koymuş uyuyordu. Yokluğun resmiydi daha ellerinde ki kınası gitmemiş taze gelinin, yerde kendi kadar hüzünlü tabanı dikişlerinden ayrılmış ayakkabıları.

Uzun süre düşündüm “ Artık bizden geçti ” cümlesinin bu yaştaki çocuğun dudaklarından ki suçlusu kimdi. Hilal’in kendisi mi, babası mı, kocası mı, köyü mü veyahut ülkesi mi?

Hayır, zorunlu eğitimin içinde liselerin ve üniversitelerin olmayışıydı. Üniversiteyi bitirmiş öğretmen adaylarımızınsa KPSS denen saçmalıklarla görevlerini uzun bir süre alamayışıydı.

Bu gün siyaset meydanlarında PARA PARA PARA diyerek koltuk sevdasına düşmüş çıplak krallar saraylarını çoğaltma derdine düşene kadar, lütfen hiçbir öğretmen açıkta kalmayacak kadar, ay yüzlü Hilaller için OKUL OKUL OKUL yapsınlar…

Artık bizden geçti ” cümlesi gün görmüşlere yakışır, daha gün görmemiş çocuklara değil…

Saygılarımla

Esra Kaya

 
Toplam blog
: 21
: 615
Kayıt tarihi
: 04.02.08
 
 

sessiz..ada..esra kaya(Şiir düştü)1971 Sivas doğumlu üç çiçeğin annesiyim...Sağı, solu iki kolum far..