Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '09

 
Kategori
Öykü
 

Artık fark etmez-22.Bölüm

Artık fark etmez-22.Bölüm
 

"RESİM:ALINTI"


22.BÖLÜM

Kenan Ankara’ya döner dönmez tüm hastaneleri araştırmış, Fecri’nin durumunu öğrenmiş ve Nisan’a edindiği bilgileri aktarmıştı. Sık sık Emel ile de görüşüyorlardı telefonda. Yüz yüze dertleşmek gibi olmuyordu ama hiç yoktan iyiydi dost sesi duymak. Fulya çiçek dürbününü bırakmıyordu elinden. Arada bir “Keşke Kenan Amcam burada olsaydı da uçurtma uçurtsaydık” ya da “bizi gezdirirdi ne güzel” diyordu. Haklı olarak sıkılıyordu küçük kız. Nisan’ın düşüncelerine dalıp uzun yolculuklara çıktığı zamanlar sesinin çıkarmadan oturuyordu. Suphi pek fazla soru sormak istemiyordu Fecri hakkında. Hasta olduğunu biliyordu ama kızının üzüldüğünü görmek ve onun için bir şey yapamamak bir baba için hiç de kolay değildi. Damadının hasta olması yaptıklarını, yaşattıklarını örtmüyordu ne yazık ki

Kenan’ın gidişinin üzerinden on gün geçmişti. O sabah kahvaltıdan sonra bahçedeki salıncakta oturuyordu amaçsızca Nisan. Fulya ise küçük kovasına doldurduğu kumlarla kaleler yapmaya çalışıyordu ama her seferinde yıkılıyordu kumdan kaleleri. Tüm düşünceleri iki gün sonraki mahkemedeydi. Karar vermişti gitmeyecekti. Avukatı halledecekti tüm işlemleri. Gitmeyecekti ama neden düşünceleri hep Fecri de yoğunlaşıyordu. Zihninden çıkarıp atamıyordu onu. Onca yaşanandan sonra hasta olduğu haberini almasıyla gelip yeniden oturmuştu düşüncelerine. Gerçi hiçbir zaman tam anlamıyla çıkıp gitmemişti ama bu sefer içinde bulunduğu ruh hali daha farklıydı. Afife olmasaydı gider görürdü nasıl olduğunu hiç değilse içi rahat eder ve aldığı karar yüzünden bu kadar huzursuz olmazdı. Yüreği gidip görmeyi istese de ayakları ileri adım atamıyordu. Fecri söz konusu olduğunda tüm enerjisinin yok olduğunu duyumsuyordu Nisan. Telefonuna baktı. Bugüne kadar direnmiş, aramamıştı ama göremese de hiç değilse sesini duymanın iyi olacağını düşünüyordu. Bir kızları vardı boşansalar bile zaman zaman görüşmek zorunda kalacaklardı. Dost olarak kalmaları Fulya için önemliydi ama aramayı da gururuna yediremiyordu. Yaklaşık üç haftadır ne aramış ne de sormuştu Fecri.

“Ben burada kıvranıyorum oysa umurunda bile değiliz. Arayıp sormaz mı insan kızının doğum gününde hiç değilse.” diye düşününce eline aldığı telefonu gersin geri bırakıyordu yerine.

Nereden bilebilirdi ki bilinmeyen numara ile yapılan aramaların Fecri’ye ait olduğunu. “Alo. Kimsiniz? Madem konuşmayacaksınız neden arıyorsunuz?” sorularının cevapsız kaldığını sandığı anda kocasının sadece onun sesini duymak için aradığını ama kendinde görüşecek gücü bulamayışını. Ancak iyileşince karşısına çıkmayı planladığını “Ve aklandım artık. Tertemiz geldim sana” demek istediğini.

Kenan’dan aldığı kocasının durumunun iyiye doğru gittiği haberleri bir parça olsun iyi geliyordu ama keşke düşüncelerinin karanlığı aydınlığa dönüşseydi yaralı ruhunda. Hayatın ağır yükü çekseydi elerlini üzerinden.

Gözleri yeniden ilişti masanın üzerinde duran telefona. Uzandı aldı. Bu sefer çok düşünmeden tuşladı Fecri’nin telefonunun numarasını.

Oturduğu yerden başını uzattı Afife.

“Nisan” yazısını görünce tedirginlik kapladı vücudunu.

“Allah kahretsin. Neden arıyorsun? Ne istiyorsun oğlumdan? Pis yılan.” diye cümleleri dişlerinin arasında geveleyerek banyonun kapısına baktı. Sinsice gülümsedi. Kapattı telefonu.

“İyi ki duş alıyordun Fecri. Yoksa tüm zehrini akıtacaktı üzerine. Seni yeniden zehirlemek için.” diye mırıldandı ve cevapsız aramalardan sildi gelininin adını.

Telefon sesini duyup duymadığından emin olmak için seslendi oğluna. Cevap gelmemişti.

“Bu iyi işte su sesi işime yaradı. Zamanlaman harikaydı gelin hanım beş dakika önce arasaydın…” diyerek duraladı.

“Şansın hep yaver gidecek değil ya.”

Öylece kalakaldı Nisan. Bunu beklemiyordu. Fecri’nin telefonunu açmama ihtimalini aklına bile getirmemişti.

“Acaba başka bir kadın mı vardı hayatında. Alkol kılıf mıydı? “ diye geçirdi aklında. Sonra da “Bana ne? İşim bitti senle. Ne halin varsa gör” diye düşündü. Hırsla bıraktı telefonu sanki eli yanmış gibiydi.

Beklenen gün gelip çatmıştı. Özene bezene hazırlanmıştı Fecri. Toparlanmıştı geçen sürede. Yanaklarına renk gelmişti. Bir iki saatliğine mahkemeye gitme iznini de almıştı doktorundan. Tek derdi Nisan’ın karşısına derli toplu, iyileşmiş olarak çıkmaktı. Yaklaşık yirmi bir gündür içki koymamıştı ağzına. Tedavi olmaya başlamıştı işte tam da karısının istediği gibi. Boşanmayacaklardı, hissediyordu. İkna edecekti karısını. İçinde tarifi imkânsız bir sevinç vardı. Günler sonra görebilecekti Nisan’ını. Duruşma sonrası kızını da görebilecekti. Beraberce evlerine gideceklerdi. Doktoru hastaneye dönmesini söylemişti ama bir gece olsun izin verirdi herhalde. Öyle ya hastalıkta moralde çok önemliydi.

Afife oğlundan heyecanlıydı gudubet gelininden bir an önce kurtulmaya can atıyordu. Oğlu da iyileşmeye başlamıştı. Onu kendi aile yapılarına uygun bir kızla baş göz edecekti. Önce zehirli yılan engelinin ortadan kalkması gerekiyordu ve buna saatler kalmıştı.

Ne Afife ne de Fecri aklından geçenleri birbirleriyle paylaşıyorlardı.

Emel ve Kenan da oldukça heyecanlıydılar mahkeme salonundaki yerlerini aldıklarında.

Davanın başlamasına sadece dakikalar kaldığı haberini arkadaşından öğrenmişti Nisan. Suphi okur gibi yaptığı gazetenin yanından kızını izliyordu.

“İnşallah kurtulursun kızım.” diye geçirdi aklından.

“Hadi kızım tabağındakileri bitir.” diyerek bahçeye çıktı Nisan. Evde duramıyordu. Duvarlar üzerine geliyor, boğulacak gibi hissediyordu kendini.

Gözleri Nisan’ı arıyordu Fecri’nin. Yoktu. Saatine baktı. Zaman daralmıştı. Mübaşirin davalı ve davacıyı çağırmasıyla irkildi. Acaba Nisan salona girmişti de görmemiş miydi? Duruşmadan önce mutlaka görüşmesi gerekiyordu. Mübaşir ikinci kez tekrarladı isimleri.

“Hadi oğlum. Sizi çağırıyorlar.”dedi Afife kolunu kavrayarak. İsteksizce içeri girdi Fecri. Bakındı etrafına. Emel ile göz göze geldi. Uzakta olmasalardı ondan öğrenebilirdi Nisan’ın neden burada olmadığını. Bakışlarından rahatsız olmuştu Emel. “Sakin ol prenses.” diye fısıldadı Kenan.

Nisan’ın avukatı tanıklarını çağırıyordu. Önce Emel, sonra da Kenan dinlenmişti. Öfke ve nefret karışımı gözlerle bakıyordu Fecri bu ikiliye. Emel adamın bakışlarını üzerinde hissederken Kenan aynı ifade ile “sen bir pisliksin” der gibi bakıyordu gözlerini ayırmadan.

Ayağa fırladı hırsla Fecri avukatına sormadan.

“Ben karımı seviyorum hâkim bey. Boşanmak istemiyorum. Hem neden kendisi burada değil?”

“Oturun yerinize. Söz vermeden de konuşmayın. Hem avukatınız yok mu sizin?”

Hafifçe kolunu kavradı avukatı.

“Ne yapıyorsun Fecri. Sakin ol. Davayı kaybedeceğiz.”

“Sen böyle sessizce oturursan kaybedeceğiz asıl.”

Hâkimin “Susun Beyler. Burası sohbet merci değil.” Sesi yankılandı salonda.

“Evet, avukat bey başka tanığınız var mı?” diyerek Nisan’ın avukatına döndü.

“Var efendim. Davalının annesi Afife Hanım.”

“Anne… Nasıl yaparsın?” diye seslendi Fecri yanından geçerken.

“Her şey senin iyiliğin için yavrum.”

“Senden iyilik isteyen mi oldu?” diye konuştu ağzının içinde. Kelimeler dişlerinin arasına sıkıştı kaldı.

Afife kendinden emin bir şekilde kürsüye çıktı ve bu boşanmanın iki taraf içinde hayırlı olacağı sözleri ile bitirdi anlatacaklarını.

Fecri öfkeden kuduruyordu ama nafile.

“Ya kızım.” dedi hâkim.

“Taraflar dinlenmiş olup şiddetli geçimsizlik söz konusu olduğundan çiftlerin boşanmasına... Davalı Fecri Bey’in alkol bağımlısı olduğu ve halen hastanede tedavi görmesi göz önünde bulundurularak kızları Fulya’nın annesi Nisan Hanım’a verilmesine, Ayda bir kez cumartesi günleri babasına verilmesini…”

……………..

“Anneciğim. Neden üzgünsün bu kadar?”

“Güzel kızım üzgün değilim. Bitirdin mi kahvaltını?”

“Hepsini yedim. Dedem gitme annenin yanına dedi ama… Üzülme güzel annem.”

“Gel bakayım kucağıma. Seninle uçurtma uçuralım bugün ne dersin?”

“Yaşasın… Yaşasın.”

“Tamam, o zaman hadi git uçurtmanı al içeriden.”

……………………….

Hâkim kararı bildirdikten sonra salonu terk etmişti. Herkes yavaş yavaş salonu boşaltmaya başlamıştı. Hışımla çıktı Fecri. Onu sakinleştirmek için annesinin söylediklerini işitmeden geçti yanından.

“Siz ne yaptığınızı anıyorsunuz? Biti mi yani? Boşandık mı? Hayır. Nisan benim karım.” diye haykırdı Emel ve Kenan’ın önünde durarak.

“Cevap verme Emel. Hadi gidelim.” diyerek kardeşinin yanında yürüdü Kenan.

“ Nisan benim karım. Nisan benim karım.” haykırışı yankılanıyordu adliye koridorlarında.

“Zavallı Fecri deliye döndü.” dedi abisine bakarak Emel.

“Üzüldüm demek isterdim ama ben Nisan adına seviniyorum.”

“Ya kendi adına?”

Gülümsedi Kenan.

“Küçük bir ümit olmasa da sevinç kıpırtısı var yüreğimde. İnkâr edecek değilim. Ama… Fecri… Kendi etti kendi buldu. Bu sonu kendi hazırladı. Nisan’ın çırpınışlarını karşılıksız bıraktı.”

“Orası da öyle ama. Dur ben Nisan’ı arayayım.”

……………

“Oğlum sakin ol. Fena mı oldu işte kurtuldun o zehirli yılandan.” diyerek kolunu kavradı Afife nefes nefese.

Silkeleyerek kadının kolunu “Karışma anne işime. Kurtulmuşum ya kurtulmak isteyen kim? Sen… Hem sen nasıl benim lehime tanıklık edersin?” dedi öfkeyle.

“Aaa… Şuna bak. Nankör evlat. Teşekkür edeceğine.”

“ Teşekkürmüş. Niye? Hayatımı mahvettiğin için mi? Çık git hayatımdan. Bugüne kadar yoktun. Girdin ve her şeyi yok ettin. Çek git. Anladın mı çek git.” diyerek bir hışımla fırladı dışarı.

“Taksi… Taksi.”

“Dur Fecri nereye gidiyorsun? Hastaneye dönmemiz gerek.” diye bağırdıysa da ardından sesini duyuramadı Afife.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..